بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗۖ وَمَا كَانَ أَكۡثَرُهُم مُّؤۡمِنِينَ ١٢١
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.
Muhakkak ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şübhe yok ki bunda mutlak bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdi.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ١٢٢
Ve şüphesiz ki Rabbin, O öyle Azîz, öyle Rahîm.
Ve muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz'dir, Rahim'dir.
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Şübhesiz ki senin Rabbin, elbette O, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
كَذَّبَتۡ عَادٌ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٢٣
Âd, gönderilen Resuller’i tekzib etti.
Ad da peygamberleri yalanladı.
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Aad (kavmi de kendilerine) gönderilen (peygamber) leri tekzîbetdi.
Adoğulları da peygamberlerini yalanladılar.
إِذۡ قَالَ لَهُمۡ أَخُوهُمۡ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ ١٢٤
O vakit ki kardeşleri Hûd onlara demişti: siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Hani onlara kardeşleri Hud demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Hani biraderleri Hûd onlara: «(Allahdan) korkmaz mısınız?» demişdi,
Hani kardeşleri Hud, onlara dedi ki, «Siz hiç Allah'tan korkmaz mısınız?»
إِنِّي لَكُمۡ رَسُولٌ أَمِينٞ ١٢٥
Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm emînim.
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
«Şübhesiz, ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim».
Ben size gönderilmiş, güvenilir bir Allah elçisiyim.
فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ١٢٦
Gelin Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Artık Allah'tan korkun da bana itaat edin.
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
Öyleyse Allah'tan korkunuz da, çağrıma uyunuz.
وَمَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٢٧
Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum. Benim ecrim ancak Rabb’ül âlemîn’e aiddir.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbına aittir.
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
«Sizden buna karşı hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım aalemlerin Rabbinden başkasına aaid değildir».
Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum, benim çabamın karşılığını verecek olan alemlerin Rabb'idir.
أَتَبۡنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ ءَايَةٗ تَعۡبَثُونَ ١٢٨
Siz her tepeye bir alâmet bina eder eğlenir misiniz?
Siz, her yüksek yere koca bir bina kurup boş şeylerle mi uğraşırsınız?
“Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”
«Siz, her yüksek yerde bir alâmet bina edib eğlenir misiniz»?
Sizler her yüksek tepeye gösteriş amaçlı bir anıt dikerek boş işlerle mi oyalanıyorsunuz.?
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمۡ تَخۡلُدُونَ ١٢٩
Bir takım masnuat da ediniyorsunuz ki sanki muhalled kalacaksınız.
Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?
“İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”
«Ebedî kalacağınızı umarak yer altında su mahzenleri edinir misiniz»?
Hiç ölmemek ümidi ile sağlam köşkler mi yapıyorsunuz?
وَإِذَا بَطَشۡتُم بَطَشۡتُمۡ جَبَّارِينَ ١٣٠
Hem tuttuğunuz vakit merhametsiz, cebbarcasına tutuyorsunuz.
Ve yakaladığınız zaman da zorbaca mı yakalarsınız?
“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”
«Tutub yakaladığınız vakit zorbalar gibi yakalar mısınız»?
Birini yakalayınca zorbaca yakalıyorsunuz.
فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ١٣١
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
O halde Allah'tan korkun da bana itaat edin.
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.