بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُواْ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُواْ بِعَهْدِىٓ أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّٰىَ فَٱرْهَبُونِ ﴿٤٠

Ey İsrail oğulları size in'am ettiğim nimetimi hatırlayın ve ahdime vefa edin ki ahdinize vefa edeyim, ve benden korkun artık benden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size olan sözümü yerine getireyim. Ve yalnız Ben'den korkun.

— İbni Kesir

Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.

— Diyanet İşleri

Ey İsrail (Ya'kub) oğulları, size (atalarınıza) ihsânetdiğim bunca ni'metlerimi hatırlayın (Peygambere îman hususundaki) tavsiyemi yerine getirin, ben de size karşı olan ahdimi yapayım. Bir de (vefayı terk hususunda) benden korkun.

— Hasan Basri Çantay

Ey İsrailoğulları, size bağışlamış olduğum nimetleri hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Ve sadece benden korkun.

— Seyyid Kutub

وَءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلْتُ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوٓاْ أَوَّلَ كَافِرٍۭ بِهِۦۖ وَلَا تَشْتَرُواْ بِـَٔايَٰتِى ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّٰىَ فَٱتَّقُونِ ﴿٤١

Ve beraberinizdekini musaddık olarak indirdiğim Kur’ân’a iman edin, ona inanmayanların birincisi olmayın, benim âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin, ve benden sakının artık benden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik edici olarak indirdiğime iman edin. Onu inkar edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimizi az bir paha ile satmayın. Ve yalnız Ben'den sakının.

— İbni Kesir

Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.

— Diyanet İşleri

Nezdinizdekini (Tevrâtı) tasdik edici (ve doğrultucu) olarak indirdiğim (Kur'an) a îman edin, onu inkâredenlerin ilki siz olmayın, âyetlerimi az bir bahâ ile (bayağı bir menfaat mukaabilinde) değişmeyin. Ancak benden korkun.

— Hasan Basri Çantay

Elinizin altındaki Tevrat'ı onaylayıcı olarak indirmiş olduğum Kur'an'a inanın; onu inkar edenlerin ilki olmayın; ayetlerimi bir kaç para karşılığında satmayın; yalnız benden çekinin.

— Seyyid Kutub

وَلَا تَلْبِسُواْ ٱلْحَقَّ بِٱلْبَٰطِلِ وَتَكْتُمُواْ ٱلْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤٢

Hakkı batılla bulamayıp da bile bile hakkı gizlemeyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hakkı batıla karıştırıp da, bile bile siz gerçeği gizlemeyin.

— İbni Kesir

Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.

— Diyanet İşleri

Kendiniz bilib dururken Hakkı baatıla karıştırıb da gerçeği gizlemeyin.

— Hasan Basri Çantay

Bile bile batılı hakkın üzerine örtüp hakkı bakışlardan gizlemeyin.

— Seyyid Kutub

وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱرْكَعُواْ مَعَ ٱلرَّٰكِعِينَ ﴿٤٣

Hem namazı dürüst kılın ve zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Namazı kılın, zekatı verin, rüku' edenlerle birlikte rüku edin.

— İbni Kesir

Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

— Diyanet İşleri

Dosdoğru namaz kılın, zekât verin, rükû' eden (mümin) lerle birlikde rükû' edin (cemaate devam edin).

— Hasan Basri Çantay

Namazı kılın, zekâtı verin ve rukûa varanlarla birlikte siz de rukûa', varın.

— Seyyid Kutub

أَتَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ ٱلْكِتَٰبَۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٤٤

Nasa iyilik emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitap okuyorsunuz, artık akıl etmez misiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz; insanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitabı da okuyorsunuz, hiç aklınızı başınıza almayacak mısınız?

— İbni Kesir

Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?

— Diyanet İşleri

(Ey Yahudi bilginleri) siz, insanlara iyiliği (gerçeği ve peygambere îman etmeği) emredersiniz de kendinizi unutur musunuz? Halbuki Kitab (Tevrat) da okursunuz. Haalâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

— Hasan Basri Çantay

Siz kitabı okuduğunuz halde insanlara (başkalarına) iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünemiyor musunuz?

— Seyyid Kutub

وَٱسْتَعِينُواْ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلْخَٰشِعِينَ ﴿٤٥

Bir de sabır ile salât ile yardım isteyin, gerçi bu ağır gelir, fakat saygılı kimselere değil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin. Gerçi bu, ağır gelir ama, huşu duyanlara değil.

— İbni Kesir

Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.

— Diyanet İşleri

Hem sabır (ve sebat) ile, hem namazla (Hakdan) yardım isteyin. (Gerçi) bu, elbette büyük (ağır ve çetin bir şey) dir. Ancak (Allaha karşı) yüksek saygı gösterenlere göre öyle değil.

— Hasan Basri Çantay

Sabrederek ve namaz kılarak Allah'dan yardım dileyin. Hiç şüphesiz bu, Allah'a saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ ﴿٤٦

Onlar ki kendilerini hakikaten Rab’lerine kavuşuyor ve hakikaten ona rücu ediyor sayarlar, böyle bir huşu ile kılarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; Rablarına kavuşacaklarını, O'na döneceklerini kesinlikle bilirler.

— İbni Kesir

Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini çok iyi bilirler.

— Diyanet İşleri

O (yüksek saygı göstere) nler ki onlar hakıykaten Rablerine kavuşucu ve hakıykaten ancak ona dönücü olduklarını bilirler (de namazlarını o vech ile kılarlar).

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, Rabbleri ile buluşacaklarını, kesinlikle O'nun huzuruna döneceklerini bilirler.

— Seyyid Kutub

يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُواْ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّى فَضَّلْتُكُمْ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٤٧

Ey İsrail oğulları! size in'am ettiğim nimeti ve vakti ile sizi âlemlerin üstüne geçirdiğimi hatırlayın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey israiloğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

— İbni Kesir

Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.

— Diyanet İşleri

Ey İsrail oğulları, size ihsan etdiğim bunca ni'metimi ve sizi (bir zaman) âlemlerin üstüne geçirdiğimi hatırlayın.

— Hasan Basri Çantay

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetleri ve sizi diğer canlı- cansız varlıklara üstün kıldığımı hatırlayın.

— Seyyid Kutub

وَٱتَّقُواْ يَوْمًا لَّا تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَٰعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤٨

Ve öyle bir günden korunun ki kimse kimseden bir şey ödeyemez, kimseden şefaat de kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz, hem onlar kurtarılacak da değillerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve öyle bir günden korkun ki; o günde kimse, kimse için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez. Fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez.

— İbni Kesir

Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.

— Diyanet İşleri

Ve öyle bir günden korkun ki (o günde) hiçbir kimse, hiçbir kimse nâmına bir şey ödeyemez. Ondan her hangi bir şefaat kabul olunmaz. Ondan bir fidye (bedel) alınmaz, onlara (Allahın azabından kurtulmak hususunda) yardım da edilmez.

— Hasan Basri Çantay

Öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, hiç kimseden aracılık kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve hiç kimse başkalarından yardım görmez.

— Seyyid Kutub

وَإِذْ نَجَّيْنَٰكُم مِّنْ ءَالِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوٓءَ ٱلْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَآءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَآءَكُمْۚ وَفِى ذَٰلِكُم بَلَآءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ ﴿٤٩

Hem hatırlayın ki bir vakit sizi Ali Firavun’dan kurtardık, sizi azabın kötüsüne peyleyorlardı; oğullarınızı boğazlıyorlar ve kızlarınızı diri tutmak istiyorlardı ve bunda size Rab’biniz tarafından büyük bir imtihan vardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani, sizi oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakarak en kötü işkenceye tabi tutan Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bu da sizin için Rabbınız tarafından büyük bir imtihandı.

— İbni Kesir

Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.

— Diyanet İşleri

Yine hatırlayın o zamanı ki (yeni doğan) oğullarınızı boğazlayıp kızlarınızı sağ bırakmak (yâhud kadınlarınıza utanılacak dürlü fenalıklar yapmak) suretiyle size (atalarınıza) işkencenin en kötüsünü yüklemekde devameden Fir'avun haanedânından sizi kurtarmışdık. Bunda (bu azâbda ve kurtarmada) Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı sizin için.

— Hasan Basri Çantay

Hani oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı (dul) bırakmak suretiyle size çok ağır bir işkence çektiren Firavun hanedanından sizleri kurtarmıştık. Bu, sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir imtihandı.

— Seyyid Kutub

وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ ٱلْبَحْرَ فَأَنجَيْنَٰكُمْ وَأَغْرَقْنَآ ءَالَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿٥٠

Ve bir vakit sizin sebebinize denizi yardık, sizi necata çıkardık da Âli Firavun’u garkettik sizler bakıp duruyordunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani, bir de sizin için denizi yarmış, ve sizi kurtarmıştık. Firavun hanedanını da, siz bakıp dururken suda boğmuştuk.

— İbni Kesir

Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.

— Diyanet İşleri

Hem hatırlayın o demleri ki sizin sebebinize denizi yarıb da hepinizi kurtarmış, Fir'avun haanedânını ise, kendiniz de gözlerinizle bakıb dururken, (suda) boğmuşduk.

— Hasan Basri Çantay

Hani önünüze çıkan denizi yararak sizi (boğulmaktan) kurtarmış ve gözleriniz önünde Firavun ailesini boğmuştuk.

— Seyyid Kutub

AYARLAR