بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَالُواْ مَآ أَنتُمۡ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحۡمَٰنُ مِن شَيۡءٍ إِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا تَكۡذِبُونَ ١٥

Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar da; siz, ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, size hiç bir şey indirmemiştir. Siz, sadece yalan söylüyorsunuz, demişlerdi.

– İbni Kesir

Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”

– Diyanet İşleri

Onlar: «Siz, dediler, bizim gibi insandan başka (kimseler) değilsiniz. Hem Rahman hiçbir şey indirmemişdir?. Siz yalan söyler (kimse) lerden başkası değilsiniz.

– Hasan Basri Çantay

Kentliler dediler ki; «siz de bizim gibi insansınız. Rahman'da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.»

– Seyyid Kutub

قَالُواْ رَبُّنَا يَعۡلَمُ إِنَّآ إِلَيۡكُمۡ لَمُرۡسَلُونَ ١٦

Dediler: Rabbimiz bilir, inanın biz gerçek size gönderilmiş Resulleriz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Rabbımız bilir ki biz, muhakkak size gönderilmiş elçileriz.

– İbni Kesir

(Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”

– Diyanet İşleri

(Elçiler şöyle) dediler: «Rabbimiz biliyor ki biz hakıykaten size gönderilmiş elçileriz».

– Hasan Basri Çantay

Elçiler dediler ki; «Rabb'imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz.»

– Seyyid Kutub

وَمَا عَلَيۡنَآ إِلَّا ٱلۡبَلَٰغُ ٱلۡمُبِينُ ١٧

Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bize düşen, sadece apaçık tebliğdir.

– İbni Kesir

“Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”

– Diyanet İşleri

«Bizim üzerimize (düşen vazîfe) apaçık tebliğden başkası değildir».

– Hasan Basri Çantay

Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır.

– Seyyid Kutub

قَالُوٓاْ إِنَّا تَطَيَّرۡنَا بِكُمۡۖ لَئِن لَّمۡ تَنتَهُواْ لَنَرۡجُمَنَّكُمۡ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٞ ١٨

Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz sizi hiç tınmadan recmederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb dokunur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Vazgeçmezseniz andolsun ki sizi taşlayacağız. Ve bizden size, elim bir azab dokunacaktır, dediler.

– İbni Kesir

Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”

– Diyanet İşleri

Dediler: «Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vaz geçmezseniz, andolsun, sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur».

– Hasan Basri Çantay

Kentliler dediler ki; «doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur.»

– Seyyid Kutub

قَالُواْ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمۡ أَئِن ذُكِّرۡتُمۚ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ مُّسۡرِفُونَ ١٩

Dediler: sizin şum kuşunuz beraberinizde, ya. Nasihat edilirseniz öyle mi? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavmsınız.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Uğursuzluğunuz sizinledir. Size öğüt verildi diye mi? Hayır, siz; çok aşırı giden bir kavimsiniz.

– İbni Kesir

Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.

– Diyanet İşleri

(Onlar da): «Sizin uğursuzluğunuz, dediler, kendi berâberinizdedir. Size nasıyhat edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıb taşanlar güruhusunuz».

– Hasan Basri Çantay

Elçiler dediler ki; «uğursuzluk kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi oldu? Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz.»

– Seyyid Kutub

وَجَآءَ مِنۡ أَقۡصَا ٱلۡمَدِينَةِ رَجُلٞ يَسۡعَىٰ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱتَّبِعُواْ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٢٠

O esnada şehrin tâ ucundan bir er koşarak geldi, ey hemşerilerim: dedi: uyun o gönderilen Resuller’e.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şehrin ötebaşından bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim; gönderilmiş bulunan elçilere uyun.

– İbni Kesir

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”

– Diyanet İşleri

O şehrin en uc (kenar) ından koşarak bir adam geldi. «Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara».

– Hasan Basri Çantay

Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi.

– Seyyid Kutub

ٱتَّبِعُواْ مَن لَّا يَسۡـَٔلُكُمۡ أَجۡرٗا وَهُم مُّهۡتَدُونَ ٢١

Uyun sizden bir ecir istemiyen o zatlara ki onlar hidayete ermişlerdir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar, hidayete erdirilmişlerdir.

– İbni Kesir

“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”

– Diyanet İşleri

«Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidâyete ermiş (zâtler) dir».

– Hasan Basri Çantay

Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.

– Seyyid Kutub

وَمَالِيَ لَآ أَعۡبُدُ ٱلَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٢٢

Hem neyime kulluk etmeyeyim ben, o beni yaradana? Hep de döndürülüp ona götürüleceksiniz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, beni yaratmış olana neden kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz.

– İbni Kesir

“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”

– Diyanet İşleri

«Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz».

– Hasan Basri Çantay

Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Sizde O'na döndürüleceksiniz.

– Seyyid Kutub

ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدۡنِ ٱلرَّحۡمَٰنُ بِضُرّٖ لَّا تُغۡنِ عَنِّي شَفَٰعَتُهُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَا يُنقِذُونِ ٢٣

Hiç, ben ondan başka mabudlar mı tutarım? Eğer o Rahman bana bir keder irâde buyurursa onların şefaati benden yana hiç bir şeye yaramaz ve Ben-î kurtaramazlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, O'ndan başka tanrılar mı edinirim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse; onların şefaatı bana hiç bir fayda sağlamaz ve beni kurtarmaz da.

– İbni Kesir

“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”

– Diyanet İşleri

«Ben Ondan başka Tanrılar edinir miyim? Eğer O çok esirgeyici (Allah) bana bir zarar (yapmak) dilerse onların (iddia etdiğiniz) şefaati bana hiçbir şeyle fâide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar».

– Hasan Basri Çantay

Onu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.

– Seyyid Kutub

إِنِّيٓ إِذٗا لَّفِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٍ ٢٤

Şüphesiz ben o vakit açık bir dalâl içindeyim.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içerisinde olurum.

– İbni Kesir

“O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”

– Diyanet İşleri

«Şübhesiz ben o takdîrde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim (demek) dir».

– Hasan Basri Çantay

O takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum.

– Seyyid Kutub

إِنِّيٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمۡ فَٱسۡمَعُونِ ٢٥

Haberiniz olsun ki ben Rabb’inize iman getirdim, gelin dinleyin beni.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki ben, Rabbınıza inandım. Artık beni dinleyin.

– İbni Kesir

“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”

– Diyanet İşleri

«Gerçek, ben Rabbinize îman etdim. İşte bunu benden duyun».

– Hasan Basri Çantay

Şüphesiz ben Rabb'inize inandım, beni dinleyin.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu