بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَتَأۡتُونَ ٱلذُّكۡرَانَ مِنَ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٦٥
Âlemîn içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?
İnsanlar arasında erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
(165-166) «Siz, Rabbinizin sizin için yaratdığı zevcelerinizi bırakıb da insanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Hayır, (siz halâlden harama) tecâvüz eden bir kavmsiniz».
Sizler erkekler ile cinsel ilişki kuruyorsunuz, öyle mi?
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمۡ رَبُّكُم مِّنۡ أَزۡوَٰجِكُمۚ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٌ عَادُونَ ١٦٦
Bırakıyorsunuz da sizin için yarattığı çiftleri? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz.
Ve Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyor musunuz? Hayır, siz azmış bir kavimsiniz.
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
(165-166) «Siz, Rabbinizin sizin için yaratdığı zevcelerinizi bırakıb da insanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Hayır, (siz halâlden harama) tecâvüz eden bir kavmsiniz».
Buna karşılık Rabb'inizin sizin için eş olarak yarattığı kadınları bırakıyorsunuz? Sizler doğal sınırları çiğneyen, sapık bir toplumsunuz.
قَالُواْ لَئِن لَّمۡ تَنتَهِ يَٰلُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُخۡرَجِينَ ١٦٧
And ederiz ki dediler vazgeçmezsen ya Lût, mutlak ve muhakkak çıkarılanlardan olacaksın.
Dediler ki: Ey Lut, buna son vermezsen sen, elbette çıkarılanlardan olursun.
Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”
Dediler: «Ey Luut, sen (bu davadan) vaz geçmezsen, andolsun, mutlak (memleketimizden koğulub) çıkarılanlardan olacaksın».
Soydaşları «Ey Lut, eğer bu dediklerinden vazgeçmezsen kesinlikle seni buradan süreceğiz» dediler.
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ ٱلۡقَالِينَ ١٦٨
Ben, dedi: doğrusu sizin amelinize buğz edenlerdenim.
Dedi ki: Doğrusu ben, sizin işlediğinize kızanlardanım.
Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”
(Luut) dedi: «Ben sizin bu yapdığınıza elbette buğz edenlerdenim».
Lut dedi ki; Ben sizin bu sapık davranışınızdan tiksinenlerdenim.
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهۡلِي مِمَّا يَعۡمَلُونَ ١٦٩
Rabbim beni ve ehlimi onların yaptıklarından halâs et.
Rabbım, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
«Ey Rabbim, beni ve ehlimi onların yapageldikleri (bu kötülüğ) ün (azâb) ından kurtar».
Ya Rabbi, beni ve ailemi bunların sapık davranışlarının yaygın cezasından kurtar.
فَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ أَجۡمَعِينَ ١٧٠
Biz de onu ve ehlini tamamen halâs ettik.
Bunun üzerine onu ve ailesini topluca kurtardık.
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Bunun üzerine biz onu ve ehlini kamilen kurtardık.
Biz de Lut'u ve ailesini kurtardık.
إِلَّا عَجُوزٗا فِي ٱلۡغَٰبِرِينَ ١٧١
Ancak bir acüze kaldı.
Sadece yaşlı bir kadın geride kalanlardan oldu.
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Geri kalanların içinde yalınız bir koca karı vardı.
Ailesinden sadece yaşlı bir kadın, sapıklar arasında kaldı.
ثُمَّ دَمَّرۡنَا ٱلۡأٓخَرِينَ ١٧٢
Sonra geridekileri hep tedmir eyledik.
Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Sonra geridekileri (tam bir suretde) helak etdik.
Sonra geride kalanları yokettik.
وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِم مَّطَرٗاۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلۡمُنذَرِينَ ١٧٣
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki ne fena idi o münzerin yağmuru.
Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!
Üstlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki. (Bak) inzâr edilenlerin yağmuru ne kötüdür!
Onların başlarına müthiş bir yağmur yağdırdık. Uyarıcıları umursamayanların başlarına yağan yağmur ne fenadır.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗۖ وَمَا كَانَ أَكۡثَرُهُم مُّؤۡمِنِينَ ١٧٤
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.
Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şübhesiz bunda elbette bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ١٧٥
Ve şüphesiz ki Rabbin O, öyle Azîz öyle Rahîm.
Muhakkak ki Rabbın, elbette O; Aziz'dir, Rahim'dir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Hakıykat, senin Rabbin, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir O.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.