بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ ﴿٣٧

Bir âyet de onlara gece, ondan gündüzü soyarız bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.

— İbni Kesir

Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.

— Diyanet İşleri

Gece de onlar için bir âyetdir. Biz ondan gündüzü sıyırıb çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa girmişlerdir onlar.

— Hasan Basri Çantay

Gecede onlar için bir delildir. Gündüzü ondan soyup alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.

— Seyyid Kutub

وَٱلشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَاۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ ﴿٣٨

Güneş de; kendisine mahsus bir müstekarr için cereyan ediyor, o işte o azîzi alîmin takdiridir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş de kendi yörüngesinde akıp gider. Bu; Aziz, Alim'in takdiridir.

— İbni Kesir

Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.

— Diyanet İşleri

Güneş de (ilâhî bir âyetdir ki) kendi karargâhında (mahrekinde aleddevam seyr ve) cereyan etmekdedir. Bu, mutlak gaalib, (her şey'i) hakkıyle bilen (Allah) ın takdiridir.

— Hasan Basri Çantay

Güneş'te yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, üstün ve bilen Allah'ın kanunudur.

— Seyyid Kutub

وَٱلْقَمَرَ قَدَّرْنَٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلْعُرْجُونِ ٱلْقَدِيمِ ﴿٣٩

Aya da: menzil menzil ona mıktarlar biçmişizdir, nihayet dönmüş eski urcun gibi olmuştur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ay için de konaklar ta'yin etmişizdir. Sonunda eski hurma dalına döner.

— İbni Kesir

Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.

— Diyanet İşleri

Ay (a gelince:) Biz ona da menzil menzil mıkdarlar ta'yîn etdik. Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir haale dönmüşdür (döner).

— Hasan Basri Çantay

Ay içinde bir takım yörüngeler tayin ettik. Nihayet o eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner.

— Seyyid Kutub

لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِۚ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٤٠

Ne güneş kendine aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçer, her biri birer felekte yüzerler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Güneşe; aya ulaşmak düşmez. Gece de; gündüzü geçecek değildir. Her birisi, bir yörüngede yüzerler.

— İbni Kesir

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

— Diyanet İşleri

Ne güneşin aya erişib çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. (Ecramdan) hepsi de (ayrı ayrı) birer felekde yüzerler.

— Hasan Basri Çantay

Ne güneş aya erişebilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Hepsi belli bir yörüngede (felekte) yüzmektedirler.

— Seyyid Kutub

وَءَايَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ ﴿٤١

Bir âyet de onlara o dolu gemide zürriyyetlerini taşımamız ve kendilerine o misilliden binecekleri şeyler yaratmamızdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Soylarını dolu gemiyle taşımış olmamız da onlar için bir ayettir.

— İbni Kesir

Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.

— Diyanet İşleri

Onlar için bir âyet (ve ibret) de bizim, onların zürriyyetlerini o dopdolu gemilerde taşımış olmamız,

— Hasan Basri Çantay

Onlar için bir delil de, onların çocuklarını dolu gemide taşımamız.

— Seyyid Kutub

وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِۦ مَا يَرْكَبُونَ ﴿٤٢

Bir âyet de onlara o dolu gemide zürriyyetlerini taşımamız ve kendilerine o misilliden binecekleri şeyler yaratmamızdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve kendilerine bunun gibi nice binecek şeyler yapmamız da.

— İbni Kesir

Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.

— Diyanet İşleri

Ve kendilerine bunun gibi binecekleri (nice) şeyleri yaratmış bulunmamızdır.

— Hasan Basri Çantay

Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır.

— Seyyid Kutub

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ ﴿٤٣

Dilersek onları gark da ederiz o vakit ne onlara feryadcı vardır, ne de onlar kurtarılırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dilesek; onları suda boğardık da ne kurtaran bulunurdu, ne de kurtulabilirlerdi.

— İbni Kesir

Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.

— Diyanet İşleri

Eğer dilersek onları (suda) boğarız. O suretde kendileri için bir imdadcı da yokdur, onlar kurtarılamazlar da.

— Hasan Basri Çantay

Dilersek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirdi.

— Seyyid Kutub

إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٍ ﴿٤٤

Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak için başka.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme başka.

— İbni Kesir

Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.

— Diyanet İşleri

Meğer ki bizden bir esirgeme ve daha bir zamana kadar yaşatma (mukadder) ola.

— Hasan Basri Çantay

Ancak bizden bir rahmet ve belli bir süreye kadar yaşatma vardır.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّقُواْ مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٥

Hal böyle iken onlara önünüzdekini ve arkanızdakini gözetip korunun ki rahmete şayan olasınız denildiği zaman.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara önünüzde ve arkanızda bulunanlardan sakının. Belki merhamet olunursunuz, denildiğinde.

— İbni Kesir

Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.

— Diyanet İşleri

Onlara : «Önümüzdekinden de, arkanızdakinden de sakının. Tâki esirgerlesiniz» denildiği zaman (yüz çevirdiler).

— Hasan Basri Çantay

Onlara; «geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki esirgenmeniz umulur» dendiği zaman yüz çevirirler.

— Seyyid Kutub

وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ مِّنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٤٦

Kendilerine Rab’lerinin âyetlerinden her hangi bir âyet de gelse mutlaka ondan yüz çevire geldiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine Rabblarının ayetlerinden bir ayet geldiğinde sadece yüz çevirenler olmuşlardır.

— İbni Kesir

Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.

— Diyanet İşleri

Onlara Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet gelmeye dursun, ille ondan yüz çeviricidirler.

— Hasan Basri Çantay

Zaten Rabb'inin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde onlardan hep yüz çevire gelmişlerdir.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطْعَمَهُۥٓ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ ﴿٤٧

Allah’ın size merzuk kıldığı şeylerden hayra sarfedin denildiği zaman da onlara o küfredenler iman edenler için şöyle dediler, biz hiç yedirirmiyiz o kişiye ki Allah dilese ona yiyeceğini verirdi, siz apaçık bir dalâl içinde değil de nesiniz!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara; Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin, denildiğinde; o küfredenler iman etmiş olanlara dediler ki: Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içerisindesiniz.

— İbni Kesir

Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.

— Diyanet İşleri

Onlara : «Allahın sizi rızıklandırdığı şeylerden (hayra) harc edin» denilince o küfredenler, îman edenlere (şöyle) dedi (ler): «Allahın, dileseydi, yedireceği kimseye biz mi yedirecek misiz? Siz apaçık bir sapıklıkda bulunanlardan başkaları değilsiniz».

— Hasan Basri Çantay

Onlara; «Allah'ın size verdiği rızıktan sarf edin» denilince inkâr edenler inananlara; «Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz?»

— Seyyid Kutub

AYARLAR