بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٧

Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bize düşen, sadece apaçık tebliğdir.

— İbni Kesir

“Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”

— Diyanet İşleri

«Bizim üzerimize (düşen vazîfe) apaçık tebliğden başkası değildir».

— Hasan Basri Çantay

Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır.

— Seyyid Kutub

قَالُوٓاْ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُواْ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٨

Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz sizi hiç tınmadan recmederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb dokunur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Vazgeçmezseniz andolsun ki sizi taşlayacağız. Ve bizden size, elim bir azab dokunacaktır, dediler.

— İbni Kesir

Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”

— Diyanet İşleri

Dediler: «Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vaz geçmezseniz, andolsun, sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur».

— Hasan Basri Çantay

Kentliler dediler ki; «doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur.»

— Seyyid Kutub

قَالُواْ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْۚ أَئِن ذُكِّرْتُمۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ ﴿١٩

Dediler: sizin şum kuşunuz beraberinizde, ya. Nasihat edilirseniz öyle mi? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavmsınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Uğursuzluğunuz sizinledir. Size öğüt verildi diye mi? Hayır, siz; çok aşırı giden bir kavimsiniz.

— İbni Kesir

Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.

— Diyanet İşleri

(Onlar da): «Sizin uğursuzluğunuz, dediler, kendi berâberinizdedir. Size nasıyhat edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıb taşanlar güruhusunuz».

— Hasan Basri Çantay

Elçiler dediler ki; «uğursuzluk kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi oldu? Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz.»

— Seyyid Kutub

وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱتَّبِعُواْ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٢٠

O esnada şehrin tâ ucundan bir er koşarak geldi, ey hemşerilerim: dedi: uyun o gönderilen Resuller’e.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şehrin ötebaşından bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim; gönderilmiş bulunan elçilere uyun.

— İbni Kesir

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”

— Diyanet İşleri

O şehrin en uc (kenar) ından koşarak bir adam geldi. «Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara».

— Hasan Basri Çantay

Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi.

— Seyyid Kutub

ٱتَّبِعُواْ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٢١

Uyun sizden bir ecir istemiyen o zatlara ki onlar hidayete ermişlerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar, hidayete erdirilmişlerdir.

— İbni Kesir

“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”

— Diyanet İşleri

«Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidâyete ermiş (zâtler) dir».

— Hasan Basri Çantay

Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.

— Seyyid Kutub

وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢٢

Hem neyime kulluk etmeyeyim ben, o beni yaradana? Hep de döndürülüp ona götürüleceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, beni yaratmış olana neden kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz.

— İbni Kesir

“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”

— Diyanet İşleri

«Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz».

— Hasan Basri Çantay

Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Sizde O'na döndürüleceksiniz.

— Seyyid Kutub

ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنقِذُونِ ﴿٢٣

Hiç, ben ondan başka mabudlar mı tutarım? Eğer o Rahman bana bir keder irâde buyurursa onların şefaati benden yana hiç bir şeye yaramaz ve Ben-î kurtaramazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, O'ndan başka tanrılar mı edinirim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse; onların şefaatı bana hiç bir fayda sağlamaz ve beni kurtarmaz da.

— İbni Kesir

“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”

— Diyanet İşleri

«Ben Ondan başka Tanrılar edinir miyim? Eğer O çok esirgeyici (Allah) bana bir zarar (yapmak) dilerse onların (iddia etdiğiniz) şefaati bana hiçbir şeyle fâide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar».

— Hasan Basri Çantay

Onu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.

— Seyyid Kutub

إِنِّىٓ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ ﴿٢٤

Şüphesiz ben o vakit açık bir dalâl içindeyim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içerisinde olurum.

— İbni Kesir

“O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”

— Diyanet İşleri

«Şübhesiz ben o takdîrde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim (demek) dir».

— Hasan Basri Çantay

O takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum.

— Seyyid Kutub

إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ ﴿٢٥

Haberiniz olsun ki ben Rabb’inize iman getirdim, gelin dinleyin beni.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki ben, Rabbınıza inandım. Artık beni dinleyin.

— İbni Kesir

“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”

— Diyanet İşleri

«Gerçek, ben Rabbinize îman etdim. İşte bunu benden duyun».

— Hasan Basri Çantay

Şüphesiz ben Rabb'inize inandım, beni dinleyin.

— Seyyid Kutub

قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَۖ قَالَ يَٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ ﴿٢٦

Denildi ki: haydi gir cennete! Keşke, dedi, nolurdu kavmım bilselerdi?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Cennete gir, denilince, dedi ki: Keşki kavmim bilir olsaydı;

— İbni Kesir

(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.

— Diyanet İşleri

(Ona): «gir cennete denildi. (O da) «Nolurdu, dedi, kavmim bilselerdi»,

— Hasan Basri Çantay

O'na «cennete gir» denilince «Keşke kavmim bilseydi.»

— Seyyid Kutub

بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ ﴿٢٧

Rabbim bana ne mağrifet buyurdu. Beni ikram olunan kullarından kıldı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbımın beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını.

— İbni Kesir

(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.

— Diyanet İşleri

«Rabbimin beni yarlığadığını, beni (cennetle) ikram edilenlerden kıldığını».

— Hasan Basri Çantay

Rabb'imin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını dedi.

— Seyyid Kutub

AYARLAR