بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ٱلَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُوْلَٰٓئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٣٤

O yüzleri üstü cehenneme haşrolunacaklar, onlar mevkice çok fena, yolca da en sapıktırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Cehennemde yüzleri üstü toplanacak olanların; işte onların yeri çok kötü ve yolu çok sapıktır.

— İbni Kesir

Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar.

— Diyanet İşleri

O yüzleri üstü cehenneme (sürülüb) toplanacaklar (yok mu?) Onların yeri çok kötü, yolu çok sapıkdır.

— Hasan Basri Çantay

O yüzüstü süründürülerek cehenneme atılacak olanlar var ya, en kötü yer onların yeri ve en sapık yol onların yoludur.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلْنَا مَعَهُۥٓ أَخَاهُ هَٰرُونَ وَزِيرًا ﴿٣٥

Celâlim Hakk’ı için Musâ’ya o kitabı verdik, biraderi Harûn’u da maiyyetinde vezir yaptık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Musa'ya kitabı verdik. Kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.

— İbni Kesir

Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz Musâya o kitabı verdik. Biraderi Hârunu da maiyyetine vezîr yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, biz Musa'ya Kitabı (Tevratı) gönderdik ve kardeşi Harun'u' da yanına yardımcı olarak verdik.

— Seyyid Kutub

فَقُلْنَا ٱذْهَبَآ إِلَى ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا فَدَمَّرْنَٰهُمْ تَدْمِيرًا ﴿٣٦

Haydi âyetlerimizi tekzib eden o kavme gidiniz, dedik, binnetice o kavmi tedmir ederek helâk ettik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, dedik. Neticede o kavmi yerle bir ettik.

— İbni Kesir

Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.

— Diyanet İşleri

«(Haydi) âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin» dedik, neticede onları tam bir helak ile imhaa etdik (edeceğiz).

— Hasan Basri Çantay

Onlara «Ayetlerimizi yalanlayan soydaşlarınızı uyarmaya gidin» dedik. Sonra o toplumu kökten yokettik.

— Seyyid Kutub

وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُواْ ٱلرُّسُلَ أَغْرَقْنَٰهُمْ وَجَعَلْنَٰهُمْ لِلنَّاسِ ءَايَةًۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّٰلِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٣٧

Nuh kavmini de Resuller’i tekzib ettikleri vakit gark edip kendilerini insanlara bir ibret kıldık: hazırladık da zâlimlere elîm bir azâb.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nuh kavmini de peygamberlerini yalanladıkları vakit, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ayet yaptık. Zalimlere elim bir azab hazırlamışızdır.

— İbni Kesir

Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.

— Diyanet İşleri

Nuuh kavmini de, (evet) peygamberleri tekzîb etdikleri vakit biz onları da (tufan ile) boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yapdık. Biz zaalimler için (dâima) acıklı bir azâb hazırladık.

— Hasan Basri Çantay

Nuh'un soydaşlarını da yokettik. Onlar peygamberlerini yalanlayınca kendilerini suda boğduk, böylece onları diğer insanların ibret alacakları acı bir örneğe dönüştürdük ve zalimler için acıklı bir azap hazırladık.

— Seyyid Kutub

وَعَادًا وَثَمُودَاْ وَأَصْحَٰبَ ٱلرَّسِّ وَقُرُونًۢا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا ﴿٣٨

Âdi de, Semûd’u da, Eshab’ı ressi de bunların arasında daha bir çok kurunu da.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ad ve Semud'u da, Ress ashabını ve bunların arasında bir çok nesilleri de

— İbni Kesir

Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik.

— Diyanet İşleri

«Aad» i de, «Semuud» u da, «Ress ashaabı» nı da ve bunların arasında (geçen) bir çok (nesilleri) de (helak etdik).

— Hasan Basri Çantay

Adoğullârını, Semudoğullarını, kuyunun yuttuklarını ve bunlar arasındaki dönemlerde yaşamış bir çok kuşakları da yokettik.

— Seyyid Kutub

وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ ٱلْأَمْثَٰلَۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا ﴿٣٩

Ki her birine nasihat olarak emsal anlatmıştık ve her birini mahv-ü perişan ettik de ettik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Her birine misaller vermiştik. Ama hepsini kırdık geçirdik.

— İbni Kesir

Bunların her birine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.

— Diyanet İşleri

Biz (onlardan) her birine (geçmişlerden) misâller irâd etdik. (Fakat peygamberlerini tekzîb etdikleri için) hepsini tam bir helak ile imhaa eyledik.

— Hasan Basri Çantay

Hepsine bir çok uyarıcı örnekler gösterdik. Sonra da hepsini kökten yokettik.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَتَوْاْ عَلَى ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِىٓ أُمْطِرَتْ مَطَرَ ٱلسَّوْءِۚ أَفَلَمْ يَكُونُواْ يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُواْ لَا يَرْجُونَ نُشُورًا ﴿٤٠

Celâlim Hakk’ı için o fenalık yağmuruna tutulan karyeye de vardılar, artık onu görüyor değiller miydi? Doğrusu nüşur arzu etmiyorlar, uyanmak istemiyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlar, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardır. Onu görmediler mi? Hayır, onlar tekrar dirileceklerini ummazlar.

— İbni Kesir

Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlar (Mekkeliler) belâ (ve felâket) yağmuruna tutulan o beldeye uğramışlardır. (Peki) onu da görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar (öldükden sonra tekrar) dirilmeyi ummazlar.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, senin hemşehrilerin, bela yağmuruna tutulmuş olan o kente uğradılar. Acaba orayı görmüyorlar mıydı? Hayır, aslında onlar yeniden dirileceklerini beklemiyorlardı.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِى بَعَثَ ٱللَّهُ رَسُولًا ﴿٤١

Seni de gördükleri vakit sırf bir eğlence yerine tutuyorlar, bu mu o Allah’ın peygamber diye gönderdiği? diyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Seni gördükleri vakit: Bu mu Allah'ın gönderdiği elçi? diye alaya almaktan başka bir şey yapmazlar.

— İbni Kesir

(41-42) Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.

— Diyanet İşleri

Seni gördükleri vakit «Bu mu Allahın peygamber olarak gönderdiği?» (derler), seni bir eğlenceden başka bir şey edinmezler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar seni her gördüklerinde «Allah, bu adamı mı peygamber olarak gönderdi?» diye mutlaka alaya alırlar.

— Seyyid Kutub

إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ ءَالِهَتِنَا لَوْلَآ أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَاۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ ٱلْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٢

Sahih be! Az kaldı bizi ma'budlarımdan sapıtacaktı, eğer üzerlerine sebat etmesekti! diyorlar, fakat ileride bilecekler, azâbı görecekleri gün: kimmiş o yolu daha sapık olan ?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten tanrılarımız üzerinde direnmeseydik bizi az kalsın onlardan saptıracaktı, derler. Azabı gördükleri vakit, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.

— İbni Kesir

(41-42) Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.

— Diyanet İşleri

(Şöyle derler): «Hakıykat, eğer üzerlerine (düşüb) sebat göstermeseydik bizi az kaldı Tanrılarımızdan sapdıracakdı o». Onlar azâbı görecekleri vakit kim yolca daha sapıkdır, yakında bilecekler.

— Hasan Basri Çantay

Eğer biz ilahlarımıza ısrarla bağlılığımızı sürdürmeseydik, az kalsın bu adam bizi onlardan vazgeçirecekti derler. Yakında azabımızı gördüklerinde kimin yolunun sapık olduğunu öğreneceklerdir.

— Seyyid Kutub

أَرَءَيْتَ مَنِ ٱتَّخَذَ إِلَٰهَهُۥ هَوَىٰهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا ﴿٤٣

Gördün mü o ilâhını hevâsı ittihaz edeni? Artık ona sen mi vekîl olacaksın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Heva ve hevesini tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi onun üzerine vekil sen mi olacaksın?

— İbni Kesir

Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?

— Diyanet İşleri

Gördün mü o hevâ (ve heves) ini Tanrı edinen kimseyi? Şimdi onun üzerine (Habibim) sen mi bekci olacaksın?

— Hasan Basri Çantay

İhtiraslarını ilah edinen kimseyi görüyor musun? Onu doğru yola iletme sorumluluğunu sen mi üstleneceksin?

— Seyyid Kutub

أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَٱلْأَنْعَٰمِۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٤

Yoksa onların ekserîsini işitirler veya akıl ederler mi zannediyorsun? Onlar sırf hayvan gibi hattâ gidişçe daha sapkındırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sen, onların çoğunun dilediklerini veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Başka değil, onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar.

— İbni Kesir

Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.

— Diyanet İşleri

Yoksa onların çoğunu hakıykaten (söz) dinlerler, yahud akıllanırlar mı sanıyorsun? Onlar, başka değil, dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki yolca daha sapıkdır.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa sen onların çoğunun kulaklarının işittiğini ve düşünebildiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan bile daha sapık yoldadırlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR