بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
بَلۡ هُوَ ءَايَٰتُۢ بَيِّنَٰتٞ فِي صُدُورِ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَۚ وَمَا يَجۡحَدُ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَّا ٱلظَّٰلِمُونَ ٤٩
Hayır, o (Kur'an) kendilerine ilim verilmiş insanların sinelerinde (parıldayan) apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zaalim olanlardan başkası bilerek inkâr etmez.
وَقَالُواْ لَوۡلَآ أُنزِلَ عَلَيۡهِ ءَايَٰتٞ مِّن رَّبِّهِۦۚ قُلۡ إِنَّمَا ٱلۡأٓيَٰتُ عِندَ ٱللَّهِ وَإِنَّمَآ أَنَا۠ نَذِيرٞ مُّبِينٌ ٥٠
«Ona Rabbinden (başkaca) âyetler de indirilmeli değil miydi?» dediler. De ki: O âyetler ancak Allahın nezdindedir. Ben sâde (eğri yolun başınıza getireceği fena sonuçları) apâşikâr haber verenim».
أَوَلَمۡ يَكۡفِهِمۡ أَنَّآ أَنزَلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ يُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحۡمَةٗ وَذِكۡرَىٰ لِقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ ٥١
Sana indirdiğimiz o kitâb — ki (müstemirren) karşılarında okunub duruyor — onlara kâfi gelmedi mi? Onda îman edecek bir kavm için elbette (büyük) bir rahmet (ve ni'met) ve bir öğüt var.
قُلۡ كَفَىٰ بِٱللَّهِ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡ شَهِيدٗاۖ يَعۡلَمُ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۗ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ بِٱلۡبَٰطِلِ وَكَفَرُواْ بِٱللَّهِ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ٥٢
De ki: «Benimle sizin aranızda Allahın hakkıyle şâhid olması yeter. Göklerde, yerde ne varsa O bilir. Baatıla îman ve Allâhı (inkâr ile) kâfir olanlar (Yok mu?) İşte onlar hüsranda kalanların ta kendileridir.
وَيَسۡتَعۡجِلُونَكَ بِٱلۡعَذَابِ وَلَوۡلَآ أَجَلٞ مُّسَمّٗى لَّجَآءَهُمُ ٱلۡعَذَابُۚ وَلَيَأۡتِيَنَّهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٥٣
Senden azâbı çarçabuk (getirmeni) isterler. Eğer muayyen bir vakit olmasaydı o, elbette onlara gelib çatmışdı bile. (Bununla beraber) o, kendileri farkında olmayarak, onlara ansızın gelecekdir muhakkak.
يَسۡتَعۡجِلُونَكَ بِٱلۡعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةُۢ بِٱلۡكَٰفِرِينَ ٥٤
(Evet) senden azâbı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki hakıykatde cehennem o kâfirleri kuşatıb durmakdadır (da haberleri yok).
يَوۡمَ يَغۡشَىٰهُمُ ٱلۡعَذَابُ مِن فَوۡقِهِمۡ وَمِن تَحۡتِ أَرۡجُلِهِمۡ وَيَقُولُ ذُوقُواْ مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٥٥
O günde azâb onları hem üstlerinden, hem ayakları altından saracak, (Allah): «İşlemekde olduğunuz (günâhlar)ın (cezasını) tadın» diyecek.
يَٰعِبَادِيَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِنَّ أَرۡضِي وَٰسِعَةٞ فَإِيَّٰيَ فَٱعۡبُدُونِ ٥٦
Ey îman eden kullarım, şübhesiz ki benim arzım genişdir. O halde ancak bana ibâdet edin.
كُلُّ نَفۡسٖ ذَآئِقَةُ ٱلۡمَوۡتِۖ ثُمَّ إِلَيۡنَا تُرۡجَعُونَ ٥٧
Her can ölümü tadıcıdır. (Ondan) sonra bize döndürü (lüb getiri) leceksiniz.
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ ٱلۡجَنَّةِ غُرَفٗا تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ نِعۡمَ أَجۡرُ ٱلۡعَٰمِلِينَ ٥٨
İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar (var ya) biz onları — kendileri içlerinde ebedî kalıcı olarak — altlarından nehirler akan o cennetin yüksek mevkilerine yerleşdireceğiz. (Öyle) amel (ve hareket) edenlerin mükâfatı ne güzeldir!
ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَلَىٰ رَبِّهِمۡ يَتَوَكَّلُونَ ٥٩
ki onlar sabır (ve sebat) etmişlerdir ve yalınız Rablerine güvenib dayanmakdadırlar.