بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحۡيِينِ ٨١
Ve O ki beni öldürür, sonra beni yine diriltir.
Ki O, öldürür beni, sonra da O, diriltir.
“O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”
«Beni öldürecek, sonra beni diriltecek olan Odur».
O, beni öldürecek ve sonra yeniden diriltecek olandır.
وَٱلَّذِيٓ أَطۡمَعُ أَن يَغۡفِرَ لِي خَطِيٓـَٔتِي يَوۡمَ ٱلدِّينِ ٨٢
Ve O ki ceza günü ben, onun günahımı af buyurmasını niyaz ederim.
Ve din günü günahlarımı bağışlamasını umduğum O'dur.
“O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”
«Ceza gününde kusurlarımı yarlığayacağını umduğum da Odur».
Hesaplaşma günü günahlarımı affedeceğini umduğum da O'dur.
رَبِّ هَبۡ لِي حُكۡمٗا وَأَلۡحِقۡنِي بِٱلصَّٰلِحِينَ ٨٣
Ya Rab, bana bir hüküm ihsan et ve beni sâlihine ilhak buyur.
Rabbım, bana hüküm ver. Ve beni salihlere kat.
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”
«Rabbim, bana hüküm ihsan et ve beni saalihler (zümresine) kat».
Ya Rabbi, bana yararlı bilgi ve egemenlik ver ve beni iyi kullarının arasına kat.
وَٱجۡعَل لِّي لِسَانَ صِدۡقٖ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ٨٤
Ve bana sonrakiler içinde bir "lisanı sıdık" tahsis eyle.
Ve sonrakiler içinde bana doğru söyler bir dil ihsan et.
“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
«(Benden) sonrakiler içinde benim için (bir) lisân-ı sıdk ver».
İlerdeki kuşaklar arasında doğruluğun sözcüsü olmamı nasip eyle.
وَٱجۡعَلۡنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ ٱلنَّعِيمِ ٨٥
Ve beni naıym cennetinin varislerinden eyle.
Beni Naim cennetinin varislerinden kıl.
“Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”
«Beni Naıym cennetinin vârislerinden kıl».
Beni bol nimetli cennette sürekli kalanlardan eyle.
وَٱغۡفِرۡ لِأَبِيٓ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ ٨٦
Babama da mağfiret buyur, çünkü o yanlış gidenlerden idi.
Babamı da bağışla. Şüphesiz o, sapıklardan olmuştur.
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”
«Babamı da yarlığa. Çünkü o sapıklardandır».
Babamı affeyle. Çünkü o sapıklardandır.
وَلَا تُخۡزِنِي يَوۡمَ يُبۡعَثُونَ ٨٧
Ve utandırma beni ba's olunacakları gün.
Diriltilecekleri günde beni rezil etme.
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”
«(Kulların) kabirlerinden kaldırılacakları gün beni rüsvay etme».
İnsanların yeniden dirilecekleri gün beni mahcup etme.
يَوۡمَ لَا يَنفَعُ مَالٞ وَلَا بَنُونَ ٨٨
O gün ki ne mal faide verir ne oğulları.
O gün ki mal da fayda vermez, çocuklar da.
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”
«O günde ki ne mal fâide eder, ne de oğullar».
Ki, o gün, insana ne malı ve ne de evlatları yarar sağlamaz.
إِلَّا مَنۡ أَتَى ٱللَّهَ بِقَلۡبٖ سَلِيمٖ ٨٩
Ancak Allah’a selim bir kalb ile varan başka.
Ancak Allah'a kalb-i selimle gelmiş olan başka.
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
«Meğer ki Allaha (küfr-ü nifakdan) tamamen salim bir kalb ile gelenler ola».
Yalnız temiz kalple Allah'ın huzuruna gelen kurtulur.
وَأُزۡلِفَتِ ٱلۡجَنَّةُ لِلۡمُتَّقِينَ ٩٠
Hem müttekiler için cennet yaklaştırılmış.
Cennet, muttakiler için hazırlanmıştır.
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
(O günde ki) cennet takva saahiblerine yaklaşdırılmışdır.
O gün, cennet, kötülüklerden sakınanların yakınına getirilir.
وَبُرِّزَتِ ٱلۡجَحِيمُ لِلۡغَاوِينَ ٩١
Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.
Cehennem de azgınlara gösterilir.
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Cehennem de azgınlara açılıb gösterilmişdir.
Cehennem de sapıkların gözleri önünde dikilir.