بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ ﴿١٠٣

Her kimin de tartıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, cehennemde kalanlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kimin de tartıları hafif gelirse; işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedi kalırlar.

— İbni Kesir

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.

— Diyanet İşleri

Kimin de tartıları hafîf gelirse onlar kendilerine yazık edenlerdir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Kimlerin tartıları hafif kalırsa onlar kendilerini mahvetmişlerdir, çünkü sonsuza dek cehennemde kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَٰلِحُونَ ﴿١٠٤

Ateş yüzlerini yalar, o halde ki içinde dişleri sırıtır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.

— İbni Kesir

Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.

— Diyanet İşleri

(Cehennemin) ateş (i) yüzlerine vurub yakacak, orada onlar, dişleri sırıtıb, kalacakdır.

— Hasan Basri Çantay

Orada ateş yüzlerini yalar, bu yüzden dudakları kasılacağı için dişleri sırıtır.

— Seyyid Kutub

أَلَمْ تَكُنْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٠٥

Değil mi idi âyetlerim size okunuyor du siz onları tekzib ediyordunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerim size okunurken, onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?

— İbni Kesir

Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.

— Diyanet İşleri

(Onlara şöyle denilecek:) Karşınızda âyetlerim okunurken onları tekzîb eden siz değil miydiniz?

— Hasan Basri Çantay

Ayetlerimiz size okunduğunda onları yalanlıyordunuz, öyle değil mi?

— Seyyid Kutub

قَالُواْ رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَآلِّينَ ﴿١٠٦

Rabbimiz! derler: bize şekavetimiz galebe etti ve biz bir sapgın bir kavim idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Derler ki: Rabbımız, bedbahtlığımız bizi yenmişti. Sapıklar topluluğu olmuştuk.

— İbni Kesir

Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”

— Diyanet İşleri

Dediler (diyecekler): «Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe etmişdi. Doğru yoldan sapanlar güruhu idik biz».

— Hasan Basri Çantay

Cehennemlikler derler ki; «Ey Rabb'imiz, kötü arzularımıza yenik düşerek sapık bir topluluk olduk.»

— Seyyid Kutub

رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَٰلِمُونَ ﴿١٠٧

Ey bizim Rabbimiz! çıkar bizleri bundan, döner bir daha edersek her halde bizler zalimiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbımız, bizi buradan çıkar, tekrar dönersek doğrusu zulmetmiş oluruz.

— İbni Kesir

“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.”

— Diyanet İşleri

«Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (yine küfre) dönersek artık hiç şübhesiz ki biz zaalimlerizdir».

— Hasan Basri Çantay

Ey Rabb'imiz, bizi buradan çıkar, eğer eski tutumumuza dönersek biz gerçekten zalim oluruz.

— Seyyid Kutub

قَالَ ٱخْسَـُٔواْ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ﴿١٠٨

Buyurur ki sinin orada, söylemeyin bana.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Buyurdu ki: Yıkılıp gidin içerisine. Benimle konuşmayın.

— İbni Kesir

Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.

— Diyanet İşleri

(Şöyle) buyurdu (buyuracak): «Yıkılıb gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin».

— Hasan Basri Çantay

Allah, der ki; «Kesin sesinizi ve sürünün orada; bana bir şey söylemeyin.»

— Seyyid Kutub

إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِى يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ ﴿١٠٩

çünkü kullarımdan bir fırka vardı "Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı da.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü kullarımdan bir zümre vardı ki, onlar: Rabbımız, inandık, artık bağışla bizi, merhamet et bize. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, diyordu.

— İbni Kesir

Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.

— Diyanet İşleri

Çünkü kullarımdan bir zümre vardır ki onlar: «Ey Rabbimiz, îman etdik. Bizi yarlığa, bizi esirge. Sen esirgeyenlerin en hayırlısısın» derlerken,

— Hasan Basri Çantay

Hani vaktiyle kullarımın bir bölümü 'Ey Rabb'imiz, biz sana inandık, bizi affeyle, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en iyisisin' diyorlardı.»

— Seyyid Kutub

فَٱتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰٓ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِى وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ ﴿١١٠

Siz onları mashara yerine tutunuz, hattâ size benim yâdımı unutturdular, onlara öyle gülüyordunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Öyle ki size Benim zikrimi unutturdular. Ve siz, onlara hep gülüyordunuz.

— İbni Kesir

Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.

— Diyanet İşleri

Siz onları eğlence edindiniz. Hattâ bu, beni hatırlamayı size unutdurdu. Siz onlara (istihza ile) gülüyordunuz.

— Hasan Basri Çantay

Siz onları alaya alıyordunuz. Sonunda bu tutumunuz beni anmayı size unutturdu, artık onlara hep gülüyordunuz.

— Seyyid Kutub

إِنِّى جَزَيْتُهُمُ ٱلْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوٓاْ أَنَّهُمْ هُمُ ٱلْفَآئِزُونَ ﴿١١١

İşte onlara ben sabretmelerine mukabil bu gün bu mükâfatı verdim, onlardır onlar, murada erenler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabrettiklerinden dolayı bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar, kurtuluşa erenlerin kendileridir.

— İbni Kesir

Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

Ben (sizin o istihza ve ezalarınıza) sabr (ve tehammül) etdiklerine mukaabil bugün onları (mü'minleri) mükâfatlandırdım. Şübhesiz ki onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Bugün ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim, şimdi onlar kurtuluşa, mutluluğa ermişlerdir.

— Seyyid Kutub

قَٰلَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِى ٱلْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ ﴿١١٢

Arzda seneler sayısı ne kadar kaldınız? Buyurur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Buyurdu ki: Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?

— İbni Kesir

Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.

— Diyanet İşleri

Buyurdu (buyuracak :) «Yerde kaç yıl kaldınız»?

— Hasan Basri Çantay

Allah, cehennemliklere der ki; «Siz yeryüzünde kaç yıl yaşadınız?»

— Seyyid Kutub

قَالُواْ لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ ٱلْعَآدِّينَ ﴿١١٣

Bir gün veya bir günün birazı, sayanlara sor derler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor, dediler.

— İbni Kesir

Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler.

— Diyanet İşleri

Dediler (diyecekler): «Bir gün, yahud bir günün bir kısmı (müddetle) kaldık. Sayanlara sor şimdi».

— Hasan Basri Çantay

Cehennemlikler derler ki; «Orada ya bir gün, ya da bir günden daha az yaşadık, saymış olanlara sor.»

— Seyyid Kutub

AYARLAR