بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلۡفُۢۚ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفۡرِهِمۡ فَقَلِيلٗا مَّا يُؤۡمِنُونَ ٨٨
"Bizim dediler: kalblerimiz gılıflıdır", öyle değil kâfirlikleri sebebi ile Allah onları lânetledi onun için az, pek az imana gelirler.
Dediler ki; bizim kalblerimiz perdelidir. Öyle değil, Allah küfürlerinden dolayı onları la'netlemiştir. Onların pek azı inanırlar.
“Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.
(Yahudiler, Peygamberle istihza yolunda) dediler: «Kalblerimiz perdelidir (kaşerlenmişdir. Bize ne söylersen kâretmez)». Öyle değil. Allah onları küfürleri yüzünden rahmetinden koğmuşdur. Onun için ancak birazı îman edeceklerdir.
Yahudiler; «Kalplerimiz kılıflıdır» dediler. Hayır, yalnız kâfir olduklarından dolayı Allah onları lânetledi. Onların pek azı iman eder.
وَلَمَّا جَآءَهُمۡ كِتَٰبٞ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٞ لِّمَا مَعَهُمۡ وَكَانُواْ مِن قَبۡلُ يَسۡتَفۡتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَآءَهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِۦۚ فَلَعۡنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ ٨٩
Yanlarındakini tasdıklamak üzere onlara Allah tarafından bir kitap gelince önceden küfredenlere karşı istimdad edip dururlarken o tanıdıkları kendilerine gelince tuttular ona küfrettiler şimdi Allah’ın lâneti kâfirlerin boynuna.
Ne zaman ki; Allah'ın katından, kendilerinde olanı tasdik eden kitab geldi, onlar bundan önceki küfredenlere karşı kendilerine yardım gelmesini beklerlerken, bildikleri gelince onu inkar ettiler. Allah'ın la'neti kafirlerin üzerinedir.
Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.
Vaktaki onlara Allah katından nezdlerinde bulunan (Tevrat) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) bir Kitab (Kur'an) geldi, ki daha evvel küfredenlerin (Arab müşriklerinin) aleyhine (Allahdan böyle bir) feth istiyorlardı, işte (Tevrâtın şehâdet ve saraahatiyle) tanıdıkları o şey (Kur'an) kendilerine gelince ona (hasedlerinden ve mevki' hırsından dolayı) küfretdiler. Artık Allahın lâ'neti o kâfirlerin tepesine.
Onlara Allah katından elleri altındaki Tevrat'ı onaylayan bir kitap (Kur'an) gelince - ki, daha önce kâfirlere karşı zafer kazanmak istedikleri halde ötedenberi bilip durdukları bu kitap kendilerine gelince- onu inkâr ettiler. Allah'ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.
بِئۡسَمَا ٱشۡتَرَوۡاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمۡ أَن يَكۡفُرُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغۡيًا أَن يُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۖ فَبَآءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٖۚ وَلِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٞ مُّهِينٞ ٩٠
Ne çirkindir o kendilerini sattıkları ki; Allah’ın kullarından dilediğine kendi fadlından vahiy indirmesine bağyederek, Allah ne indirdise hepsine küfrettiler de gadab üstüne gadaba değdiler ve o kâfirler için mühin bir azab var.
Nefislerini ne kötü şeye değişip sattılar. Allah'ın kullarından dilediğine fazlından indirmesine hased ederek Allah'ın indirdiğini inkar ettiler ve gazab üstüne gazaba uğradılar. Küfredenlere alçaltıcı bir azab vardır.
Karşılığında nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları sebebiyle Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkâr etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır.
Onlar Allahın, kullarından kimi dilerse ona fazi (u kerem) inden (vahyi, peygamberliği) indirmesini (öteden beri) günüledikleri (hased etdikleri) için Allahın (bu kerre) indirdiği şey'i (Kur'ân)ı da inkâr etmek (şuretiy) le nefslerini ne kötü şey'e değişib satdılar da gazab üstüne gazaba döndüler. O kâfirler için (kendilerini) hor ve hakîr edici bir azâb vardır.
Onlar Allah'ın kendi bağışı olarak dilediği kuluna vahiy indirmesini çekemeyerek O'nun indirdiği kitabı inkâr etmekle benliklerini ne kötü şey karşılığında sattılar da katmerli gazaba uğradılar! Kâfirleri alçaltıcı bir azap beklemektedir.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ ءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ نُؤۡمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيۡنَا وَيَكۡفُرُونَ بِمَا وَرَآءَهُۥ وَهُوَ ٱلۡحَقُّ مُصَدِّقٗا لِّمَا مَعَهُمۡۗ قُلۡ فَلِمَ تَقۡتُلُونَ أَنۢبِيَآءَ ٱللَّهِ مِن قَبۡلُ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ ٩١
"Allah ne indirdise iman edin" denildiği zaman da onlara "biz kendimize indirilen iman ederiz" derler de ötekine küfrederler, halbuki beraberlerindekini tasdik edecek hakk o, ya, de: İman ediyordunuz da niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?
Bir de onlara Allah'ın indirdiğine inanın, denilince; biz, bize indirilene inanırız derler. Ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o beraberlerindekini tasdik eden bir kitabdır. De ki: İnanmış kimseler idiyseniz neden daha önce, Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?
Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”
Bir de onlara (Yahudilere) : «Allahın indirdiği şey'e (Kur'âna) îman edin» denildiği zaman: «Biz, bize indirilen (Tevrat) a inanırız» der bir de ondan başkasına küfrederler. Halbuki o (gönderilen kitab) nezdlerindeki (Tevrat) ı doğrultan (bir) gerçekdir. De ki: (Habîbim) : «Öyle ise mü'minler idiniz de (Tevrâta inanıyordunuz da) daha evvel Allahın peygamberlerini neye öldürüyordunuz?
Onlara 'Allah'ın indirdiğine inanın» denildiği zaman; «Biz sadece bize indirilene inanırız» derler ve ellerindeki Tevrat'ı doğrulayıcı hakk bir kitap olduğu halde Tevrat'tan başkasına inanmazlar. Onlara de ki; «Madem ki, inanıyordunuz daha önce Allah'ın peygamberini niye öldürdünüz?
۞ وَلَقَدۡ جَآءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلۡبَيِّنَٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذۡتُمُ ٱلۡعِجۡلَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَنتُمۡ ظَٰلِمُونَ ٩٢
Celâl’im hakkı için Musa size beyyinelerle gelmişti de arkasından tuttunuz danaya taptınız siz o zalimlersiniz.
And olsun ki, Musa size apaçık delillerle geldi. Sonra ardından buzağıyı Rabb edindiniz. Ve siz zalimlersiniz.
Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz.
Andolsun, Musa size en açık delilleri getirdi. Sonra siz onun ardından (gıyaabında) o buzağıye tütündünüz (onu tanrı edindiniz). Siz (öyle) zaalimlersiniz.
Musa size mucizeler ile geldi. Siz ise onun yokluğunda buzağıya taptınız. Sizler öyle zalimlersiniz!
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَكُمۡ وَرَفَعۡنَا فَوۡقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيۡنَٰكُم بِقُوَّةٖ وَٱسۡمَعُواْۖ قَالُواْ سَمِعۡنَا وَعَصَيۡنَا وَأُشۡرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ ٱلۡعِجۡلَ بِكُفۡرِهِمۡۚ قُلۡ بِئۡسَمَا يَأۡمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ ٩٣
Bir vakit size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve dinleyin diye Turu tepenize kaldırıp misakınızı aldık, dinledik isyan ettik dediler, ve küfürleriyle danayı kalblerinde iliklerine işlettiler, eğer, de: sizler mü'minlerseniz imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor?
Hani; size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve dinleyin, diye Tur'u tepenize dikmiş ve sizden misak almıştık. İşittik ve karşı geldik dediler ve küfürleri yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi. Eğer inananlardansanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor? de.
Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!
Bir vakit «Size verdiğimiz (Tevrat) ı kuvvetle tutun (ona sımsıkı yapışın, söz) dinleyin» (diye) «Tur» u tepenizin üstüne kaldırıb sizden te'mînatlı va'd almışdık. «(Kulağımızla) dinledik, (kalbimizle) isyan etdik» demişlerdi. (Çünkü) küfürleri yüzünden özlerine buzağı (bir su gibi) içirilmiş (iyice işlemiş) di. De ki: «Eğer mü'min (kimse) ler iseniz inancınız size ne kötü şey emrediyor.»
Hani sizden kesin söz almıştık; Tur'u üzerinize kaldırarak «Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve dinleyin» dedik. Onlar ise «Dinledik ve karşı geldik» dediler. Kâfirlikleri yüzünden buzağı sevgisi kalplerine iyice işledi. De ki; «Eğer inanıyor idiyseniz, imanınız size ne kötü işler emrediyor!
قُلۡ إِن كَانَتۡ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةٗ مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ ٱلۡمَوۡتَ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٩٤
De ki Allah yanında Ahiret evi (cennet) başkalarının değil de hassaten sizin ise, eğer davanız da sadıksanız, haydi ölümü ümniye edinin, canınıza minnet bilin.
De ki; Allah katında ahiret yurdu başkalarının değil de yalnız sizin ise, bu iddiada samimi iseniz haydin, ölümü isteyin.
De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!”
(Habîbim) söyle : «Allah yanında âhiret yurdu (cennet, diğer) insanların değil de yalınız sizinse (ve bu da'vânızda) doğruculardan iseniz haydi ölümü temenni edin. (Bunu canınıza minnet bilin)».
De ki; «Eğer iddia ettiğiniz gibi Allah katında Ahiret yurdu başka hiç kimsenin değil de sırf sizin ise o halde iddianızda samimi iseniz ölümü temenni edin.»
وَلَن يَتَمَنَّوۡهُ أَبَدَۢا بِمَا قَدَّمَتۡ أَيۡدِيهِمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ٩٥
Fakat ellerinden çıkan işler dururken onu hiç bir zaman temenni edemezler, Allah bilir o zalimleri.
Önceden ellerinin kazandığından dolayı, onlar hiçbir zaman onu isteyemezler, Allah zalimleri hakkıyla bilir.
Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
(Fakat) onlar önceden elleriyle işlediklerinden (kötü amellerinden, Tevrâtı tahrif etdiklerinden) ötürü onu (ölümü) hiçbir zaman arzuu edemezler. Allah o zaalimleri hakkıyle bilendir.
Oysa onlar kendi elleri ile işlemiş oldukları kötülüklerden dolayı ölümü kesinlikle istemezler. Hiç şüphesiz, Allah zalimleri bilir.
وَلَتَجِدَنَّهُمۡ أَحۡرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٖ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمۡ لَوۡ يُعَمَّرُ أَلۡفَ سَنَةٖ وَمَا هُوَ بِمُزَحۡزِحِهِۦ مِنَ ٱلۡعَذَابِ أَن يُعَمَّرَۗ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ ٩٦
Her halde onları insanların hayata en harisı, müşriklerden de haris bulacaksın, her biri arzu eder ki bin sene mu'ammer olsa, halbuki mu'ammer olmak kendisini azabdan uzaklaştıracak değil Allah görüyor onlar neler yapıyorlar.
And olsun ki; onları, insanlardan şirk koşanlardan daha çok hayata düşkün bulacaksın. Onlardan herbiri bin yıl ömür verilmesini ister. Halbuki çok yaşatılması onu azabtan uzaklaştıracak değildir. Allah onların ne yaptığını hakkıyla görendir.
Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini görür.
Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan, (hattâ) müşrik olanlardan ziyâde hayaata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri arzuu eder ki (kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azâbdan uzaklaşdırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyle görücüdür.
Onları, insanların hayata en düşkünü, puta tapanlardan bile daha tutkunu olarak bulacaksın. Her biri ister ki, bin yıl yaşatılsın. Oysa uzun yaşamak kendilerini azaptan kurtaracak değildir. Hiç şüphesiz, Allah onların yaptıklarını görüyor.
قُلۡ مَن كَانَ عَدُوّٗا لِّـجِبۡرِيلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلۡبِكَ بِإِذۡنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَهُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ ٩٧
Söyle, her kim Cibrile düşman ise bilsin ki O, o Kur’ân’ı senin kalbin üzerine Allah’ın iznile indirdi, önündekileri tasdıklayıcı ve mü'minlere bir hidayet ve bişaret olmak için.
De ki; kim Cebrail'e düşmansa (bilsin ki; ) elinin önündekileri tasdik eden, mü'minler için hidayet ve müjde olan senin kalbine Allah'ın izniyle o indirmiştir.
De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
(Habîbim) de ki: «Kim Cebrâîle düşman olursa» (kahrından gebersin!). Çünkü kendinden evvelki (Kitab) ları tasdik edici (ve doğrultucu) ve mü'minler için ayn-ı hidâyet ve müjde olan (Kuran) ı Allahın izni ile senin kalbinin üstüne o indirmişdir.
De ki; «Kim Cebrail'e düşman olursa - ki O Allah'ın izni ile Kur'an'ı, O'na inanmayanın elleri arasındaki Tevrat'ı onaylayıcı, müminlere yol gösterici ve müjde kaynağı olarak senin kalbine indirdi :
مَن كَانَ عَدُوّٗا لِّلَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَرُسُلِهِۦ وَجِبۡرِيلَ وَمِيكَىٰلَ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَدُوّٞ لِّلۡكَٰفِرِينَ ٩٨
Her kim Allah’a ve Allah’ın Melekler’ine ve Resuller’ine ve Cibrile ve Mi’kale düşman olur ise bilsin ki Allah kâfirlerin duşmanıdır.
Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa; şüphesiz ki, Allah'da kafirlerin düşmanıdır.
Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.
Kim Allaha, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâîle, Mîkâîle düşman olursa şübhesiz Allah da o (gibi) kâfirlerin düşmanıdır.
Evet, kim Allah'a, O'nun meleklerine, O'nun peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da kâfirlerin düşmanıdır.