بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَقَفَّيْنَا مِنۢ بَعْدِهِۦ بِٱلرُّسُلِۖ وَءَاتَيْنَا عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدْنَٰهُ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِۗ أَفَكُلَّمَا جَآءَكُمْ رَسُولٌۢ بِمَا لَا تَهْوَىٰٓ أَنفُسُكُمُ ٱسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ ﴿٨٧

Andolsun, Musâya o Kitabı verdik, ondan (Musâdan) sonra da birbiri ardınca (ayni şerîatle memur) peygamberler gönderdik. Meryemin oğlu İsâye de beyyineler (gaayet açık burhanlar, mu'cizeler) verdik ve onu Ruuh-ül kuds ile destekledik. Demek, size ne vakit bir peygamber gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şey'i getirirse kibirlenmek isteyeceksiniz de kiminiz yalanlayacak, kiminiz de öldüreceksiniz, öyle mi.

— Hasan Basri Çantay

وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۢۚ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًا مَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨

(Yahudiler, Peygamberle istihza yolunda) dediler: «Kalblerimiz perdelidir (kaşerlenmişdir. Bize ne söylersen kâretmez)». Öyle değil. Allah onları küfürleri yüzünden rahmetinden koğmuşdur. Onun için ancak birazı îman edeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

وَلَمَّا جَآءَهُمْ كِتَٰبٌ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَآءَهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِۦۚ فَلَعْنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٨٩

Vaktaki onlara Allah katından nezdlerinde bulunan (Tevrat) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) bir Kitab (Kur'an) geldi, ki daha evvel küfredenlerin (Arab müşriklerinin) aleyhine (Allahdan böyle bir) feth istiyorlardı, işte (Tevrâtın şehâdet ve saraahatiyle) tanıdıkları o şey (Kur'an) kendilerine gelince ona (hasedlerinden ve mevki' hırsından dolayı) küfretdiler. Artık Allahın lâ'neti o kâfirlerin tepesine.

— Hasan Basri Çantay

بِئْسَمَا ٱشْتَرَوْاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦۖ فَبَآءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍۚ وَلِلْكَٰفِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٩٠

Onlar Allahın, kullarından kimi dilerse ona fazi (u kerem) inden (vahyi, peygamberliği) indirmesini (öteden beri) günüledikleri (hased etdikleri) için Allahın (bu kerre) indirdiği şey'i (Kur'ân)ı da inkâr etmek (şuretiy) le nefslerini ne kötü şey'e değişib satdılar da gazab üstüne gazaba döndüler. O kâfirler için (kendilerini) hor ve hakîr edici bir azâb vardır.

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ نُؤْمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَآءَهُۥ وَهُوَ ٱلْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَهُمْۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنۢبِيَآءَ ٱللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٩١

Bir de onlara (Yahudilere) : «Allahın indirdiği şey'e (Kur'âna) îman edin» denildiği zaman: «Biz, bize indirilen (Tevrat) a inanırız» der bir de ondan başkasına küfrederler. Halbuki o (gönderilen kitab) nezdlerindeki (Tevrat) ı doğrultan (bir) gerçekdir. De ki: (Habîbim) : «Öyle ise mü'minler idiniz de (Tevrâta inanıyordunuz da) daha evvel Allahın peygamberlerini neye öldürüyordunuz?

— Hasan Basri Çantay

وَلَقَدْ جَآءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلْبَيِّنَٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذْتُمُ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِهِۦ وَأَنتُمْ ظَٰلِمُونَ ﴿٩٢

Andolsun, Musa size en açık delilleri getirdi. Sonra siz onun ardından (gıyaabında) o buzağıye tütündünüz (onu tanrı edindiniz). Siz (öyle) zaalimlersiniz.

— Hasan Basri Çantay

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍ وَٱسْمَعُواْۖ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٩٣

Bir vakit «Size verdiğimiz (Tevrat) ı kuvvetle tutun (ona sımsıkı yapışın, söz) dinleyin» (diye) «Tur» u tepenizin üstüne kaldırıb sizden te'mînatlı va'd almışdık. «(Kulağımızla) dinledik, (kalbimizle) isyan etdik» demişlerdi. (Çünkü) küfürleri yüzünden özlerine buzağı (bir su gibi) içirilmiş (iyice işlemiş) di. De ki: «Eğer mü'min (kimse) ler iseniz inancınız size ne kötü şey emrediyor.»

— Hasan Basri Çantay

قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلْءَاخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ ٱلْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٩٤

(Habîbim) söyle : «Allah yanında âhiret yurdu (cennet, diğer) insanların değil de yalınız sizinse (ve bu da'vânızda) doğruculardan iseniz haydi ölümü temenni edin. (Bunu canınıza minnet bilin)».

— Hasan Basri Çantay

وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًۢا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٩٥

(Fakat) onlar önceden elleriyle işlediklerinden (kötü amellerinden, Tevrâtı tahrif etdiklerinden) ötürü onu (ölümü) hiçbir zaman arzuu edemezler. Allah o zaalimleri hakkıyle bilendir.

— Hasan Basri Çantay

وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٍ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُواْۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِۦ مِنَ ٱلْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَۗ وَٱللَّهُ بَصِيرٌۢ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿٩٦

Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan, (hattâ) müşrik olanlardan ziyâde hayaata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri arzuu eder ki (kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azâbdan uzaklaşdırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyle görücüdür.

— Hasan Basri Çantay

قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٩٧

(Habîbim) de ki: «Kim Cebrâîle düşman olursa» (kahrından gebersin!). Çünkü kendinden evvelki (Kitab) ları tasdik edici (ve doğrultucu) ve mü'minler için ayn-ı hidâyet ve müjde olan (Kuran) ı Allahın izni ile senin kalbinin üstüne o indirmişdir.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR