بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

بِلِسَانٍ عَرَبِىٍّ مُّبِينٍ ١٩٥

Açık parlak bir Arabi lisan ile.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Apaçık arab diliyle.

– İbni Kesir

(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.

– Diyanet İşleri

(193-194-195) Onu Ruuh-ul Emîn, inzâr edicilerden olasın diye, senin kalbine ma'nâsı açık Arabca bir dil ile indirmişdir.

– Hasan Basri Çantay

Açık, yalın bir arapça ile

– Seyyid Kutub

وَإِنَّهُۥ لَفِى زُبُرِ ٱلْأَوَّلِينَ ١٩٦

Hem o şüphesiz evvelkilerin kitaplarında da var.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O, daha öncekilerin kitablarında vardır.

– İbni Kesir

Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.

– Diyanet İşleri

Şübhe yok ki o (Kur'an) daha evvelkilerin kitablarında da vardır.

– Hasan Basri Çantay

Kur'an'ın temel ilkeleri, daha önceki ümmetlerin kutsal kitaplarında da yer almıştı.

– Seyyid Kutub

أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ ءَايَةً أَن يَعْلَمَهُۥ عُلَمَٰٓؤُاْ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ١٩٧

Onu Ben-î İsrail ulemasının bilmesi de onlara bir âyet (bir delil) değil mi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İsrailoğullarının bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir ayet değil midir?

– İbni Kesir

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?

– Diyanet İşleri

İsrâîl oğulları bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir âyet (bir delîl) değil miydi?

– Hasan Basri Çantay

İsrailoğulları bilginlerinin bu Kur'an'dan haberdar olmaları müşrikler için bir delil değil mi?

– Seyyid Kutub

وَلَوْ نَزَّلْنَٰهُ عَلَىٰ بَعْضِ ٱلْأَعْجَمِينَ ١٩٨

Eğer onu Arapça bilmeyenlerin birine indirseydik de.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onu arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik.

– İbni Kesir

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.

– Diyanet İşleri

Biz onu Arabca bilmeyenlerden birine indirseydik de,

– Hasan Basri Çantay

Eğer biz Kur'an'ı ana dili arapça olmayan birine indirseydik de,

– Seyyid Kutub

فَقَرَأَهُۥ عَلَيْهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ مُؤْمِنِينَ ١٩٩

O kendilerine kıraet etse idi yine iman etmeyeceklerdi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve o, bunu onlara okusaydı, yine de ona inananlardan olmazlardı.

– İbni Kesir

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.

– Diyanet İşleri

onlara karşı bunu okusaydı yîne buna îman edici kimseler değillerdi onlar.

– Hasan Basri Çantay

Onu o müşriklere okusaydı ona yine inanmazlardı.

– Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَ سَلَكْنَٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ ٢٠٠

Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İşte böylece onu suçluların kalbine sokarız.

– İbni Kesir

İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.

– Diyanet İşleri

Biz (küfrü) o günahkârların kalbine Öyle bir sokduk ki,

– Hasan Basri Çantay

Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.

– Seyyid Kutub

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُاْ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ ٢٠١

İman etmezler ana tâ o elim azâbı görecekleri deme kadar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Elim azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

– İbni Kesir

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.

– Diyanet İşleri

o pek çetin azâbı görecekleri (âna) kadar onlar (kaabil değil) bu (Kur'ana) inanmazlar.

– Hasan Basri Çantay

Onlar acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.

– Seyyid Kutub

فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ٢٠٢

Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O da kendilerine apansız, haberleri olmadan geliverir.

– İbni Kesir

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.

– Diyanet İşleri

İşte bu (azab) onlara, kendileri de farkında olmayarak, ansızın gelecekdir.

– Hasan Basri Çantay

O azapla hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın yüzyüze gelirler.

– Seyyid Kutub

فَيَقُولُواْ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ ٢٠٣

Desinler ki acaba bize bir müsaade edilir mi?

– Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman derler ki: Acaba bekletilemez miyiz?

– İbni Kesir

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.

– Diyanet İşleri

(Gelecekdir de «Acaba) bize bir mühlet verilir mî?» diyeceklerdir.

– Hasan Basri Çantay

O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.

– Seyyid Kutub

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ٢٠٤

Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bizim azabımızı mı çabucak istiyorlardı.

– İbni Kesir

Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?

– Diyanet İşleri

Onlar haalâ azabımızı çabuklatdırmak mı istiyorlar?

– Hasan Basri Çantay

Onlar azabımızın bir an önce gerçekleşmesini mi istiyorlar?

– Seyyid Kutub

أَفَرَءَيْتَ إِن مَّتَّعْنَٰهُمْ سِنِينَ ٢٠٥

Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Gördün mü, şayet Biz onları yıllarca yararlandırsak;

– İbni Kesir

Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,

– Diyanet İşleri

(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?

– Hasan Basri Çantay

Baksana, eğer onları yıllarca refah içinde yaşatsak da,

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu