بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهۡلِي مِمَّا يَعۡمَلُونَ ١٦٩
Rabbim beni ve ehlimi onların yaptıklarından halâs et.
Rabbım, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
«Ey Rabbim, beni ve ehlimi onların yapageldikleri (bu kötülüğ) ün (azâb) ından kurtar».
Ya Rabbi, beni ve ailemi bunların sapık davranışlarının yaygın cezasından kurtar.
فَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ أَجۡمَعِينَ ١٧٠
Biz de onu ve ehlini tamamen halâs ettik.
Bunun üzerine onu ve ailesini topluca kurtardık.
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Bunun üzerine biz onu ve ehlini kamilen kurtardık.
Biz de Lut'u ve ailesini kurtardık.
إِلَّا عَجُوزٗا فِي ٱلۡغَٰبِرِينَ ١٧١
Ancak bir acüze kaldı.
Sadece yaşlı bir kadın geride kalanlardan oldu.
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Geri kalanların içinde yalınız bir koca karı vardı.
Ailesinden sadece yaşlı bir kadın, sapıklar arasında kaldı.
ثُمَّ دَمَّرۡنَا ٱلۡأٓخَرِينَ ١٧٢
Sonra geridekileri hep tedmir eyledik.
Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Sonra geridekileri (tam bir suretde) helak etdik.
Sonra geride kalanları yokettik.
وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِم مَّطَرٗاۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلۡمُنذَرِينَ ١٧٣
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki ne fena idi o münzerin yağmuru.
Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!
Üstlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki. (Bak) inzâr edilenlerin yağmuru ne kötüdür!
Onların başlarına müthiş bir yağmur yağdırdık. Uyarıcıları umursamayanların başlarına yağan yağmur ne fenadır.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗۖ وَمَا كَانَ أَكۡثَرُهُم مُّؤۡمِنِينَ ١٧٤
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.
Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şübhesiz bunda elbette bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ١٧٥
Ve şüphesiz ki Rabbin O, öyle Azîz öyle Rahîm.
Muhakkak ki Rabbın, elbette O; Aziz'dir, Rahim'dir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Hakıykat, senin Rabbin, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir O.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
كَذَّبَ أَصۡحَٰبُ لۡـَٔيۡكَةِ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٧٦
Eshabı Eyke gönderilen Resuller’i tekzib etti.
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
Eyke yârânı da (gönderilen) peygamberleri tekzîb etmişdir.
Eyke halkı da peygamberlerini yalanladılar.
إِذۡ قَالَ لَهُمۡ شُعَيۡبٌ أَلَا تَتَّقُونَ ١٧٧
O Vakit ki Şuayb onlara demişti: siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Hani onlara Şuayb demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
O zamanda ki Şuayb onlara: «(Allahdan) korkmaz mısınız?» demişdi,
Hani Şuayb, onlara dedi ki; «Siz hiç Allah'tan korkmaz mısınız?»
إِنِّي لَكُمۡ رَسُولٌ أَمِينٞ ١٧٨
Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim.
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
«Şübhesiz ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim».
Ben size gönderilmiş, güvenilir bir elçiyim.
فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ١٧٩
Gelin Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Artık Allah'tan korkun da bana itaat edin.
Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
Öyleyse Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.