بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنُطۡعِمُ مَن لَّوۡ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطۡعَمَهُۥٓ إِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ ٤٧

Allah’ın size merzuk kıldığı şeylerden hayra sarfedin denildiği zaman da onlara o küfredenler iman edenler için şöyle dediler, biz hiç yedirirmiyiz o kişiye ki Allah dilese ona yiyeceğini verirdi, siz apaçık bir dalâl içinde değil de nesiniz!

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara; Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin, denildiğinde; o küfredenler iman etmiş olanlara dediler ki: Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içerisindesiniz.

– İbni Kesir

Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.

– Diyanet İşleri

Onlara : «Allahın sizi rızıklandırdığı şeylerden (hayra) harc edin» denilince o küfredenler, îman edenlere (şöyle) dedi (ler): «Allahın, dileseydi, yedireceği kimseye biz mi yedirecek misiz? Siz apaçık bir sapıklıkda bulunanlardan başkaları değilsiniz».

– Hasan Basri Çantay

Onlara; «Allah'ın size verdiği rızıktan sarf edin» denilince inkâr edenler inananlara; «Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz?»

– Seyyid Kutub

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٤٨

Ve ne zaman bu vaad, doğru iseniz? diyorlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derler ki: Şayet siz sadıklardan iseniz, bu vaad ne zamandır?

– İbni Kesir

“Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar.

– Diyanet İşleri

«Siz doğru söyleyenlerseniz bu tehdîd (in tehakkuku) ne zaman (söyleyin)?» derler.

– Hasan Basri Çantay

Ve «eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit ettiğiniz azab ne zaman gelecek» diyorlar.

– Seyyid Kutub

مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيۡحَةٗ وَٰحِدَةٗ تَأۡخُذُهُمۡ وَهُمۡ يَخِصِّمُونَ ٤٩

Başka değil, tek bir sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir. O zaman bir tavsıyeye bile kadir olamazlar, ailelerine de dönecek değillerdir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; sadece bir tek çığlığı beklerler ki çekişip dururlarken o, ansızın kendilerini yakalayıverir.

– İbni Kesir

Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

– Diyanet İşleri

Onlar birbiriyle itişib dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek sayhadan başkasını gözetmezler.

– Hasan Basri Çantay

Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.

– Seyyid Kutub

فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ تَوۡصِيَةٗ وَلَآ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِمۡ يَرۡجِعُونَ ٥٠

Başka değil, tek bir sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir. O zaman bir tavsıyeye bile kadir olamazlar, ailelerine de dönecek değillerdir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Artık ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

– İbni Kesir

Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

– Diyanet İşleri

(İşte o zaman) bunlar bir vasıyyetde bile bulunamazlar. (Hattâ o vakit) ailelerine dahi dönecek (halde) değildirler.

– Hasan Basri Çantay

O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.

– Seyyid Kutub

وَنُفِخَ فِي ٱلصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ ٱلۡأَجۡدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ يَنسِلُونَ ٥١

Bir de sur üfürülmüştür ne baksınlar kabirlerinden Rab’lerine doğru akın ediyorlardır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sur'a üflendi. Bir de bakarsınız ki onlar kabirlerinden koşarak Rabblarına doğru çıkmaktadırlar.

– İbni Kesir

Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.

– Diyanet İşleri

«Suur» a üfürülmüşdür. Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru koşup gidiyorlar.

– Hasan Basri Çantay

Sur'a üflenince, kâbirlerinden Rabb'lerine koşarak çıkarlar.

– Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَا مَنۢ بَعَثَنَا مِن مَّرۡقَدِنَاۜۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَصَدَقَ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٥٢

Eyvah, başımıza gelenlere derler: kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? Bu işte, o Rahman’ın vaad buyurduğu, doğru imiş o gönderilen Resuller.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Derler ki: Yazıklar olsun bize, yattığımız yerden kim kaldırdı bizi? İşte bu, Rahman'ın vaadetmiş olduğudur. Ve peygamberler doğru söylemişlerdi.

– İbni Kesir

Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”

– Diyanet İşleri

(O zaman şöyle) demişlerdir: «Eyvah bize! Uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı? Bu (Ba's) çok esirgeyici (Allah) ın va'd etdiği şey. Gönderilen (peygamber) ler (meğer) doğru söylemiş».

– Hasan Basri Çantay

Dediler; «vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın vadettiği şey budur. Demek peygamber doğru söylemiş.»

– Seyyid Kutub

إِن كَانَتۡ إِلَّا صَيۡحَةٗ وَٰحِدَةٗ فَإِذَا هُمۡ جَمِيعٞ لَّدَيۡنَا مُحۡضَرُونَ ٥٣

Başka değil, sâde bir tek sayha olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza ihzar edilmişlerdir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece bir tek çığlık olmuştur. Ve bir de bakarsınız ki; onların hepsi birden huzurumuza getirilmişlerdir.

– İbni Kesir

Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.

– Diyanet İşleri

(Bu), birtek sayhadan başkası değildir. Artık onlar topdan (ve) derhal izhaaren önümüze getirilmişlerdir.

– Hasan Basri Çantay

Sadece bir tek nara olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler.

– Seyyid Kutub

فَٱلۡيَوۡمَ لَا تُظۡلَمُ نَفۡسٞ شَيۡـٔٗا وَلَا تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٥٤

Artık bu gün hiç kimseye zerrece zulmedilmez, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Artık bugün, kimseye hiç bir haksızlıkta bulunulmaz. Ve siz, yapar olduklarınızdan başkasıyla cezalandırılmazsınız.

– İbni Kesir

O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.

– Diyanet İşleri

İşte bugün kimseye hiçbir şeyle haksızlık edilmez. Siz de yapar olduğunuzdan başkasiyle mukaabele görmezsiniz.

– Hasan Basri Çantay

O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz.

– Seyyid Kutub

إِنَّ أَصۡحَٰبَ ٱلۡجَنَّةِ ٱلۡيَوۡمَ فِي شُغُلٖ فَٰكِهُونَ ٥٥

Cidden eshab-ı cennet bu gün bir şuğl içinde zevk etmektedirler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki bugün cennet ashabı bir meşguliyet içinde mutlu ve sevinçlidirler.

– İbni Kesir

Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.

– Diyanet İşleri

Şübhe yok ki bugün cennet yârânı mesruru handan bir zevk ve eğlence içindedirler.

– Hasan Basri Çantay

Doğrusu bugün, cennetlikler eğlence ile meşguldürler.

– Seyyid Kutub

هُمۡ وَأَزۡوَٰجُهُمۡ فِي ظِلَٰلٍ عَلَى ٱلۡأَرَآئِكِ مُتَّكِـُٔونَ ٥٦

Kendileri ve zevceleri erîkeler üzerine kurulmuşlardır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.

– İbni Kesir

Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.

– Diyanet İşleri

Kendileri de, zevceleri de (cennet) gölgeler (in) dedirler. Tahtların üstüne kurulub dayanmışlardır.

– Hasan Basri Çantay

Kendileri ve eşleri gölgelerde, koltuklara yaslanmışlar.

– Seyyid Kutub

لَهُمۡ فِيهَا فَٰكِهَةٞ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ ٥٧

Onlara orada bir meyve var: hem onlara orada ne iddia ederlerse var.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Orada meyveler onlarındır. Ve her istedikleri kendilerinindir.

– İbni Kesir

Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.

– Diyanet İşleri

Orada taze yemiş (ler) onların, temennî edecekleri herşey onlarındır.

– Hasan Basri Çantay

Orada her çeşit meyve onlar içindir. Bütün arzuları yerine getirilir.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu