بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَقَرَأَهُۥ عَلَيۡهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ مُؤۡمِنِينَ ١٩٩
O kendilerine kıraet etse idi yine iman etmeyeceklerdi.
Ve o, bunu onlara okusaydı, yine de ona inananlardan olmazlardı.
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
onlara karşı bunu okusaydı yîne buna îman edici kimseler değillerdi onlar.
Onu o müşriklere okusaydı ona yine inanmazlardı.
كَذَٰلِكَ سَلَكۡنَٰهُ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٢٠٠
Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur.
İşte böylece onu suçluların kalbine sokarız.
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
Biz (küfrü) o günahkârların kalbine Öyle bir sokduk ki,
Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.
لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُاْ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَلِيمَ ٢٠١
İman etmezler ana tâ o elim azâbı görecekleri deme kadar.
Elim azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
o pek çetin azâbı görecekleri (âna) kadar onlar (kaabil değil) bu (Kur'ana) inanmazlar.
Onlar acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.
فَيَأۡتِيَهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٢٠٢
Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken.
O da kendilerine apansız, haberleri olmadan geliverir.
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
İşte bu (azab) onlara, kendileri de farkında olmayarak, ansızın gelecekdir.
O azapla hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın yüzyüze gelirler.
فَيَقُولُواْ هَلۡ نَحۡنُ مُنظَرُونَ ٢٠٣
Desinler ki acaba bize bir müsaade edilir mi?
O zaman derler ki: Acaba bekletilemez miyiz?
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
(Gelecekdir de «Acaba) bize bir mühlet verilir mî?» diyeceklerdir.
O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.
أَفَبِعَذَابِنَا يَسۡتَعۡجِلُونَ ٢٠٤
Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı?
Bizim azabımızı mı çabucak istiyorlardı.
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?
Onlar haalâ azabımızı çabuklatdırmak mı istiyorlar?
Onlar azabımızın bir an önce gerçekleşmesini mi istiyorlar?
أَفَرَءَيۡتَ إِن مَّتَّعۡنَٰهُمۡ سِنِينَ ٢٠٥
Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek.
Gördün mü, şayet Biz onları yıllarca yararlandırsak;
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
Baksana, eğer onları yıllarca refah içinde yaşatsak da,
ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُواْ يُوعَدُونَ ٢٠٦
Sonra kendilerine edilen vaid gelip çatarsa.
Sonra kendilerine vaadolunan şey başlarına gelse,
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
Sonra tehdit edildikleri azap başlarına gelse;
مَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يُمَتَّعُونَ ٢٠٧
O yaşatıldıkları zevkin kendilerine hiç faidesi olmayacaktır.
Eğlendirilmiş olmaları onlara bir fayda sağlamaz.
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
Vaktiyle refah içinde geçirdikleri hayat kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
وَمَآ أَهۡلَكۡنَا مِن قَرۡيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ ٢٠٨
Maamafih biz hangi memleketi helâk ettikse her halde onu inzar edenler olmuştur.
Uyarıcılar olmaksızın Biz, hiç bir kasabayı helak etmedik.
Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
(208-209) Biz hiçbir memleketi, ona (halkına) öğüd vermek üzere inzâr edici (peygamber) ler (göndermiş) olmadıkça helak etmedik. Biz zulmedenler değiliz.
Yok ettiğimiz her ülkeye mutlaka uyarıcılar gönderdik.
ذِكۡرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ٢٠٩
İhtar edilmiştir, ve biz zulmetmiş değilizdir.
Öğüt olarak. Ve Biz, zalimler olmadık
Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
(208-209) Biz hiçbir memleketi, ona (halkına) öğüd vermek üzere inzâr edici (peygamber) ler (göndermiş) olmadıkça helak etmedik. Biz zulmedenler değiliz.
Amaç başlarına gelecekleri kendilerine önceden haber vermektir. Biz zalim değiliz.