بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَدَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِى ٱلْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ ٱلْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَٰهِدِينَ ﴿٧٨

Davud ile Süleyman’ı da, o vakit ki ikisi de hars hakkında hüküm veriyorlardı, o vakit ki ekinde geceleyin kavmin davarı yayilmıştı, biz de hükümlerine şâhid idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Davud ve Süleyman'a da. Hani kavmin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken; Biz, onların hükmüne şahidlerdik.

— İbni Kesir

Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk.

— Diyanet İşleri

Dâvudu ve Süleymanı da (hatırla). Hani onlar ekin (yahud bağ mes'elesi) hakkında hüküm veriyorlardı. Hani kavmin davarı (geceleyin çobansız olarak ekinin, yahud bağın) içinde yayılmış (zarar yapmış) di. Onların (verdikleri) hükmün biz şâhidleri idik.

— Hasan Basri Çantay

Davud ve Süleyman'a gelince, hani onlar geceleyin yabancı bir koyun sürüsünün içine dalarak ekinini mahvettiği bir tarlanın davasını hükme bağladıklarında verdikleri hükmün tanığı olmuştuk.

— Seyyid Kutub

فَفَهَّمْنَٰهَا سُلَيْمَٰنَۚ وَكُلًّا ءَاتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۚ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُۥدَ ٱلْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَٱلطَّيْرَۚ وَكُنَّا فَٰعِلِينَ ﴿٧٩

Derhal onu Süleyman’a anlattık, bununla berâber her birine bir hüküm ve bir ilim vermiştik ve Davud’un maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı ve biz bunları yaparız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz bu hükmü hemen Süleyman'a belletmiştik. Her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları yapanlar Bizdik.

— İbni Kesir

Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik.

— Diyanet İşleri

Biz onu (n fetvasını) hemen Süleymana anlatmışdık. (Zâten) biz, her birine hüküm, ve ilim vermişdik. Dağları ve kuşları, Dâvud ile birlikde tesbîh etmek üzere, râm etmişdik. (Bütün bunları) yapanlar bizdik.

— Hasan Basri Çantay

Davud'un verdiği bu hükmü, Süleyman'ın kavrayıp onaylamasını sağladık. Her ikisine de egemenlik ve bilgi verdik. Allah'ı noksanlıklardan tenzih etme konusunda dağları ve kuşları Davud'a boyun eğdirdik. Biz bunları yaparız.

— Seyyid Kutub

وَعَلَّمْنَٰهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّنۢ بَأْسِكُمْۖ فَهَلْ أَنتُمْ شَٰكِرُونَ ﴿٨٠

Bir de ona sizin için sizi harbinizin şiddetinden korusun diye giyecek sanatı talîm etmiştik, şimdi siz şükrüne eda ediyor musunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, ona; sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik. Artık şükreder misiniz?

— İbni Kesir

Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz?

— Diyanet İşleri

Biz ona sizin için, sizin muhaarebenizin şiddetinden korumak için giyecek (zırh) san'atını öğretdik. Şimdi siz (bundan dolayı) şükredenler misiniz?

— Hasan Basri Çantay

Savaşta düşmanın darbelerinden korunasınız diye Davud'a zırh yapma sanatını öğrettik. Acaba buna şükredecek misiniz ki?

— Seyyid Kutub

وَلِسُلَيْمَٰنَ ٱلرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِى بِأَمْرِهِۦٓ إِلَى ٱلْأَرْضِ ٱلَّتِى بَٰرَكْنَا فِيهَاۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَىْءٍ عَٰلِمِينَ ﴿٨١

Süleyman için de şiddetli rüzgârı ki o içine bereketler verdiğimiz arz’a emriyle cereyan ediyordu ve biz her şeyi biliriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Süleyman'a da şiddetli esen rüzgarı müsahhar kıldık. Rüzgar, onun emri ile mübarek kıldığımız yere doğru eserdi. Ve Biz, her şeyi bilenleriz.

— İbni Kesir

Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz.

— Diyanet İşleri

Süleymana da şiddetli esen rüzgârı (müsehhar kıldık ki) bu kendisini içerisine (feyz-ü) bereket verdiğimiz yere onun emriyle akar götürürdü. Biz her şey'i bilenleriz.

— Hasan Basri Çantay

Verimli ve bereketli kıldığımız bölgeye doğru akan fırtınayı O'nun buyruğuna verdik. Her şey bizim bilgimizin kapsamı içindedir.

— Seyyid Kutub

وَمِنَ ٱلشَّيَٰطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُۥ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَٰلِكَۖ وَكُنَّا لَهُمْ حَٰفِظِينَ ﴿٨٢

Şeytanlar’dan da onun için dalgıçlık edenleri ve daha başka amel için çalışanları teshir etmiştik ve hep onları zabteden biz idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Denize dalacak ve bundan başka işler görecek şeytanları da onun emrine verdik. Onları gözetenler de Bizdik.

— İbni Kesir

Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik.

— Diyanet İşleri

Şeytanlardan onun için denize dalacak ve bundan başka iş (ler) görecek olan kimseleri de (teshîr etdik). Biz onların nigehbânı idik.

— Hasan Basri Çantay

Ayrıca O'nun hesabına derin sulara dalan ve başka işler yapan bazı şeytanları da Süleyman'ın emrine verdik. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

— Seyyid Kutub

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَسَّنِىَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ ﴿٨٣

Eyyubu da, zira "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabbin’e nidâ etti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eyyub'a da. Hani Rabbına niyaz etmiş: Bu dert beni sarıverdi. Sen, merhametlilerin merhametlisisin, demişti.

— İbni Kesir

Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.

— Diyanet İşleri

Eyyubu da (hatırla.) Hani o, Rabbine: «Hakıykat, bana (bu) derd (gelib) çatdı. Sen esirgeyicilerin esirgeyicisisin» diye niyaz etmişdi.

— Hasan Basri Çantay

Eyyüb'e gelince hani O «Bir derde yakalandım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin» diye Rabb'ine seslenmişti.

— Seyyid Kutub

فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ فَكَشَفْنَا مَا بِهِۦ مِن ضُرٍّۖ وَءَاتَيْنَٰهُ أَهْلَهُۥ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَٰبِدِينَ ﴿٨٤

Biz de duâsını kabul ettik de hemen kendisindeki durru açtık ve tarafımızdan bir rahmet ve âbidler için bir muhtıra olmak üzere ona ehlini ve beraberlerinde onların bir mislini de verdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de onun duasını kabul etmiş ve uğradığı sıkıntıyı kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona hem ailesini, hem de bir katını vermiştik.

— İbni Kesir

Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.

— Diyanet İşleri

Biz de onu (n bu duasını) kabul etmiş, kendisindeki o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir haatıra olmak üzere hem ailesini, hem onlarla beraber daha bir mislini ona vermişdik.

— Hasan Basri Çantay

Biz de duasını kabul ederek pençesine düştüğü derdi giderdik. Ayrıca karşılıksız rahmetimizin bir eseri olarak ve bize kulluk edenlerin her zaman anacakları bir örnek olsun diye eski ailesini kendisine bir kat fazlası ile yeniden bağışladık.

— Seyyid Kutub

وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا ٱلْكِفْلِۖ كُلٌّ مِّنَ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿٨٥

İsmaili de, İdrisi de, Zülkifli de; hepsi sabirînden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İsmail'e, İdris'e ve Zülkifl'e de. Onların her biri sabredenlerdendi.

— İbni Kesir

İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.

— Diyanet İşleri

İsmâîli, Idrîsi, Zülfikü de (yâdet. Bunların) her biri de sabr (ve sebat) edenlerdendi.

— Hasan Basri Çantay

İsmail'i, İdris'i ve Zülkifli de hatırla. Bunların her üçü de sabırlı kimselerdi.

— Seyyid Kutub

وَأَدْخَلْنَٰهُمْ فِى رَحْمَتِنَآۖ إِنَّهُم مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿٨٦

Bunları da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onları rahmetimize kattık. Doğrusu onlar; salih kimselerdendi.

— İbni Kesir

Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.

— Diyanet İşleri

Onları da rahmetimizin içerisine sokduk. Onlar hakıykaten saalihlerdendi.

— Hasan Basri Çantay

Her üçünü de rahmetimizin kapsamına aldık. Onlar gerçekten salih kullarımızdandı.

— Seyyid Kutub

وَذَا ٱلنُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَٰضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَىٰ فِى ٱلظُّلُمَٰتِ أَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنتَ سُبْحَٰنَكَ إِنِّى كُنتُ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٨٧

Zennunu da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulmetler içinde "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye nidâ etti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Zünnun'a da. Hani o, öfkelenerek giderken kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Ama sonunda karanlıklar içinde: Sen'den başka hiç bir ilah yoktur. Tenzih ederim seni, doğrusu ben, haksızlık edenlerden oldum, diye niyaz etmişti.

— İbni Kesir

Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti.

— Diyanet İşleri

O balık saahibini de (hatırla). Hani o, (kavmine) öfkelenmiş olarak gitmişdi de bizim kendisini hiçbir zaman sıkışdırmayacağımızı sanmışdı. Derken o, karanlıklar içinde (kalıb): «Senden başka hiçbir Tanrı yokdur. Seni tenzîh ederim. Hakıykat ben haksızlık edenlerden oldum» diye (Allaha) niyaz etmişdi.

— Hasan Basri Çantay

Zunnun'a (Yunus'a) gelince hani o öfke içinde yurdundan ayrılırken artık bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonra karanlıklar içinde «Senden başka ilah yoktur, sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ben gerçekten bir zalim oldum» diye bize seslendi.

— Seyyid Kutub

فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ وَنَجَّيْنَٰهُ مِنَ ٱلْغَمِّۚ وَكَذَٰلِكَ نُۨجِى ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨

Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamden kurtardık ve işte mü'minleri böyle kurtarırız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de onun duasını kabul edip üzüntüden kurtarmıştık. İşte inananları böyle kurtarırız.

— İbni Kesir

Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.

— Diyanet İşleri

Bunun üzerine biz de onu (n bu duasını) kabul etdik, kendisini gamdan selâmete erdirdik. İşte biz îman edenleri böyle kurtarırız.

— Hasan Basri Çantay

Bunun üzerine duasını kabul ederek kendisini içine düştüğü sıkıntıdan kurtardık. İşte mü'minleri böyle kurtarırız.

— Seyyid Kutub

AYARLAR