بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَهُمۡ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقۡضَىٰ عَلَيۡهِمۡ فَيَمُوتُواْ وَلَا يُخَفَّفُ عَنۡهُم مِّنۡ عَذَابِهَاۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي كُلَّ كَفُورٖ ٣٦

O küfredenler (e gelince:) Cehennem ateşi de onlarındır. Öldürülmezler ki ölsünler. (Cehennemin) azabından (velev) bir kısmı onlardan kaldırılıb hafifletilmez de. İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız.

– Hasan Basri Çantay

وَهُمۡ يَصۡطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَآ أَخۡرِجۡنَا نَعۡمَلۡ صَٰلِحًا غَيۡرَ ٱلَّذِي كُنَّا نَعۡمَلُۚ أَوَلَمۡ نُعَمِّرۡكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَآءَكُمُ ٱلنَّذِيرُۖ فَذُوقُواْ فَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِن نَّصِيرٍ ٣٧

Onlar orada (şöyle) bağrışırlar. «Ey Rabbimiz, bizi çıkar. Yapmış olduğumuzdan bambaşka iyi amel (ve hareketler) de bulunacağız». Size iyice düşünecek kimsenin düşünebileceği, öğüt kabul edebileceği kadar ömür vermedik mi? Size (azâb ile) korkutan da gelmişdi. Şimdi tadın (o azâbı)! Artık zaalimler için hiç bir yardımcı yokdur.

– Hasan Basri Çantay

إِنَّ ٱللَّهَ عَٰلِمُ غَيۡبِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ٣٨

Şübhesiz ki Allah göklerin ve yerin kaybını bilendir. Muhakkak O, göğüslerin özünde ne varsa onu da hakkıyle bilicidir.

– Hasan Basri Çantay

هُوَ ٱلَّذِي جَعَلَكُمۡ خَلَٰٓئِفَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيۡهِ كُفۡرُهُۥۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلۡكَٰفِرِينَ كُفۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ إِلَّا مَقۡتٗاۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلۡكَٰفِرِينَ كُفۡرُهُمۡ إِلَّا خَسَارٗا ٣٩

O, sizi yer yüzünde halîfeler yapandır. Artık kim küfrederse küfrü kendi zararınadır. Kâfirlerin küfrü kendilerine Rableri katında şiddetli buğuzdan başka (bir şey) artırmaz. Kâfirlerin küfrü kendilerine hüsran (ve helak) den başka (bir şey) artırmaz.

– Hasan Basri Çantay

قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ شُرَكَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُواْ مِنَ ٱلۡأَرۡضِ أَمۡ لَهُمۡ شِرۡكٞ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ أَمۡ ءَاتَيۡنَٰهُمۡ كِتَٰبٗا فَهُمۡ عَلَىٰ بَيِّنَتٖ مِّنۡهُۚ بَلۡ إِن يَعِدُ ٱلظَّٰلِمُونَ بَعۡضُهُم بَعۡضًا إِلَّا غُرُورًا ٤٠

(Habîbim) de ki: «Allâhı bırakıb tapdığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Yerden her hangi bir şey'i yaratdıklarını bana gösterin»! Yoksa onların göklerde (Allah ile) bir ortaklığı mı var? Yahud biz onlara bir kitâb vermişiz de kendileri bundan apaçık bir hüccet üzerinde midirler? Hayır, o zaalimler birbirini aldatmakdan başka bir va'dde bulunmuyor (lar).

– Hasan Basri Çantay

۞ إِنَّ ٱللَّهَ يُمۡسِكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ أَن تَزُولَاۚ وَلَئِن زَالَتَآ إِنۡ أَمۡسَكَهُمَا مِنۡ أَحَدٖ مِّنۢ بَعۡدِهِۦٓۚ إِنَّهُۥ كَانَ حَلِيمًا غَفُورٗا ٤١

Şübhesiz ki Allah gökleri ve yeri zeval bulmalarından (korumak için bizzat) tutmakdadır. Eğer onlar zeval bulurlarsa andolsun ki, ondan sonra kimse bunları tutamaz. Hakıykaten o (Allah) ukuubetde aceleci değildir. Çok yarlığayıcıdır.

– Hasan Basri Çantay

وَأَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ لَئِن جَآءَهُمۡ نَذِيرٞ لَّيَكُونُنَّ أَهۡدَىٰ مِنۡ إِحۡدَى ٱلۡأُمَمِۖ فَلَمَّا جَآءَهُمۡ نَذِيرٞ مَّا زَادَهُمۡ إِلَّا نُفُورًا ٤٢

Onlar, kendilerine azâb ile korkutucu (bir peygamber) gelirse her halde (diğer) ümmetlerden herhangi birinden daha ziyâde doğru yolu tutacaklarını yeminlerinin bütün hızıyle Allaha andetmişlerdi. Fakat onlara azâb ile korkutan (bir peygamber) gelince bu, onların (hakdan) uzaklaşmalarından başka bir şey attırmadı.

– Hasan Basri Çantay

ٱسۡتِكۡبَارٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَكۡرَ ٱلسَّيِّيِٕۚ وَلَا يَحِيقُ ٱلۡمَكۡرُ ٱلسَّيِّئُ إِلَّا بِأَهۡلِهِۦۚ فَهَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ ٱلۡأَوَّلِينَۚ فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَبۡدِيلٗاۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَحۡوِيلًا ٤٣

Çünkü (onlar) yer (yüzün) de büyüklenmek, fena (ve) hîyle (li tuzaklar) kurmak (istiyorlar). Halbuki kötü düzen, ona ehil olandan başkasını sarmaz. Ya onlar daha evvel ki (ümmet) ler (hakkında carî olan) kaanundan başkasını mı bekliyorlar? (Hayır) sen Allahın kaanununda asla bir değişiklik bulamazsın. Sen Allahın kaanununda asla bir döneklik de bulamazsın.

– Hasan Basri Çantay

أَوَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ وَكَانُوٓاْ أَشَدَّ مِنۡهُمۡ قُوَّةٗۚ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُعۡجِزَهُۥ مِن شَيۡءٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَلِيمٗا قَدِيرٗا ٤٤

Bunlar kendilerinden öncekilerin akıbeti nice olmuşdur, görmeleri için yer (yüzün) de gezib dolaşmadılar mı? Halbuki (o öncekiler) kuvvetçe bunlardan daha şiddetli idiler. Ne göklerde, ne yerde hiçbir şey Allâhı âciz bırakamaz. Şübhesiz ki O, hakkıyle bilendir, (her şey'e) hakkıyle kaadirdir.

– Hasan Basri Çantay

وَلَوۡ يُؤَاخِذُ ٱللَّهُ ٱلنَّاسَ بِمَا كَسَبُواْ مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهۡرِهَا مِن دَآبَّةٖ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمۡ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗىۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِۦ بَصِيرَۢا ٤٥

Eğer Allah insanları kazandıkları (günâhlar) yüzünden (hemen) muâhaze etseydi (yerin) sırtında hiçbir canlı mahluk bırakmazdı. Fakat O, bunları muayyen bir müddete kadar gecikdiriyor. Nihayet vakıfları gelince muhakkak ki Allah kullarını hakkıyle görücüdür.

– Hasan Basri Çantay

AYARLAR
Okuyucu