بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٥

Ve onlar ki ırzlarını korurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; ırzlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar ırzlarını koruyanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki; edep yerlerini sakınırlar.

— Seyyid Kutub

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦

Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesnadır. Doğrusu onlar; bunun için de kınanacak değildirler.

— İbni Kesir

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

— Diyanet İşleri

Şu var ki zevcelerine, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdîrde) kınanmışlar değildir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yalnız eşleri ve cariyeleri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٧

Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de bundan başkasını ararsa; işte onlar, haddi aşanlardır.

— İbni Kesir

Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

— Diyanet İşleri

O halde kim bunların ötesini isterse şübhe yok ki onlar haddi aşanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Bunların ötesine geçmek isteyenler, yasal sınırı aşmış olurlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٨

Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩

Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; namazlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar namazlarına devam ederler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, namazlarını aksatmaksızın kılarlar.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿١٠

İşte onlardır o vârisler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar; varis olanlardır.

— İbni Kesir

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

İşte onlar «varis» lerdir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿١١

Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; Firdevs'e varis olacaklardır ve orada ebedi kalıcıdırlar.

— İbni Kesir

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

— Diyanet İşleri

Ki onlar Firdevse vâris olacaklardır. Onlar bunun için ebedî kalıcıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Yani «Firdevs» cennetinin mirasçılarıdırlar, sürekli olarak orada kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٍ مِّن طِينٍ ﴿١٢

Şanım Hakk’ı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, insanı; çamurdan, süzme bir özden yarattık.

— İbni Kesir

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ جَعَلْنَٰهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ ﴿١٣

Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

— İbni Kesir

Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.

— Diyanet İşleri

Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhda bir nutfe yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Sonra sperma halinde korunaklı bir yuvaya yerleştirdik.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ خَلَقْنَا ٱلنُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا ٱلْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا ٱلْمُضْغَةَ عِظَٰمًا فَكَسَوْنَا ٱلْعِظَٰمَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَٰهُ خَلْقًا ءَاخَرَۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحْسَنُ ٱلْخَٰلِقِينَ ﴿١٤

Sonra o nufteyi bir aleka yarattık. Derken o alakayı bir mudga yarattık derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra ona diğer bir hılkat neşeti verdik, bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik. Derken o kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık. Bir çiğnemlik et parçasını kemik olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu apayrı bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir.

— İbni Kesir

Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!

— Diyanet İşleri

Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haaline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yapdık, o bir çiğnem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik. Bil'âhare onu başka yaratılışla inşâ etdik. Suret yapanların en güzeli olan Allahın sânı (bak) ne yücedir!

— Hasan Basri Çantay

Sonra spermayı embriyoya dönüştürdük. Arkasından embriyoyu et parçasına dönüştürdük, arkasından et parçasından kemikler yarattık, arkasından kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratığa dönüştürdük. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ ﴿١٥

Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra siz, bunun arkasından hiç şüphesiz ki öleceksiniz.

— İbni Kesir

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.

— Diyanet İşleri

Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız).

— Hasan Basri Çantay

Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR