بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَٰدِمِينَ ﴿٤٠

Buyurdu ki: az bir zamanda nâdim olacaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah da buyurdu ki: Az sonra pişman olacaklar.

— İbni Kesir

Allah, “Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!” dedi.

— Diyanet İşleri

Buyurdu: «Âz bir (zamanda) her halde peşîman olacaklar onlar».

— Hasan Basri Çantay

Allah «Onlar yakında pişman olacaklardır» dedi.

— Seyyid Kutub

فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ بِٱلْحَقِّ فَجَعَلْنَٰهُمْ غُثَآءًۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٤١

Derken onları sayha, bihakkın alıverdi de kendilerini bir seyl süpürüntüsü yapıverdik, artık öyle bir defolmuş oldu ki o kavim, o zalimler!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten onları müthiş bir çığlık yakaladı. Ve onları bir süprüntü yığını haline getirdik. Zulmeden kavim uzak olsun.

— İbni Kesir

Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!

— Diyanet İşleri

İşte onları o müdhiş (azâb) sayha (sı), (Allahın bir) adalet (i) olmak üzere, hemen yakalayıverdi de bir çörçöp haaline getirdik onları. Artık uzak olsun zaalimler güruhu!

— Hasan Basri Çantay

Derken ansızın hakettikleri müthiş bir gürültüye tutuluverdiler de kendilerini sel süprüntüsüne dönüştürdük. Kahrolsun zalimler güruhu!

— Seyyid Kutub

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قُرُونًا ءَاخَرِينَ ﴿٤٢

Sonra arkalarından başka karnlar inşâ ettik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra bunların ardından başka bir nesil yarattık.

— İbni Kesir

Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.

— Diyanet İşleri

Sonra onların ardından da başka başka nesiller yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Onların ardından başka kuşaklar ortaya çıkardık.

— Seyyid Kutub

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ ﴿٤٣

Hiç bir ümmet, ecelini sebkedemez ve geriletemezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç bir ümmet, kendi süresini öne de alamaz, geriye de bırakamaz.

— İbni Kesir

Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.

— Diyanet İşleri

Hiçbir ümmet (helakleri için mukadder) vaktini beriye getiremeyeceği gibi (bundan) geri de kalamazlar.

— Hasan Basri Çantay

Hiç bir ümmet, ecelini ne öne alabilir ve ne de erteleyebilir.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۖ كُلَّ مَا جَآءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَٰهُمْ أَحَادِيثَۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٤٤

Sonra ardı ardına Resullerimizi gönderdik, her ümmetle Resul’ü geldikçe onu tekzib ettiler, biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsâne yaptık, artık defolsun öyle bir kavim ki imana gelmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra birbiri ardı sıra peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamber geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardı sıra yok edip hepsini birer söylenti yaptık. İnanmayan bir kavim uzak olsun.

— İbni Kesir

Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!

— Diyanet İşleri

Sonra peyderpey (diğer) peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamberi geldikçe onu tekzîb etdiler. Biz de onlardan kimini kiminin arkasına katdık (helak etdik) ve onları hikâyeler yapdık. Artık uzak olsun îmana gelmeyecek bir kavm!

— Hasan Basri Çantay

Sonra ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Hangi ümmete peygamberi geldi ise onu yalanladılar. Biz de onları birbiri peşisırâ yokederek tarihi olaylara dönüştürdük. Kahrolsun inanmayanlar güruhu!

— Seyyid Kutub

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَٰرُونَ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ ﴿٤٥

Sonra bir takım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musâ’yı ve kardeşi Harûn’u gönderdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık delillerle gönderdik.

— İbni Kesir

(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

— Diyanet İşleri

(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.

— Hasan Basri Çantay

Sonra Musa ile kardeşi Harun'u ayetlerimiz ile ve açık kanıtla destekli olarak gönderdik.

— Seyyid Kutub

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِيْهِۦ فَٱسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا عَالِينَ ﴿٤٦

Firavun’a ve cem’iyyetine de bunlar kibirlerine yediremediler ve dik başlı bir kavim idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun'a ve erkanına. Bunun üzerine büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.

— İbni Kesir

(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

— Diyanet İşleri

(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.

— Hasan Basri Çantay

Firavun ile onun önde gelen adamlarına. Fakat onlar büyüklük kompleksine kapılarak iman etmeye yanaşmadılar. Zaten onlar kendilerini beğenmiş kimselerdi.

— Seyyid Kutub

فَقَالُوٓاْ أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَٰبِدُونَ ﴿٤٧

Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kulluk edip dururken, bizim gibi şu iki insana mı inanacağız?

— İbni Kesir

Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler.

— Diyanet İşleri

Onun için dediler ki: «Kavmleri bize kulluk edib dururlarken bizim gibi iki beşere îman mı edecek misiz»?

— Hasan Basri Çantay

Onlar dediler ki; «Kendimiz gibi birer insan olan şu iki adama mı inanacağız ki, onların soydaşları bize tapıyorlar?»

— Seyyid Kutub

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُواْ مِنَ ٱلْمُهْلَكِينَ ﴿٤٨

Bu suretle onları tekzib ettiler de helâk edilenlerden oldular.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onları yalanladılar ve bu yüzden helake uğratılanlardan oldular.

— İbni Kesir

Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.

— Diyanet İşleri

İşte onları tekzîb etdiler ve helak edilenlerden oldular.

— Hasan Basri Çantay

Onları yalanladılar ve bu yüzden yok edildiler.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٤٩

Şanım Hakk’ı için berikiler doğru yolu tutabilsinler diye Musâ’ya o kitabı da verdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; doğru yola gelsinler diye Musa'ya Kitab'ı verdik.

— İbni Kesir

Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Musâya, (kavmi) belki hidâyete kavuşurlar diye, o kitabı (Tevrâtı) verdik.

— Hasan Basri Çantay

Soydaşları doğru yolu bulsunlar diye Musa'ya kitap verdik.

— Seyyid Kutub

وَجَعَلْنَا ٱبْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُۥٓ ءَايَةً وَءَاوَيْنَٰهُمَآ إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ ﴿٥٠

İbn-î Meryem’i de anasıyla bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; Meryem'in oğlunu da, annesini de bir ayet kıldık. Her ikisini de sulak, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.

— İbni Kesir

Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.

— Diyanet İşleri

Meryemin oğlunu da, anasını da (kudretimize) bir âyet (ibret) kıldık. Onları düz (ya'ni oturmıya yarar) ve akar suya mâlik bir tepede barındırdık.

— Hasan Basri Çantay

Meryemoğlu İsa ile annesini gücümüzün bir kanıtı olarak ortaya çıkardık. Onları yaşamaya elverişli ve akarsulu bir tepeye yerleştirdik.

— Seyyid Kutub

AYARLAR