بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ ﴿١٣٠

Hem tuttuğunuz vakit merhametsiz, cebbarcasına tutuyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve yakaladığınız zaman da zorbaca mı yakalarsınız?

— İbni Kesir

“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”

— Diyanet İşleri

«Tutub yakaladığınız vakit zorbalar gibi yakalar mısınız»?

— Hasan Basri Çantay

Birini yakalayınca zorbaca yakalıyorsunuz.

— Seyyid Kutub

فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٣١

Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O halde Allah'tan korkun da bana itaat edin.

— İbni Kesir

“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

— Diyanet İşleri

«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».

— Hasan Basri Çantay

Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.

— Seyyid Kutub

وَٱتَّقُواْ ٱلَّذِىٓ أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ ﴿١٣٢

O Allah’dan korkun ki size o bildiğiniz şeylere imdad buyordu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bildiğiniz şeylerle sizi destekleyenden sakının.

— İbni Kesir

(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”

— Diyanet İşleri

«Size bilib durduğunuz şeylerle (nimetlerle) yardım eden»,

— Hasan Basri Çantay

Size bildiğiniz nimetleri bağışlayan Allah'tan korkunuz.

— Seyyid Kutub

أَمَدَّكُم بِأَنْعَٰمٍ وَبَنِينَ ﴿١٣٣

En'am, oğullar, cennet gibi bağlar, bahçeler, menbalar ile size imdad buyurmakta.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, desteklemiştir sizi, hayvanlar ve oğullarla;

— İbni Kesir

(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”

— Diyanet İşleri

(133-134) «Size davarlar, oğullar», «Bağlar, ırmaklar ihsan eden (Allahdan) korkun».

— Hasan Basri Çantay

O size davar sürüleri ile evlatlar bağışladı.

— Seyyid Kutub

وَجَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ ﴿١٣٤

En'am, oğullar, cennet gibi bağlar, bahçeler, menbalar ile size imdad buyurmakta.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bahçeler ve çeşmelerle.

— İbni Kesir

(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”

— Diyanet İşleri

(133-134) «Size davarlar, oğullar», «Bağlar, ırmaklar ihsan eden (Allahdan) korkun».

— Hasan Basri Çantay

Bahçeler ve pınarlar armağan etti.

— Seyyid Kutub

إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٣٥

Cidden ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.

— İbni Kesir

“Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”

— Diyanet İşleri

«Ben cidden üstünüze (gelecek) büyük bir günün azabından korkuyorum».

— Hasan Basri Çantay

Sizin hesabınıza 'büyük gün'ün azabından endişe ederim.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ ٱلْوَٰعِظِينَ ﴿١٣٦

Sen, dediler: ha vaazetmişin ha vaazedenlerden olmamışın bizce müsavidir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Öğüt versen de, yahut öğüt verenlerden olmasan da bizim için eşittir.

— İbni Kesir

Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”

— Diyanet İşleri

Dediler: «Va'z etsen de, yahud va'z edicilerden olmasan da bize göre birdir».

— Hasan Basri Çantay

Adoğulları dediler ki, «İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizim için birdir.»

— Seyyid Kutub

إِنْ هَٰذَآ إِلَّا خُلُقُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٣٧

Bu sırf eskilerin âdeti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, öncekilerin adetinden başka bir şey değildir.

— İbni Kesir

“Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.”

— Diyanet İşleri

«Bu, evvelkilerin aadetinden başka (bir şey) değildir».

— Hasan Basri Çantay

Bu uygulamalarımız, eski atalarımızdan bize gelen geleneklerden başka birşey değildir.

— Seyyid Kutub

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿١٣٨

Biz tazib olunmayız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hem biz, azaba uğratılacak da değiliz.

— İbni Kesir

“Biz azaba uğratılacak da değiliz.”

— Diyanet İşleri

«Biz azaba uğratılacaklar da değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Bizim azaba çarpılmamız sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَٰهُمْۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٣٩

Diye onu tekzib ettiler de kendilerini helâk ediverdik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece onu yalanladılar. Ve Biz, onları yok ettik. Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.

— İbni Kesir

Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

— Diyanet İşleri

Hulâsa: Onu yalan saydılar da biz de kendilerini helak etdik. Şübhesiz bunda bir ibret vardır elbet. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.

— Hasan Basri Çantay

Böylece peygamberlerini yalanladılar. Biz de onları yokettik. Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğu inanmamış kimselerdir.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ﴿١٤٠

Ve şüphesiz ki Rabbin o, öyle Aziz öyle Rahim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz'dir, Rahim'dir.

— İbni Kesir

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, senin Rabbin, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir O.

— Hasan Basri Çantay

Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR