بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قُلۡ أَنزَلَهُ ٱلَّذِي يَعۡلَمُ ٱلسِّرَّ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِنَّهُۥ كَانَ غَفُورٗا رَّحِيمٗا ٦

De ki: onu, o göklerde ve yerde sırrı bilen indirdi, hakikaten O, Rahim bir Gafur bulunuyor.

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Şüphesiz ki O; Gafur ve Rahim olandır.

– İbni Kesir

(Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

– Diyanet İşleri

(Onlara) de ki: «Onu göklerde ve yerdeki ğaybı bilen (Allah) indirdi.» Şübhesiz ki O, (bilhassa mü'minleri) çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

– Hasan Basri Çantay

Onlara de ki; «Bu Kur'anı, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Hiç kuşkusuz O, affedicidir ve merhametlidir.»

– Seyyid Kutub

وَقَالُواْ مَالِ هَٰذَا ٱلرَّسُولِ يَأۡكُلُ ٱلطَّعَامَ وَيَمۡشِي فِي ٱلۡأَسۡوَاقِ لَوۡلَآ أُنزِلَ إِلَيۡهِ مَلَكٞ فَيَكُونَ مَعَهُۥ نَذِيرًا ٧

Bir de "bu Peygamber’e ne oluyor? dediler: yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor, ona bir melek indirilse de maiyyetinde yaver bir savulcu olsa ya!

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve dediler ki: Bu peygambere ne oluyor ki; yemek yiyor, sokaklarda geziyor? Onun beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilmeli değil miydi?

– İbni Kesir

Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!”

– Diyanet İşleri

(Yine) dediler: «Bu, nasıl peygamber? (Bizim gibi) yemek yiyor, çarşılarda yürüyor! Ona bir melek indirilib de (bu suretle) maiyyetinde (kendisini tasdıyk eden) bir inzarcı (yasakçı) bulunmalı değil miydi»?

– Hasan Basri Çantay

Yine onlar dediler ki; «Bu ne biçim Peygamberdir ki, bizim gibi yemek yiyor ve çarşıda pazarda geziyor? Ona, kendisi ile birlikte uyarma görevi yürüten bir melek indirilseydi ya.»

– Seyyid Kutub

أَوۡ يُلۡقَىٰٓ إِلَيۡهِ كَنزٌ أَوۡ تَكُونُ لَهُۥ جَنَّةٞ يَأۡكُلُ مِنۡهَاۚ وَقَالَ ٱلظَّٰلِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلٗا مَّسۡحُورًا ٨

Veya ona bir hazîne bırakılıverse, yâhud güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya! Hem o zalimler "siz, sırf büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz" dediler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya besleneceği bir bahçe olmalı değil miydi? O zalimler dediler ki: Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına tabi olmuyorsunuz.

– İbni Kesir

“Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!” Zalimler, (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.

– Diyanet İşleri

«Yahud ona (gökden) bir hazîne atılmalı, yahud onun, (meyvelerinden) yiyeceği bir bostanı bulunmalı değil miydi»? O zaalimler (kâfirler, mü'minlere) dedi ki: «Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına tâbi' olmuyorsunuz»!

– Hasan Basri Çantay

Ya da kendisine bir hazine verilseydi veya ürünleri ile beslenebileceği bir bahçesi olsaydı. Bu zalimler, müminlere «Sizler, büyülenmiş, akli dengesi bozuk bir adamın peşinden gidiyorsunuz» dediler.

– Seyyid Kutub

ٱنظُرۡ كَيۡفَ ضَرَبُواْ لَكَ ٱلۡأَمۡثَٰلَ فَضَلُّواْ فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ سَبِيلٗا ٩

Bak senin hakkında ne kıyaslar, ne temsiller - yaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiç bir yol bulamazlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bir bak; sana nasıl misaller getirip saptılar. Bir daha yol bulamazlar.

– İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar.

– Diyanet İşleri

Bak, senin için ne misâller (kıyaslar) getirip sapdılar. Artık onlar (hidâyete) hiçbir yol bulamazlar.

– Hasan Basri Çantay

Senin hakkında ne yakışıksız benzetmeler düzdüklerini görüyor musun? Onlar sapmışlardır ve doğru yolu bir türlü bulamıyorlar.

– Seyyid Kutub

تَبَارَكَ ٱلَّذِيٓ إِن شَآءَ جَعَلَ لَكَ خَيۡرٗا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ وَيَجۡعَل لَّكَ قُصُورَۢا ١٠

Öyle yücedir o ki dilerse sana ondan daha hayırlısını verir, altından ırmaklar akar cennetler, sana köşkler de yapar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dilerse sana bunlardan daha hayırlı olarak altından ırmaklar akan cennet ler verebilen ve köşkler kurabilen Allah ne yücedir.

– İbni Kesir

Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.

– Diyanet İşleri

(Allahın şânı) ne yücedir ki O, dilerse sana bunlardan daha hayırlı olmak üzere (bu dünyâda dahi) altından ırmaklar akıb duran cennetler verir, senin için saraylar yapar.

– Hasan Basri Çantay

Eğer dilerse sana, onların sözünü ettiklerinden daha iyisini, yani altlarından çeşitli nehirler akan cennetleri verebilen ve senin için köşkler hazırlayabilen Allah'ın şanı yücedir.

– Seyyid Kutub

بَلۡ كَذَّبُواْ بِٱلسَّاعَةِۖ وَأَعۡتَدۡنَا لِمَن كَذَّبَ بِٱلسَّاعَةِ سَعِيرًا ١١

Fakat onlar saati tekzib ettiler, biz ise o saati tekzib edenlere öyle bir saıyr, çılgın bir ateş hazırladık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat onlar, kıyamet saatını da yalanladılar. Biz, o saatın geleceğini yalanlayanlara öyle çılgın bir ateş hazırladık ki.

– İbni Kesir

Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.

– Diyanet İşleri

Onlar (yalınız o sözleri söylemekle kalmadılar) bil'akis o saati de yalan saydılar. Biz o saati tekzîb edenlere öyle çılgın bir ateş hazırladık ki,

– Hasan Basri Çantay

Aslında onlar Kıyamet gününü yalanlamışlardır. Biz de Kıyamet gününü yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.

– Seyyid Kutub

إِذَا رَأَتۡهُم مِّن مَّكَانِۭ بَعِيدٖ سَمِعُواْ لَهَا تَغَيُّظٗا وَزَفِيرٗا ١٢

Ki onları gördüğü vakit ona mahsus bir hışımlanma, bir zefîr işitirler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, kendilerine uzak bir yerden gözükünce onun kaynayışını ve uğultusunu duyacaklardır.

– İbni Kesir

Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.

– Diyanet İşleri

O, kendilerini uzak bir yerden gördüğü zaman onlar bunun o müdhiş gazablanışını ve uğultusunu duyacaklardır.

– Hasan Basri Çantay

Bu ateş onları uzaktan görünce onun uğultusu ve öfkeli solumaları kulaklarına gelir.

– Seyyid Kutub

وَإِذَآ أُلۡقُواْ مِنۡهَا مَكَانٗا ضَيِّقٗا مُّقَرَّنِينَ دَعَوۡاْ هُنَالِكَ ثُبُورٗا ١٣

Ve çatılıp çatılıp onun dar bir yerine atıldıkları vakit de orada helâke haykırırlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Elleri boyunlarına bağlı olarak onun en dar bir yerine atıldıkları zaman orada yok olup gitmeyi isterler.

– İbni Kesir

Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler

– Diyanet İşleri

Elleri boyunlarına bağlı olarak onun en dar yerine atıldıkları vakit orada (Yetiş ey) helak (diye) bağırırlar.

– Hasan Basri Çantay

Zincirlerle elleri, ayaklarına bağlanmış olarak bu ateşin dar yerine atıldıklarında ise orada «yok olmayı» imdada çağırırlar.

– Seyyid Kutub

لَّا تَدۡعُواْ ٱلۡيَوۡمَ ثُبُورٗا وَٰحِدٗا وَٱدۡعُواْ ثُبُورٗا كَثِيرٗا ١٤

Bir helâke haykırmayın bugün çok helâke haykırın.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bugün bir kere yok olmayı değil, bir çok kereler yok olmayı isteyin.

– İbni Kesir

(Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)

– Diyanet İşleri

(Onlara denilir ki:) «Bu gün bir (kerre) helâle (olmayı) çağırmayın, birçok (defalar) helak (olmayı) çağırın»!

– Hasan Basri Çantay

Kendilerine «bugün bir kere yokolmayı değil, bir çok kez yokolmayı imdada çağırınız» diye seslenilir.

– Seyyid Kutub

قُلۡ أَذَٰلِكَ خَيۡرٌ أَمۡ جَنَّةُ ٱلۡخُلۡدِ ٱلَّتِي وُعِدَ ٱلۡمُتَّقُونَۚ كَانَتۡ لَهُمۡ جَزَآءٗ وَمَصِيرٗا ١٥

Ya o mu hayırlı, yoksa müttekilere vaadolunan Huld cenneti mi ki kendilerine bir mükâfat, ve âkibet varacakları bir meva bulunuyor.

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bu mu daha hayırlıdır, yoksa müttakilere vaad olunan ebedi cennet mi? Ki bu, onlar için bir mükafat ve son duraktır.

– İbni Kesir

De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.

– Diyanet İşleri

De ki: «Bu mu hayırlı, yoksa muttakıylere va'd olunan ebedîlik cenneti mi? Ki bu, onlar için bir mükâfat, bir merci'dir.

– Hasan Basri Çantay

De ki; «Bu mu iyidir, yoksa Allah'tan korkanlara vaadedilen, onlar için ödül ve barınak olarak hazırlanan ebedi cennet mi?»

– Seyyid Kutub

لَّهُمۡ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ خَٰلِدِينَۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعۡدٗا مَّسۡـُٔولٗا ١٦

Onlar için orada ne isterlerse var, hem ebedî kalacakları, Rabbi’nin uhdesinde bu "bir vaadi mesul" bulunuyor.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için orada diledikleri her şey var. Ve temelli kalırlar. Bu, Rabbının yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.

– İbni Kesir

Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.

– Diyanet İşleri

Orada ne dilerlerse, kendileri de muhalled olarak, onların. Bu, Rabbinin üzerinde (incâzı) istenen (beklenen) bir va'ddir.

– Hasan Basri Çantay

Onlar orada diledikleri her şeyi bulurlar. Orada sürekli kalacaklardır: Bu Rabb'inin gerçekleştirilmesi istenmiş vaadidir.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu