بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمِنْ ءَايَٰتِهِۦ يُرِيكُمُ ٱلْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَيُحْىِۦ بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَآۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٤

Yine onun âyetlerindendir: size hem korku ve hem tama' için şimşek gösteriyor ve Semâ’dan bir su indiriyor da onunla arz’a ölümünden sonra hayat veriyor, şüphesiz ki bunda akledecek bir kavim için âyetler var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Size korku ve ümit vermek için şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümden sonra yeri onunla diriltmesi de O'nun ayetlerindendir. Doğrusu bunlarda, akleden bir kavim için ayetler vardır.

— İbni Kesir

Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.

— Diyanet İşleri

Yine Onun âyetlerindendir ki O, size hem korku, hem tama (vermek) için şimşeği gösteriyor, yukarıdan bir su indiriyor da onunla arza, ölümünden sonra, can veriyor. Hakıykat, bunda da aklını kullanacak bir kavm için elbette âyetler vardır.

— Hasan Basri Çantay

O'nun delillerinden biri de, size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümden sonra yeri diriltmesidir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.

— Seyyid Kutub

وَمِنْ ءَايَٰتِهِۦٓ أَن تَقُومَ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ بِأَمْرِهِۦۚ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ ٱلْأَرْضِ إِذَآ أَنتُمْ تَخْرُجُونَ ﴿٢٥

Yine onun âyetlerindendir: Göğün ve yerin onun emriyle durması, sonra sizi bir çağırış çağırdığı vakit arzdan derhal siz çıkarsınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göğün ve yerin, O'nun emri ile ayakta durması da yine O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi bir çağırmaya görsün, yerden hemen çıkıverirsiniz.

— İbni Kesir

Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, bir de bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz.

— Diyanet İşleri

Göğün ve yerin. Onun emriyle, durması da yine Onun âyetlerindendir. Sonra sizi bir tek da'vetle çağırdığı zaman hemen yerden çıkacaksınız.

— Hasan Basri Çantay

O'nun delillerinden biri de, göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durmasıdır. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz.

— Seyyid Kutub

وَلَهُۥ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۖ كُلٌّ لَّهُۥ قَٰنِتُونَ ﴿٢٦

Hem göklerde ve yerde kim varsa onun, hepsi ona divan durmaktadır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eğer.

— İbni Kesir

Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.

— Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde kim varsa Onundur. Hepsi de Ona boyun eğicidirler.

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلَّذِى يَبْدَؤُاْ ٱلْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِۚ وَلَهُ ٱلْمَثَلُ ٱلْأَعْلَىٰ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ ﴿٢٧

Hem odur o halkı ilkin yaratan, sonra onu çevirip yeniden yapacak olan ki bu ona daha kolaydır, göklerde ve yerde destân en yüksek şan onun ve Aziz O Hakim O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İlkin yaratıp sonra onu iade eden O'dur. Bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. Ve O; Aziz'dir, Hakim'dir.

— İbni Kesir

O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

— Diyanet İşleri

O, ilkin mahlûku yaratıb sonra onu (öldürdükden ve tekrar diriltdikten sonra) iaade edecek olandır ki bu, Ona göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat (lar) Onun. O, yegâne gaalib, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir.

— Hasan Basri Çantay

O’dur önce yaratan sonra onu tekrar eden. Bu O’nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde en üstün sıfatlar O’nundur. Ve O Aziz’dir, Hakim’dir.

— Seyyid Kutub

ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِّنْ أَنفُسِكُمْۖ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُكُم مِّن شُرَكَآءَ فِى مَا رَزَقْنَٰكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَآءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٨

Size kendinizden bir temsil yaptı: hiç size kısmet ettiğimiz şeyde elleriniz altındaki milklerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz müsavi olur kendilerinizi saydığınız gibi onları sayar mısınız? İşte akledecek bir kavim için âyetleri böyle ayırt ediyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi: Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklarınız olmasını ister de onlarla, eşit olur ve birbirinizi saydığınız gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden bir kavim için ayetleri böyle açıklarız.

— İbni Kesir

Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

— Diyanet İşleri

O, size kendi nefislerinizden bir temsil getirdi: Sizi rızıklandırdığımız şeylerde sağ elinizin mâlik olduğu (köleler) den ortaklarınız olmasını ister de bu hususda siz (onlarla) müsavi olur, onları kendinizi saydığınız gibi sayar mısınız? İşte biz âyetleri, aklını kullanacak bir kavm için, böyle açıklarız.

— Hasan Basri Çantay

Allah size kendisinden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinize verilen kölelerin, hizmetçilerin eşit suretle hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizden çekindiğiniz gibi onlardan da çekindiğiniz ortaklar var mı? İşte biz aklını kullanan bir toplum için delillerimizi böyle açıklıyoruz.

— Seyyid Kutub

بَلِ ٱتَّبَعَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ أَهْوَآءَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍۖ فَمَن يَهْدِى مَنْ أَضَلَّ ٱللَّهُۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّٰصِرِينَ ﴿٢٩

Fakat zulmedenler hiç bir ilimsiz hevalarına uydular, artık Allah’ın şaşırdığını kim yola getirebilir? onlara yardımcılardan eser de yoktur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, o zulmedenler; bilgisizce kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseyi kim doğru yola iletebilir? Onların yardımcıları da yoktur.

— İbni Kesir

Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. Allah’ın (bu şekilde) saptırdığı kimseleri kim doğru yola iletir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.

— Diyanet İşleri

Hayır, o zulmedenler bilgisizce kendi nevalarına tabi' oldu (lar). Artık Allahın sapdırdığı kimseyi kim doğru yola iletebilir? Onlar için yardımcılardan (hiçbir şey) yokdur.

— Hasan Basri Çantay

Hayır o zulmedenler körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseyi kim doğru yola iletebilir? Onların yardımcıları da yoktur.

— Seyyid Kutub

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًاۚ فِطْرَتَ ٱللَّهِ ٱلَّتِى فَطَرَ ٱلنَّاسَ عَلَيْهَاۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكَ ٱلدِّينُ ٱلْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٠

O halde yüzünü dine bir hanîf olarak tut: o Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır, Allah yaradışına bedel bulunmaz, doğru sâbit din odur, velâkin nâsın ekserisi bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse sen, yüzünü Hanif olarak dine, Allah'ın fıtratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler.

— İbni Kesir

Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

— Diyanet İşleri

O halde (Habîbim) sen yüzünü bir müvahhid olarak dîne, Allahın o fıtratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmışdır. Allahın yaratışına (hiçbir şey) bedel olmaz. Bu, dimdik ayakda duran bir dîndir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Yüzünü Allah'ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah'ın yaratma kanununa uygun olarak dine dön ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

— Seyyid Kutub

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَٱتَّقُوهُ وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَلَا تَكُونُواْ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿٣١

Başkasından geçerek hep ona gönül verin ve ona korunun ve namaza devam edin de müşriklerden olmayın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hepiniz O'na dönün, O'ndan korkun. Namaz kılın ve müşriklerden olmayın.

— İbni Kesir

(31-32) Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.

— Diyanet İşleri

Hepiniz Ona dönün, Ondan korkun. Namazı dosdoğru kılın, müşriklerden olmayın.

— Hasan Basri Çantay

Yalnız O'na yönelin ve O'ndan korkun; namazı kılın ve Allah'a ortak koşanlardan olmayın.

— Seyyid Kutub

مِنَ ٱلَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمْ وَكَانُواْ شِيَعًاۖ كُلُّ حِزْبٍۭ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٣٢

Onlardan ki dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır, her hizib kendilerindekine güvenmektedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olmuşlardır. Her zümre kendi yanında olanla sevinir durur.

— İbni Kesir

(31-32) Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.

— Diyanet İşleri

(O müşriklerden) ki onlar dînlerini darma dağınık etmişler, fırka fırka olmuşlardır. (Bunlardan) her zümre, nezdlerinde olanla böbürlenicidirler.

— Hasan Basri Çantay

Müşrikler dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Bunlardan her fırka kendi yanındakiyle böbürlenmektedir.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا مَسَّ ٱلنَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْاْ رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَآ أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ ﴿٣٣

Bununla beraber insanlara bir keder dokunduğu vakit her şeyden geçerek Rab’lerine yalvarır, duâ ederler, sonra tarafından bir rahmet tattırıverdiği vakit de bakarsın onlardan bir kısmı tutar o Rab’lerine şirk koşarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanlara bir zarar dokununca; Rabblarına dönerek O'na yalvarırlar. Sonra onlara katından bir rahmet tattırınca; bakarsınız ki, içlerinden bir grup Rabblarına şirk koşup durmaktadırlar.

— İbni Kesir

İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na dua ederler. Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar.

— Diyanet İşleri

İnsanlara bir zarar isaabet etdi mi Rablerine, (yalınız) Ona, dönerek, düâ ederler. Sonra onlara kendi (cânib) inden bir rahmet tatdırdığı vakit da, bakarsınız ki, onlardan bir güruh Rablerine şirk koşub durmakdadırlar,

— Hasan Basri Çantay

İnsanlara bir zarar dokundu mu, Rabb'lerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra Rabb'leri, onlara kendinden bir rahmet tattırınca, hemen onlardan bir grup, Rabb'lerine ortak koşarlar.

— Seyyid Kutub

لِيَكْفُرُواْ بِمَآ ءَاتَيْنَٰهُمْۚ فَتَمَتَّعُواْ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٤

Ki kendilerine verdiğimiz nimete küfran etsinler, haydi zevk edin bakalım yarın bileceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine verdiğimize nankörlük etmeleri için. Sefa sürün bakalım, yakında bileceksiniz.

— İbni Kesir

Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz.

— Diyanet İşleri

Kendilerine verdiğimiz (ni'metler) e nankörlük etmeleri için. Hele zevk ede durun, yakında bileceksiniz!

— Hasan Basri Çantay

Böyle yaparlar ki kendilerine verdiğimiz nimete karşı nankörlük etsinler. Haydi! Biraz eğlenin bakalım, yakında sonunuzun ne olduğunu bileceksiniz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR