بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٰحَسۡرَةً عَلَى ٱلۡعِبَادِۚ مَا يَأۡتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ ٣٠
Ey! ne hasret o kullara ki kendilerine her gelen Resul ile mutlaka istihzâ ediyorlardı.
Yazıklar olsun o kullara ki; kendilerine bir peygamber gelmeyedursun onu hemen alaya alırlardı.
Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
Ey kulların üzerine (çöken büyük) hasret (ve nedamet, hazır ol! Çünkü) onlar kendilerine herhangi bir peygamber (ve elçi) gelmeye dursun, ille onunla istihza ederlerdi.
Yazık şu kullara! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı.
أَلَمۡ يَرَوۡاْ كَمۡ أَهۡلَكۡنَا قَبۡلَهُم مِّنَ ٱلۡقُرُونِ أَنَّهُمۡ إِلَيۡهِمۡ لَا يَرۡجِعُونَ ٣١
Baksalar a kendilerinden evvel ne kadar karınlar helâk etmişiz, onlar hiç onlara dönüp gelmiyorlar.
Görmüyorlar mı ki; kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik. Ve onlar, bir daha kendilerine dönemezler.
Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
Kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etdiğimiz, bunların birdaha onlara dönmez (ümmet) ler olduklarını (müşrikler) gör (ür gibi bil) mediler mi?
Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik. Onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler.
وَإِن كُلّٞ لَّمَّا جَمِيعٞ لَّدَيۡنَا مُحۡضَرُونَ ٣٢
Ancak hepsi toplanıp bizim kıtımıza ihzar edilmişlerdir.
Hepsi de muhakkak toptan huzurumuza getirileceklerdir.
Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
(Onların) hepsi de, muhakkak, toptan bizim karşımıza ihzaaren getirilmişlerdir (getirileceklerdir).
Hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir.
وَءَايَةٞ لَّهُمُ ٱلۡأَرۡضُ ٱلۡمَيۡتَةُ أَحۡيَيۡنَٰهَا وَأَخۡرَجۡنَا مِنۡهَا حَبّٗا فَمِنۡهُ يَأۡكُلُونَ ٣٣
Hem bir âyettir onlara ölü arz: biz ona hayat verdik ve ondan habbeler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
Ölü toprak, onlar için bir ayettir. Biz, onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık, ondan yemektedirler.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
Ölü toprak — ki biz onu canlandırdık. İçinden dâne (ler) çıkardık da ondan yeyip duruyorlar — onlar için bir ibret (bir delîl) dir.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarırız da ondan yerler.
وَجَعَلۡنَا فِيهَا جَنَّٰتٖ مِّن نَّخِيلٖ وَأَعۡنَٰبٖ وَفَجَّرۡنَا فِيهَا مِنَ ٱلۡعُيُونِ ٣٤
Ve onda cennetler yaptık; hurma bahçeleri, üzüm bağları, neler! İçlerinde kaynaklar akıttık.
Ve orada hurmadan, üzümlerden bahçeler var ettik. Orada pınarlar fışkırttık.
(34-35) Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından nice bostanlar yapdık. İçlerinde pınarlardan (nicesini) fışkırtdık,
Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık.
لِيَأۡكُلُواْ مِن ثَمَرِهِۦ وَمَا عَمِلَتۡهُ أَيۡدِيهِمۡۚ أَفَلَا يَشۡكُرُونَ ٣٥
Yesinler diye mahsulünden ve kendi ellerinin mamulâtından, halâ şükretmiyecekler mi?
Ki, ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmezler mi?
(34-35) Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
(Allahın yaratdığı) mahsulden ve kendi ellerinin yapdıklarından yemeleri için. Haalâ şükretmeyecekler mi?
Ki, onun ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı?
سُبۡحَٰنَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلۡأَزۡوَٰجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلۡأَرۡضُ وَمِنۡ أَنفُسِهِمۡ وَمِمَّا لَا يَعۡلَمُونَ ٣٦
Tenzih o yaratan Sübhân’a bütün o çiftleri, hepsini, Arz’ın bitirdiklerinden ve kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri neler, nelerden
Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden, bütün çiftleri yaratanı tenzih ederiz.
Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.
Yerin bitirmekde olduğu şeylerden, (insanların) kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allahın şânı ne kadar yücedir,) münezzehdir!
Allah ne yücedir ki, toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır.
وَءَايَةٞ لَّهُمُ ٱلَّيۡلُ نَسۡلَخُ مِنۡهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظۡلِمُونَ ٣٧
Bir âyet de onlara gece, ondan gündüzü soyarız bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.
Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Gece de onlar için bir âyetdir. Biz ondan gündüzü sıyırıb çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa girmişlerdir onlar.
Gecede onlar için bir delildir. Gündüzü ondan soyup alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.
وَٱلشَّمۡسُ تَجۡرِي لِمُسۡتَقَرّٖ لَّهَاۚ ذَٰلِكَ تَقۡدِيرُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡعَلِيمِ ٣٨
Güneş de; kendisine mahsus bir müstekarr için cereyan ediyor, o işte o azîzi alîmin takdiridir.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gider. Bu; Aziz, Alim'in takdiridir.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.
Güneş de (ilâhî bir âyetdir ki) kendi karargâhında (mahrekinde aleddevam seyr ve) cereyan etmekdedir. Bu, mutlak gaalib, (her şey'i) hakkıyle bilen (Allah) ın takdiridir.
Güneş'te yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, üstün ve bilen Allah'ın kanunudur.
وَٱلۡقَمَرَ قَدَّرۡنَٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلۡعُرۡجُونِ ٱلۡقَدِيمِ ٣٩
Aya da: menzil menzil ona mıktarlar biçmişizdir, nihayet dönmüş eski urcun gibi olmuştur.
Ay için de konaklar ta'yin etmişizdir. Sonunda eski hurma dalına döner.
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
Ay (a gelince:) Biz ona da menzil menzil mıkdarlar ta'yîn etdik. Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir haale dönmüşdür (döner).
Ay içinde bir takım yörüngeler tayin ettik. Nihayet o eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner.
لَا ٱلشَّمۡسُ يَنۢبَغِي لَهَآ أَن تُدۡرِكَ ٱلۡقَمَرَ وَلَا ٱلَّيۡلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِۚ وَكُلّٞ فِي فَلَكٖ يَسۡبَحُونَ ٤٠
Ne güneş kendine aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçer, her biri birer felekte yüzerler.
Güneşe; aya ulaşmak düşmez. Gece de; gündüzü geçecek değildir. Her birisi, bir yörüngede yüzerler.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Ne güneşin aya erişib çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. (Ecramdan) hepsi de (ayrı ayrı) birer felekde yüzerler.
Ne güneş aya erişebilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Hepsi belli bir yörüngede (felekte) yüzmektedirler.