بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَوِ ٱتَّبَعَ ٱلْحَقُّ أَهْوَآءَهُمْ لَفَسَدَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّۚ بَلْ أَتَيْنَٰهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٧١

Eğer hak onların keyflerine tâbi olsa idi Semavât ve arz ve bunlardaki kimseler katiyyen fâsid olurdu, hayır, biz onlara unutulmaz ders olacak zikirlerini getirdik de onlar zikirlerinden ıraz ediyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şayet hak, onların heveslerine uysaydı; gökler, yer ve onlarda bulunanlar muhakkak bozulup giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini getirdik. Ama onlar zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

— İbni Kesir

Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.

— Diyanet İşleri

Eğer Hak onların hevâ (ve heves) lerine tâbi' olsaydı göklerde, yerde ve bunların içinde bulunan kimseler muhakkak ki fesada uğrar (nizaamından çıkar) dı. Hayır, biz onlara (ancak) zikir (ve şeref) lerini getirdik. Onlarsa kendilerinin (bu) zikrinden yüz çeviricidirler.

— Hasan Basri Çantay

Eğer gerçek onların keyfi arzularına uysaydı, göklerin, yerin ve gökler ile yerde bulunan canlı cansız tüm varlıkların düzeni ve dengesi bozulurdu. Aslında onlara nam ve şan bağışladık. Fakat onlar kendi nam ve şanlarına sırt dönüyorlar.

— Seyyid Kutub

أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۖ وَهُوَ خَيْرُ ٱلرَّٰزِقِينَ ﴿٧٢

Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbin’in harâcı daha hayırlıdır, hem O, rezzakların en hayırlısıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbının ecri daha hayırlıdır. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

— İbni Kesir

Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

— Diyanet İşleri

Yoksa sen onlardan bir hare (ücret) mi istiyorsun?! İşte Rabbinin harcı! (O) daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa sen onlardan ücret mi istiyorsun ki? Oysa Rabb'inin sana vereceği ücret daha üstündür. O rızık verenlerin en iyisidir.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٧٣

Doğrusu sen onları dosdoğru bir caddeye çağırıyorsun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Aslında sen, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

— İbni Kesir

Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

— Diyanet İşleri

Hakıykatde sen onları doğru bir yola da'vet ediyorsun.

— Hasan Basri Çantay

Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ عَنِ ٱلصِّرَٰطِ لَنَٰكِبُونَ ﴿٧٤

Fakat Âhirete inanmayanlar caddeden sapmaktadırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama ahirete inanmayanlar, mutlaka bu yoldan sapmaktadırlar.

— İbni Kesir

Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.

— Diyanet İşleri

Âhirete îman etmez olanlar, mutlakaa (doğru) yoldan sapanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Ama ahirete inanmıyorlar doğru yolun uzağına düşüyorlar.

— Seyyid Kutub

وَلَوْ رَحِمْنَٰهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّواْ فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٥

Eğer biz onlara acıyıp da baskılarını açıversek mutlaka tuğyanlarında ınad eder hiç bir şey görmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şayet Biz, onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.

— İbni Kesir

Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.

— Diyanet İşleri

Eğer biz onlara acıyıb da kendilerindeki zararı giderecek olursak yine serseriyâne azgınlıklarında muhakkak devam ve inâd edeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

Eğer biz onlara acısak da başlarındaki sıkıntıyı gidersek yine azgınlıkları içinde debelenmeye ısrar ederler.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَخَذْنَٰهُم بِٱلْعَذَابِ فَمَا ٱسْتَكَانُواْ لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ ﴿٧٦

Filhakika biz, onları azâba tuttuk da yine Rab’lerine karşı uslanmadılar ve yalvarmıyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki Biz, onları azabla yakaladık. Ama yine de Rabblarına boyun eğmediler. Onlar yalvarıp yakarmazlar.

— İbni Kesir

Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz onları (evvelce de açlık) azâb (ı) ile yakaladık da yine Rablerine baş eğmediler. Onlar yalvarıb yakarmazlar.

— Hasan Basri Çantay

Biz onların yakalarına azapla yapıştık. Fakat ne Rabb'lerine boyun eğdiler ve ne de O'na yalvardılar.

— Seyyid Kutub

حَتَّىٰٓ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٧

Nihayet üzerlerine şedid azâblı bir kapı açtığımız vakit de onun içinde ye'se düşüvereceklerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonunda onlara şiddetli bir azab kapısı açtığımızda şaşkına dönüp ümitsiz kalıverdiler

— İbni Kesir

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.

— Diyanet İşleri

Nihayet üzerlerine azâbı çetin bir kapı açdığımız vakit (görürsün ki) onlar bunun içinde ümidsizlikle dönüb kalmışlardır.

— Hasan Basri Çantay

Ama ağır bir azabın kapısını yüzlerine açtığımızda kurtuluş ümitlerini yitirerek ne yapacaklarını şaşırırlar.

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ ﴿٧٨

Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin için kulaklar, gözler ve kalbler var eden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.

— İbni Kesir

Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

— Diyanet İşleri

O, sizin için o kulakları, o gözleri, o gönülleri yaratandır. (Böyle iken) ne az şükredersiniz!

— Hasan Basri Çantay

Gözü, kulakları ve gönülleri yaratıp size veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٧٩

Ve sizi arzda yaratıp yayan O, hep ona haşrolunacaksınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizi yeryüzünde yaratıp türeten O'dur. Ve O'nun huzurunda toplanacaksınız

— İbni Kesir

O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.

— Diyanet İşleri

O, sizi yer (yüzün) de yaratıb türetendir. Hepiniz ancak Ona (dönüb) toplanacaksınız.

— Hasan Basri Çantay

Sizi yeryüzüne yerleştiren O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخْتِلَٰفُ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٨٠

Ve O öldüren ve dirilten O, gece ve gündüzün ihtilâfı da hep onun için, artık akıllanmayacak mısınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dirilten de, öldüren de O'dur. Geceyle gündüzün birbiri ardı sıra gelmesi de O'nun emrine bağlıdır. Hala düşünmez misiniz?

— İbni Kesir

O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

— Diyanet İşleri

O, hem dirilten, hem öldürendir. Gece ile gündüzün ihtilâfı da Onun (eseri) dir. Haalâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

— Hasan Basri Çantay

Sizi yaratan ve öldüren O'dur. Gecenin ve gündüzün birbirini izlemesi O'nun uygulamasıdır. Hiç düşünmeyecek misiniz?

— Seyyid Kutub

بَلْ قَالُواْ مِثْلَ مَا قَالَ ٱلْأَوَّلُونَ ﴿٨١

Hayır, evvelkilerin dedikleri gibi dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, onlar yine de öncekilerin dediklerini derler.

— İbni Kesir

Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.

— Diyanet İşleri

Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler.

— Hasan Basri Çantay

Tersine onlar daha önceki sapıkların dediklerini söylediler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR