بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَوۡحَيۡنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضۡرِب بِّعَصَاكَ ٱلۡبَحۡرَۖ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرۡقٖ كَٱلطَّوۡدِ ٱلۡعَظِيمِ ٦٣
Bunun üzerine Musâ’ya "vur Asan ile denize " diye vahyeyledik, vurunca bir infilak etti her bölük koca bir dağ gibi oluverdi.
Bunun üzerine Musa'ya vahyettik ki: Asanı denize vur. O, hemen yarıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.
Bunun üzerine Muusâya: «Asaanı denize vur» diye vahyetdik. (Vurunca) derhal (deniz) yarıldı, her parça (sı) kocaman dağ gibi oldu.
O sırada Musa'ya; «Değneğinle denize vur» diye vahyettik. Bunun üzerine deniz yarılarak içinde oniki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
وَأَزۡلَفۡنَا ثَمَّ ٱلۡأٓخَرِينَ ٦٤
Ötekileri de buraya yanaştırmıştık.
Sonra diğerlerini oraya yaklaştırdık.
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Ötekileri de buraya yanaşdırdık.
Arkadan gelenleri oraya yaklaştırdık.
وَأَنجَيۡنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجۡمَعِينَ ٦٥
Musâ’yı ve maiyyetindekileri tamamen necata çıkardık.
Musa'yı ve beraberindekileri yopluca kurtardık.
Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Muusâ ile maiyyetinde bulunan kimseleri topdan kurtardık.
Musa ile yanındakilerin tümünü kurtardık.
ثُمَّ أَغۡرَقۡنَا ٱلۡأٓخَرِينَ ٦٦
Sonra da ötekileri gark ettik.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Sonra öbürlerini (suda) boğduk.
Arkasından öbürlerini suda boğduk.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗۖ وَمَا كَانَ أَكۡثَرُهُم مُّؤۡمِنِينَ ٦٧
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.
Şüphesiz ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu inananlar değildi.
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
Bunda elbette bir ibret vardı. (Fakat) onların çoğu îman etmiş değillerdi.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Fakat insanların çoğu buna inanmadı.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ٦٨
Ve şüphesiz ki Rabbin O öyle Aziz öyle Rahim.
Muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz'dir, Rahim'dir.
Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Şu muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, mutlak gaalibdir. (Mü'minleri ise) çok esirgeyicidir.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
وَٱتۡلُ عَلَيۡهِمۡ نَبَأَ إِبۡرَٰهِيمَ ٦٩
Onlara İbrahim’in kıssasını da oku.
Onlara İbrahim'in haberini oku.
Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.
Onlara İbrâhîme aaid dosdoğru haberi de oku.
Ey Muhammed, o müşriklere İbrahim'in olayını da anlat.
إِذۡ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوۡمِهِۦ مَا تَعۡبُدُونَ ٧٠
O bir vakit babasına ve kavmine: siz neye taparsınız? dedi.
Hani babasına ve kavmine: Nelere tapıyorsunuz? demişti.
Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
Hani o, babasına ve kavmine: «Siz neye tapıyorsunuz?» demişdi.
Hani İbrahim, babası ile soydaşlarına, «Neye tapıyorsunuz?» dedi.
قَالُواْ نَعۡبُدُ أَصۡنَامٗا فَنَظَلُّ لَهَا عَٰكِفِينَ ٧١
Bir takım putlara taparız da dediler: onlar sayesinde toplanırız.
Onlar da: Putlara tapıyoruz ve onlara bağlanıp duruyoruz, demişlerdi.
“Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.
Dediler: «Putlara tapıyoruz. Onun için bütün gün onlara vakf-ı hizmet etmekde sabit ve dâimiz».
Onlar da «Putlara tapıyoruz ve biz tapınmayı hep sürdüreceğiz» dediler.
قَالَ هَلۡ يَسۡمَعُونَكُمۡ إِذۡ تَدۡعُونَ ٧٢
Onlar, dedi: dua ettiğiniz vakit işitirler mi ?
O da demişti ki: Çağırdığınızda sizi duyuyorlar mı?
İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”
(İbrâhîm): «Siz, dedi, çağırdığınız vakit onlar sizi duyuyorlar mı»?
İbrahim dedi ki, «O putlar, kendilerini imdada çağırdığınızda sesinizi işitirler mi?
أَوۡ يَنفَعُونَكُمۡ أَوۡ يَضُرُّونَ ٧٣
Veya size bir menfeat verir yâhud bir zarar ederler mi.
Yahut size fayda veya zarar veriyorlar mı?
“Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”
«Yahud size (taparsanız) bir fâide veya (tapmazsanız) bir zarar yapıyorlar mı»?
Ya da size yarar veya zarar dokundurabiliyorlar mı?»