بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَنشَأۡنَا لَكُم بِهِۦ جَنَّٰتٖ مِّن نَّخِيلٖ وَأَعۡنَٰبٖ لَّكُمۡ فِيهَا فَوَٰكِهُ كَثِيرَةٞ وَمِنۡهَا تَأۡكُلُونَ ١٩
Öyle iken durdurduk da onunla sizin için hurmalıklar, üzümlükler kabîlinden bağlar, bahçeler yaptık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler var onlardan yer ve geçiniriz.
Onunla sizin için hurmalıklardan, üzümlüklerden nice bağlar ve bahçeler yaptık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler vardır. Onlardan yersiniz
Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
İşte bununla sizin için hurmalıklardan, üzümlüklerden nice bağçeler, bağlar yapdık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler vardır, onlardan yersiniz de.
Bu su sayesinde sizin için hurma ve üzüm bağları yarattık. Bu bağlarda size yararlı birçok meyvalar yetişir, onları yiyorsunuz.
وَشَجَرَةٗ تَخۡرُجُ مِن طُورِ سَيۡنَآءَ تَنۢبُتُ بِٱلدُّهۡنِ وَصِبۡغٖ لِّلۡأٓكِلِينَ ٢٠
Ve bir ağaç ki Turi siynadan çıkar, yağ ve yiyenlere bir katıkla biter.
Tur-u Sina'da yetişen, yiyenlere yağ ve katık veren bir ağaç da var ettik
Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.
(Sizin için) Tuur-i sînâ'dan çıkan bir ağaç da (yaratdık) ki o (yerden) yağıyle ve yiyen kimselere bir katıkla beraber biter.
Yine su sayesinde asıl kaynağı Tur-i Sina olan ve yiyenlere yağ ve katık sağlayan ağacı da yarattık.
وَإِنَّ لَكُمۡ فِي ٱلۡأَنۡعَٰمِ لَعِبۡرَةٗۖ نُّسۡقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمۡ فِيهَا مَنَٰفِعُ كَثِيرَةٞ وَمِنۡهَا تَأۡكُلُونَ ٢١
En'am’da da sizin için cidden bir ibret vardır, karınlarındakinden sizi iska ediyoruz sizin için de onlarda hem bir çok menafi vardır, hem de onlardan yersiniz.
Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Onların karınlarındakinden size içiririz. Sizin için onlarda daha bir çok faydalar vardır. Ve onlardan yersiniz de.
Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.
Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarının içinde bulunanlardan size içiririz. Onlarda size daha bir çok fâideler vardır. Onlardan yersiniz de.
Büyükbaş hayvanlarda sizin için alınacak dersler vardır. Karınlarındaki sütten size içiriyoruz. Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz ve etlerini yiyorsunuz.
وَعَلَيۡهَا وَعَلَى ٱلۡفُلۡكِ تُحۡمَلُونَ ٢٢
Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.
Hem onların üzerinde, hem de gemilerin üstünde taşınırsınız.
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
Hem onların üzerine, hem gemilerin üstüne yükledilirsiniz.
Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz.
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ ٢٣
Celâlim Hakk’ı için biz Nuh’u kavmine Resul gönderdik de dedi ki: ey benim kavmim: Allah’a ibadet edin, ondan başka bir tanrınız yoktur, binaenaleyh korunmaz mısınız?
Andolsun ki; Nuh'u kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?
Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?” dedi.
Andolsun biz Nuuhu kavmine (peygamber olarak) gönderdik de dedi ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yokdur. (Haalâ Onun ıkaabından) sakınmayacak mısınız»?
Biz Nuh'u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. O dedi ki; «Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilahınız yoktur. Allah'dan korkmaz mısınız?»
فَقَالَ ٱلۡمَلَؤُاْ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيۡكُمۡ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَٰٓئِكَةٗ مَّا سَمِعۡنَا بِهَٰذَا فِيٓ ءَابَآئِنَا ٱلۡأَوَّلِينَ ٢٤
Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh şöyle dedi: bu, başka değil, ancak sizin gibi bir beşer, üstünüze geçmek istiyor, eğer Allah dilese idi elbette bir takım melekler gönderirdi, biz evvelki atalırımız içinde bunu işitmedik.
Bunun üzerine kavminin önde gelen kafirlerinden bir grup dediler ki: Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Şayet Allah dilemiş olsaydı; melekler indirirdi. İlk atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.
Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
Bunun üzerine kavminden ileri gelen kâfir bir güruh (şöyle) dedi: «Bu, sizin gibi bir insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük (sağlamak) istiyor o. Eğer Allah (peygamber göndermek) dileseydi elbette (bize) melekler indirirdi. Biz evvelki atalarımızdan bunu duymadık».
Soydaşlarının önde gelen kâfirleri dediler ki; «Bu adam tıpkı sizin gibi bir insandır. Üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi. Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık.»
إِنۡ هُوَ إِلَّا رَجُلُۢ بِهِۦ جِنَّةٞ فَتَرَبَّصُواْ بِهِۦ حَتَّىٰ حِينٖ ٢٥
Her halde o öyle bir adam ki kendisinde bir cinnet var, binaenaleyh gözetin bunu bir zamana kadar.
O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.
“Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz.”
«Kendisinde delilik olan bir adamdan başkası değildir o! Binâen'aleyh bir zamana kadar onu gözetleyin»!
Bu adam bir deliden başka bir şey değildir. Bir süre için onu gözetim altında tutunuz.
قَالَ رَبِّ ٱنصُرۡنِي بِمَا كَذَّبُونِ ٢٦
Dedi: Ya Rab! Beni tekzib etmelerine karşı sen bana nusrat ver.
O da: Rabbım, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et, dedi.
(Nûh), “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
(Nuuh): «Hey Rabbim, dedi, onların beni tekzîb etmelerine mukaabil sen bana yardım et».
Nuh «Ya Rabb'i, onların bu yalanlamaları karşısında bana yardım et» dedi.
فَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِ أَنِ ٱصۡنَعِ ٱلۡفُلۡكَ بِأَعۡيُنِنَا وَوَحۡيِنَا فَإِذَا جَآءَ أَمۡرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ فَٱسۡلُكۡ فِيهَا مِن كُلّٖ زَوۡجَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَأَهۡلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيۡهِ ٱلۡقَوۡلُ مِنۡهُمۡۖ وَلَا تُخَٰطِبۡنِي فِي ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِنَّهُم مُّغۡرَقُونَ ٢٧
Biz de ona şöyle vahyettik: bizim nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap, sonra emrimiz gelip de tennur feveran edince hemen ona topundan bir iki çift ve aleyhinde söz sebketmiş olandan başka ehlini sok ve o zulm edenler hakkında bana bir hitabda bulunma, çünkü onlar gark olunacaklardır.
Ona vahyettik ki: Gözetimimiz altında sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Buyruğumuz gelip de sular kaynayınca her cinsten ikişer çiftive aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Zalimler için bana başvurma. Çünkü onlar boğulacaklardır.
Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.”
Biz de ona (şöyle) vahyetdik: «Bizim nezaaretimiz ve vahyimizle gemi yap sen. Nihayet (helaklerine) emrimiz gelib de o fırın kaynayınca ona her (nev'i hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıb içerisine gir. (Kavminin) içinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş) olanlar müstesna. O zulmedenler (in kurtulması) hakkında bana hitabda bulunma. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muşlardır».
O'na vahiy yolu ile bildirdik ki; «Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca bir gemi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (her yandan sular fışkırmaya) başlayınca her canlı türünün birer çifti ile boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini gemiye bindir. Zalimler konusunda bana başvurma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır.»
فَإِذَا ٱسۡتَوَيۡتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى ٱلۡفُلۡكِ فَقُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي نَجَّىٰنَا مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ٢٨
Binaenaleyh sen maiyyetindekilerle geminin üzerine çıktığında da de ki: hamd o Allah’a ki bizi o zalim kavminden kurtardı.
Sen ve beraberindekiler, gemiye yerleşince: Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun, de.
Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de.
Artık sen, maiyyetinde bulunanlarla beraber, geminin üstüne doğrulunca (şöyle) de: «Bizi o zaalimler güruhundan selâmete erdiren Allaha hamd olsun».
Ey Nuh, sen ve beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde «Bizi zalim soydaşlarımızdan kurtaran Allah'a hamdolsun» de.
وَقُل رَّبِّ أَنزِلۡنِي مُنزَلٗا مُّبَارَكٗا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ ٢٩
Ve de ki: Rabbim! Beni bir mübarek menzile kondur, konuklayanların en hayırlısı sensin.
Ve de ki: Rabbım; beni mübarek bir yere indir. Ve Sen indirenlerin en hayırlısısın.
Yine de ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”
(Şöyle de) de: «Rabbim, beni bereketli bir menzile kondur. Sen konuklayanların en hayırlısısın».
Yine de ki; «Ya Rabb'i, beni bereketli bir yere indir. Sen kullarını en iyi yerlere konduransın.»