بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٞ لَّا ذَلُولٞ تُثِيرُ ٱلۡأَرۡضَ وَلَا تَسۡقِي ٱلۡحَرۡثَ مُسَلَّمَةٞ لَّا شِيَةَ فِيهَاۚ قَالُواْ ٱلۡـَٰٔنَ جِئۡتَ بِٱلۡحَقِّۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفۡعَلُونَ ٧١
Rabbim, dedi: Şöyle buyuruyor: Bir Bakara ki ne koşulur arazi sürer ne de ekin sular, salma, hiç alacası yok, işte dediler, şimdi hak ile geldin, bunun üzerine o Bakarayı boğazladılar, ki az kaldı yapmıyacaklardı.
Dedik ki: Rabbım, o, ne boyunduruğa koşulup arazi sürecek, ne de ekin sulayacak bir inektir, zillete uğramamıştır. Bütün kusurlardan uzaktır. Onun alacası da yoktur, buyuruyor. Onlar: İşte şimdi gerçeği ortaya koydun, dediler. Hemen onu boğazladılar ki az kalsın bunu yapmayacaklardı.
Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.
(Musa şöyle dedi: «Rabbim buyuruyor ki: O, ne boyunduruğa koşulub arazî sürecek, ne ekin sulayacak bir inek değildir. Salmadır (yahud ayıbdan salimdir). Hiçbir alacası da yokdur». Onlar: «İşte şimdi hakikati getirdin (vasfını tastamam bildirdin)» dediler. Bunun üzerine o ineği (bulub) boğazladılar ki az kaldı (bunu) yapmayacaklardı.
Musa: «Rabbim, 'o, boyunduruğa koşulup toprak sürmemiş, toprak sulamada kullanılmamış, özürsüz ve alacasız bir sığırdır' diyor» dedi. Bunun üzerine onlar «İşte şimdi hakkı ile anlattın» diyerek tanımlanan sığırı kestiler, neredeyse bunu yapmayacaklardı.
وَإِذۡ قَتَلۡتُمۡ نَفۡسٗا فَٱدَّٰرَٰءۡتُمۡ فِيهَاۖ وَٱللَّهُ مُخۡرِجٞ مَّا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ ٧٢
Ve o vakit bir kimse katletmiştiniz de hakkında biribirinizle atışmış, üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah sakladığınızı çıkaracaktı.
Hani, siz bir kişiyi öldürmüştünüz de; sonra o konuda birbirinizle çekişmeye başlamıştınız. Allah ise sizin gizlediğinizi açığa çıkarıcıdır.
Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.
Hani siz bir kimse öldürmüşdünüz de onun (kaatili) hakkında birbirinizle atışmışdınız (her biriniz suçu üstünüzden atmışdınız). Halbuki Allah sizin gizleyecek olduğunuz şey'i açığa vurandı.
Hani bir adam öldürmüştünüz de bu suçu birbirinize atmaya kalkmıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı.
فَقُلۡنَا ٱضۡرِبُوهُ بِبَعۡضِهَاۚ كَذَٰلِكَ يُحۡيِ ٱللَّهُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَيُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ ٧٣
Onun için dedik ki o bakaranın bir parçası ile o maktule vurun, işte böyle Allah ölüleri diriltir ve size âyetlerini gösterir gerek ki akıllanasınız.
Sığırın bir parçasını ölüye vurun, demiştik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Ve sizlere ayetlerini gösterir ki, aklınızı başınıza alasınız.
“Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
Onun için biz «Ona (öldürülen o adama, kesilen o ineğin) bir parçasiyle vurun» demişdik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir, size âyetlerini (kudretini açıklayan delilleri, alâmetleri, mu'cizeleri) gösterir. Gerek ki aklınızı başınıza alasınız.
Bu amaçla «Kesilen sığırın bir parçasını o öldürülen adamın cesedine değdirin» dedik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini gösterir.
ثُمَّ قَسَتۡ قُلُوبُكُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَٱلۡحِجَارَةِ أَوۡ أَشَدُّ قَسۡوَةٗۚ وَإِنَّ مِنَ ٱلۡحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنۡهُ ٱلۡأَنۡهَٰرُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخۡرُجُ مِنۡهُ ٱلۡمَآءُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا يَهۡبِطُ مِنۡ خَشۡيَةِ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ ٧٤
Sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, şimdi onlar taşlar gibi hattâ daha duygusuz, çünkü taşların öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor, öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor ve öylesi var ki Allah’ın haşyetinden yerlerde yuvarlanıyor, sizler ise neler yapıyorsunuz Allah gafil değil.
Sonra bunun ardından kalbleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taş gibidir. Yahut daha da katı. Zira öylesi vardır ki; ondan ırmaklar kaynar, öylesi vardır ki; yarılıp ondan su fışkırır, öylesi de vardır ki; Allah korkusundan yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan asla gafil değildir.
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.
Sonra, bunun arkasından yine kalbleriniz katılaşdı. Şimdi o, taş gibi, yahud daha katı. Çünkü taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar, öylesi vardır ki yarılıb ondan su fışkırır, öylesi de vardır ki Allah korkusiyle yukardan aşağı düşer (yüksekden aşağı yuvarlanır). Allah, ne yaparsanız (hiç birinden) gaafil değildir.
Bütün bu olaylardan sonra kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taş gibi, hatta taştan bile daha katıdırlar. Çünkü öyle taşlar var ki, içlerinden ırmaklar akar. Yine öyle taşlar var ki, çatlarlar da bağırlarından su fışkırır. Yine öyle taşlar var ki, Allah korkusu ile dağlardan yuvarlanıp aşağı inerler. Allah yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.
۞ أَفَتَطۡمَعُونَ أَن يُؤۡمِنُواْ لَكُمۡ وَقَدۡ كَانَ فَرِيقٞ مِّنۡهُمۡ يَسۡمَعُونَ كَلَٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُۥ مِنۢ بَعۡدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمۡ يَعۡلَمُونَ ٧٥
Şimdi bunların size iman edivereceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir firka vardı ki Allah’ın kelâmını işitirlerdi de akılları aldıktan sonra onu bile bile tahrif ederlerdi.
Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan öyle bir zümre vardı ki, Allah'ın kelamını dinlerlerdi de akılları yattıktan sonra, bile bile bunu değiştirirlerdi.
Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.
Artık (ey mü'minler) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Hâlbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allanın kelâmını (Tevrâtı) dinlerlerdi de akılları aldıkdan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi.
Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlar arasında öyle bir grup var ki, Allah'ın kelâmını işitirler ve anlamına akılları yattıktan sonra, onu bile bile değiştirirlerdi.
وَإِذَا لَقُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٖ قَالُوٓاْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ ٱللَّهُ عَلَيۡكُمۡ لِيُحَآجُّوكُم بِهِۦ عِندَ رَبِّكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ ٧٦
Hem iman edenlere rast geldiklerinde "amenna" derler. Birbirleriyle halvet yaptıklarında da "Rabbinizin huzurunda aleyhinize huccet edinsinler diye mi tutup Allah’ın size açtığı hakikati onlara söylüyorsunuz? aklınız yok mu be?" dediler.
Mü'minlerle karşılaştıkları zaman, inandık derlerdi, birbirleriyle baş başa kaldıklarında, Rabbınızın katında, aleyhinde delil göstersinler diye mi Allah'ın size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz, buna aklınız ermiyormu? diye birbirlerini uyarırlardı.
Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?”
(Yahudi münafıklar) îman edenlere kavuşdukları zaman «İnandık» derler. Birbirine (dönüb) halvet oldukları vakit ise (aralarındaki ileri gelenler, münafıklık eden arkadaşlarına) : «Allahın size açdığı şey'i (Resûlüllahın sıfatlarına ve sâireye dâir Tevratda öğretdiklerini) mü'minler onunla Rabbiniz katında (aleyhinizde) kuvvetli delîl getirsinler diye mi onlara söyleyib duruyorsunuz? Buna aklınız ermiyor mu?» derler.
Onlar müminler ile karşılaştıklarında «inandık» derler. Fakat birbirleri ile başbaşa kaldıkları zaman «Rabbiniz katında aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladıklarını onlara anlatıyorsunuz? Bunun yanlış olduğuna aklınız ermiyor mu?» derler.
أَوَلَا يَعۡلَمُونَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَ ٧٧
Ya bilmezler mi de? ki onlar ne sır tutarlar ve ne ilân ederlerse Allah hepsini bilir.
Bilmiyorlarmı ki; ne gizlerler, ne açıklarlarsa Allah hepsini bilir.
Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.
Onlar bilmiyorlar mı ki Allah, ne gizlerlerse, ne açıklarlarsa (hepsini) bilir.
Acaba onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttukları ve açığa vurdukları herşeyi bilir.
وَمِنۡهُمۡ أُمِّيُّونَ لَا يَعۡلَمُونَ ٱلۡكِتَٰبَ إِلَّآ أَمَانِيَّ وَإِنۡ هُمۡ إِلَّا يَظُنُّونَ ٧٨
Bunların bir de ümmî kısmı vardır, kitabı, kitabeti bilmezler, ancak bir takım kuruntu yığını ümniyyeler kurar ve sırf zannardında dolaşırlar.
Onlardan bir kısmı ümmidirler, kitabı anlamazlar. Bir takım batıl şeyleri onlar sadece zanneder dururlar.
Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.
Onların içinde ümmî ler de var ki Kitabı (Tevrâtı) bilmezler. (Bütün bildikleri yalınız reislerinin telkin etdikleri) bir sürü kuruntu ve yalandan başkası değil. Onlar başka değil, yalınız zanda (ve cehâletde) kalmış bulunuyorlar.
Onların içinde bir de ümmiler (okuma- yazma bilmeyenler) vardır ki, bunlar kitabı bilmezler. Bütün bildikleri birtakım asılsız kuruntulardır. Onlar sırf zanlara (saplantılara) kapılmışlardır.
فَوَيۡلٞ لِّلَّذِينَ يَكۡتُبُونَ ٱلۡكِتَٰبَ بِأَيۡدِيهِمۡ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنۡ عِندِ ٱللَّهِ لِيَشۡتَرُواْ بِهِۦ ثَمَنٗا قَلِيلٗاۖ فَوَيۡلٞ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتۡ أَيۡدِيهِمۡ وَوَيۡلٞ لَّهُم مِّمَّا يَكۡسِبُونَ ٧٩
Artık vay o kimselere ki kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için "bu, Allah tarafındandır" derler, artık vay o ellerinin yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara.
Vay, kitabı elleriyle yazıp da sonra az bir paha ile satabilmek için; bu, Allah katındandır, diyenlerin, ellerinin yazdıklarından dolayı vay onlara! Vay onlara. O kazanmış oldukları yüzünden.
Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!
Artık, elleriyle Kitabı (Tevrâtı yalan yanlış) yazıb da sonra onu az bir bahâ ile satabilmek için «Bu, Allah karındadır» diyegelenlerin vay haaline!.. Vay ellerinin yazdıklarından başlarına geleceklere! Vay şu kazanmakda oldukları (rişvet, günah) yüzünden onlara!.
Kendi elleri ile kitabı yazdıktan sonra karşılığında birkaç para elde etmek amacı ile, «Bu, Allah katından geldi» diyenlerin vay haline! Ellerinin yazdığından ötürü vay başlarına geleceklere! (Yine) Kazandıkları paradan ötürü vay başlarına geleceklere!..
وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا ٱلنَّارُ إِلَّآ أَيَّامٗا مَّعۡدُودَةٗۚ قُلۡ أَتَّخَذۡتُمۡ عِندَ ٱللَّهِ عَهۡدٗا فَلَن يُخۡلِفَ ٱللَّهُ عَهۡدَهُۥٓۖ أَمۡ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٨٠
Bir de dediler: Bize sayılı bir kaç günden maada asla ateş dokunmaz, siz, Allah’tan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah asla ahdinde hulfetmez, yoksa Allah’a karşı bilemiyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
Sayılı günlerden başka asla bize ateş dokunmayacaktır dediler. Deki: Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyleyse Allah asla sözünden caymaz. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz.
Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”
(Peygamber onları Cehennemle korkutduğu zaman da : «Atalarımızın buzağıye tapdıkları) sayılı (ve mahdud) günlerden (kırk günden) başka (fazla) bize kat'iyyen Cehennem (azabı) dokunmayacak» dediler. Söyle (Habîbim) ki: «Allah katından (bu hususda) bir ahdi mi elde etdiniz? (Ondan böyle bir sözü mü aldınız?) ki Allah ahdinden asla caymaz yoksa Allaha karşı bilmeyeceğiniz bir şey'i mi söylüyorsunuz?».
Sayılı günlerden başka katiyyen bize ateş dokunmayacak dediler. De ki; 'Allah'tan bu yönde söz mü aldınız - ki Allah asla sözünden caymaz- yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
بَلَىٰۚ مَن كَسَبَ سَيِّئَةٗ وَأَحَٰطَتۡ بِهِۦ خَطِيٓـَٔتُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٨١
Evet kim bir seyyie kesbetmiş de hatîesi kendini her taraftan kuşatmış ise işte öyleler, ateş ehli, hep onda muhalleddirler.
Hayır, kötülük yapıp da günahı kendisini kuşatan kimseler, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada temelli kalıcıdırlar.
Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Hayır (iş öyle değil). Kim bir kötülük (günah) kazanır da suçu kendisini çepçevre kuşatırsa onlar cehennemin saahibleridirler. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere, kalıcıdırlar.
Hayır, öyle birşey yok. Kim kötülük işler de günahı tarafından kuşatılırsa onlar ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler.