بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِذْ أَوْحَيْنَآ إِلَىٰٓ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰٓ ﴿٣٨

O vakit ki anana verilen şu ilhamı verdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.

— İbni Kesir

“Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik:”

— Diyanet İşleri

(37-38-39) «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey'i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.

— Hasan Basri Çantay

Hani, annene şu mesajımızı vahyetmiştik:

— Seyyid Kutub

أَنِ ٱقْذِفِيهِ فِى ٱلتَّابُوتِ فَٱقْذِفِيهِ فِى ٱلْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ ٱلْيَمُّ بِٱلسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّى وَعَدُوٌّ لَّهُۥۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّى وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِىٓ ﴿٣٩

Onu tabut içine koy da deryayı bırak derya da onu sahile, bıraksın, onu hem bana düşman hem ona düşman biri alsın, ve üzerine benden bir sevgi koydum ki hem nezaretim altında yetiştirilesin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onu bir sandığa koy da suya bırak. Su onu kıyıya atar. Bana da, ona da düşman olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye, senin üzerine katımdan bir sevgi koydum.

— İbni Kesir

“Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.”

— Diyanet İşleri

(37-38-39) «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey'i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.

— Hasan Basri Çantay

Musa'yı bir sandukaya koy ve nehre at; nehir onu sahile atsın da oradan onu benim ve kendisinin ortak düşmanımız alsın. Gözümün önünde yetişesin diye seni sevgimin kanatları altına aldım.

— Seyyid Kutub

إِذْ تَمْشِىٓ أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَن يَكْفُلُهُۥۖ فَرَجَعْنَٰكَ إِلَىٰٓ أُمِّكَ كَىْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَٰكَ مِنَ ٱلْغَمِّ وَفَتَنَّٰكَ فُتُونًاۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِىٓ أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَٰمُوسَىٰ ﴿٤٠

O vakit hemşiren gidiyor da diyordu: "ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?" Bu suretle seni anana iade ettik ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehl-i Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani kızkardeşin gidip diyordu ki: Ona bakacak birini size göstereyim mi? İşte böylece, annen üzülmesin de gözü aydın olsun diye seni ona geri vermiştik. Ve sen, bir cana kıymıştın da; seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni bir çok musibetlerle denemiştik. Böylece Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da bir kader üzerine geldin ey Musa.

— İbni Kesir

“Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve “size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen’e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr’a) geldin ey Mûsâ!”

— Diyanet İşleri

Hani hemşiren gidib (şöyle) diyordu. «Ona bakacak bir kimse (te'min etmek üzere) size delâletde bulunayım mı»? Böylece seni tekrar annene verdik ki gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüşdün de biz seni o gamdan kurtarmışdık. Seni türlü türlü ibtilâlarla imtihaan etmişdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da (hakkındaki) takdire göre (buraya) geldin ey Musa.

— Hasan Basri Çantay

Hani kız kardeşin gidip diyordu ki: “Ona bakacak birini size göstereyim mi?” İşte böylece annen üzülmesin de sevinsin diye seni ona geri vermiştik. Ve sen bir cana kıymıştın da, seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni bir çok musibetlerle denemiştik. Böylece Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da takdire göre geldin ey Musa.

— Seyyid Kutub

وَٱصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِى ﴿٤١

Ben seni kendim için yetiştirdim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve seni kendim için yetiştirdim.

— İbni Kesir

“Ben seni kendim için seçtim.”

— Diyanet İşleri

Ben seni kendim için seçdim.

— Hasan Basri Çantay

Şimdi seni sırf kendime ayırdım.

— Seyyid Kutub

ٱذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِـَٔايَٰتِى وَلَا تَنِيَا فِى ذِكْرِى ﴿٤٢

Git âyetlerimle sen ve biraderin Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen ve kardeşin ayetlerimle git. İkiniz de Beni zikretmede gevşek davranmayın.

— İbni Kesir

“Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin.”

— Diyanet İşleri

Sen, kardeşin de beraber olarak, mu'cizelerimle git. ikiniz de beni hatırlayıb anmakda gevşeklik göstermeyin.

— Hasan Basri Çantay

Sen ve kardeşin ayetlerimle, mucizelerimle gidiniz. Bu arada adımı anmayı hiç ihmal etmeyiniz.

— Seyyid Kutub

ٱذْهَبَآ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ ﴿٤٣

Firavun’a gidin çünkü o pek azdı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun'a gidin, doğrusu o, azmıştır.

— İbni Kesir

“Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır.”

— Diyanet İşleri

Fir'avna gidin. Çünkü o, hakıykaten azdı.

— Hasan Basri Çantay

Firavun'a gidiniz. Çünkü o gerçekten azıttı.

— Seyyid Kutub

فَقُولَا لَهُۥ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُۥ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ ﴿٤٤

Varın da ona belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ona yumuşak söz söyleyin, belki nasihat dinler veya korkar.

— İbni Kesir

“Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.”

— Diyanet İşleri

(Gidin de) ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasıyhat dinler, yahud (Allahdan) korkar.

— Hasan Basri Çantay

Ona yumuşak sözler söyleyiniz. Belki aklı başına gelir ya da kötü akıbete uğramaktan korkar.

— Seyyid Kutub

قَالَا رَبَّنَآ إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَآ أَوْ أَن يَطْغَىٰ ﴿٤٥

Rabbenâ dediler, korkarız ki bize şiddetle saldırır, yâhud tuğyanını artırır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Rabbımız; onun bize taşkınlık yapmasından veya azgın davranmasından endişe ederiz.

— İbni Kesir

Mûsâ ve Hârûn, şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut azmasından korkuyoruz.”

— Diyanet İşleri

Dediler: «Ey Rabbimiz, doğrusu onun bize karşı aşırı gitmesinden, yahud tuğyanını artırmasından endîşe ediyoruz biz».

— Hasan Basri Çantay

Musa ve Harun dediler ki; «Ey Rabbi'miz, korkarız ki, Firavun bize karşı bir taşkınlık yapar, ya da azgınlığını artırır.»

— Seyyid Kutub

قَالَ لَا تَخَافَآۖ إِنَّنِى مَعَكُمَآ أَسْمَعُ وَأَرَىٰ ﴿٤٦

Korkmayın buyurdu: çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Buyurdu: Korkmayın, Ben sizinle beraberim, hem görür, hem de işitirim.

— İbni Kesir

Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.”

— Diyanet İşleri

Buyurdu: «Korkmayın. Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (her şey'i) işidirim, görürüm».

— Hasan Basri Çantay

Allah, onlara dedi ki; «korkmayınız. Ben sizinle beraberim. Ben herşeyi işitir, her şeyi görürüm.»

— Seyyid Kutub

فَأْتِيَاهُ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۖ قَدْ جِئْنَٰكَ بِـَٔايَةٍ مِّن رَّبِّكَۖ وَٱلسَّلَٰمُ عَلَىٰ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلْهُدَىٰٓ ﴿٤٧

Haydin varın da ona deyin ki haberin olsun biz Rabbin’in Resulleriyiz, artık Ben-î İsraîl’i bizimle gönder ve onları tazib etme, biz sana Rabbin’den bir âyetle geldik, selâm da doğruya tabi olanadır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Haydi ona gidin ve deyin ki: Doğrusu biz, senin Rabbının elçileriyiz. Artık İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azab etme. Hem biz, Rabbından sana bir ayetle geldik. Hidayete tabi olanların üzerine selam olsun

— İbni Kesir

“Ona gidin ve şöyle deyin: ‘Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.’ ”

— Diyanet İşleri

«Hemen gidin de ona (şöyle) deyin: — Biz Rabbinin iki elçisiyiz. Artık İsrâîl oğullarını bizimle gönder. Onlara işkence etme. Biz sana Rabbinden hakıykî bir âyet getirdik. Selâm (ve selâmet), doğruya tâbi olanlara».

— Hasan Basri Çantay

Ona varınız ve deyiniz ki; 'Biz Rabbinin sana gönderdiği elçileriz. İsrailoğullarının bizimle birlikte Mısır'dan ayrılmalarına izin ver. Onlara işkence etme. Sana Rabbi'inden, doğru söylediğimizi kanıtlayacak mucizeler ile geldik. Doğru yola girenler esenliğe ereceklerdir.

— Seyyid Kutub

إِنَّا قَدْ أُوحِىَ إِلَيْنَآ أَنَّ ٱلْعَذَابَ عَلَىٰ مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ ﴿٤٨

İnan ki bize şöyle vahyolundu: her halde azâb, tekzib edin yüz çevirenedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bize vahyolundu ki; yalanlayıp sırt çevirene azab vardır.

— İbni Kesir

“Şüphesiz bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı vahyolundu.”

— Diyanet İşleri

«Bize şu hakıykat vahy olundu ki şübhesiz azâb, (peygamberleri) tekzîb edenlerin ve (Hakdan) yüz çevirenlerin tepesindedir».

— Hasan Basri Çantay

Bize gelen vahye göre Allah'ın ayetlerini yalanlayarak gerçeğe sırt çevirenler azaba uğrayacaklardır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR