بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَمۡ كُنتُمۡ شُهَدَآءَ إِذۡ حَضَرَ يَعۡقُوبَ ٱلۡمَوۡتُ إِذۡ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعۡبُدُونَ مِنۢ بَعۡدِيۖ قَالُواْ نَعۡبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ءَابَآئِكَ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ إِلَٰهٗا وَٰحِدٗا وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ ١٣٣
Yoksa siz şahidler midiniz, Yakub’a ölüm hali geldiği vakit: oğullarına benim arkamdan neye ibadet edeceksiniz? dediği vakit? Dediler ki senin Allah’ın ve ataların İbrahim ve İsmail ve İshak’ın Allah’ı ilâhi vahide ibadet ederiz, biz ancak ona boyun eğen müslimleriz.
Yoksa Ya'kub 'a ölüm geldiğinde siz orada mıydınız? Hani o, oğullarına: Benden sonra neye ibadet edeceksiniz? demişti. Onlar da: Senin İlah'ına ve ataların İbrahim'in, İshak'ın İlah'ına tek ilah olarak ibadet edeceğiz. Ve biz O'na teslim olmuşuz, demişlerdi.
Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
Yoksa (Ey Yahudiler), ölüm Yakubun önüne geldiği vakit siz de orada haazır mı idiniz? (Hayır) o, oğullarına: «Benden (ölümümden) sonra neye ibâdet edeceksiniz?» dediği zaman onlar: «Senin Tanrına ve babaların İbrâhîmin, İsmâîlin, İshakın birtek Tanrı olan Allahına ibâdet edeceğiz. Biz, ona teslîm olmuşuzdur» demişlerdi.
Yoksa siz Yakub ölmek üzereyken yanında mıydınız? Hani O oğullarına; «Benden sonra kime kulluk edeceksiniz (kime tapacaksınız?)» diye sordu. Onlar da; «Senin ve ataların İbrahim'in, İsmail'in ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz O'na teslim olmuşuz» dediler.
تِلۡكَ أُمَّةٞ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٣٤
O, bir ümmetti geldi geçti, ona kendi kazandığı, size de kendi kazandığınız, siz onların amellerinden sorulacak değilsiniz.
Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandığınız da sizin. Ve siz, onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
Onlar birer ümmetdi (gelib) geçdi. (o ümmetlerin) kazandığı kendilerinin, sizin kazandığınız da (ey Yahudiler) sizin ve siz, onların işlemiş olduklarından mes'ul olacak değilsiniz.
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız.
وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوۡ نَصَٰرَىٰ تَهۡتَدُواْۗ قُلۡ بَلۡ مِلَّةَ إِبۡرَٰهِـۧمَ حَنِيفٗاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ١٣٥
Bir de Yehud veya Nasara olun ki hidayet bulasınız dediler, de ki: hayır, hakperest hanif olarak İbrahim milleti ki o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.
Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz, dediler. De ki: Hayır, biz Hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.
(Yahudiler) “Yahudi olun" ve (Hıristiyanlar da) "Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
(Yahudî ve Hıristiyanlar Müslümanlara:) «Yahudî veya Nasraanî olun ki doğru yolu bulasınız» dediler. De ki (Habîbim): «Hayır, (biz) muvahhid (Allah'ı bir tanıyarak ve müslim) olarak İbrâhîmin dîni (n deyiz). O, Allaha eş tutanlardan değildi».
Onlar size; «Yahudi veya hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız» dediler. Onlara de ki; «Hayır, biz İbrahim'in dosdoğru dinine uyarız. O müşriklerden değildi.»
قُولُوٓاْ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡنَا وَمَآ أُنزِلَ إِلَىٰٓ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطِ وَمَآ أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَآ أُوتِيَ ٱلنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمۡ لَا نُفَرِّقُ بَيۡنَ أَحَدٖ مِّنۡهُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ ١٣٦
Ve deyin ki biz Allah’a iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve Esbata ne indirildise, Musa’ya ve İsa’ya ne verildiyse ve bütün Pegyamberler’e Rablerinden olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen müslimleriz.
Biz; Allah'a, bize indirilmiş olana, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub 'a, ve torunlarına indirilmiş olanlara, Musa'ya, İsa'ya verilenlere, peygamberlere Rabbları tarafından verilmiş olanlara iman ettik. Onların hiçbirinin arasını diğerinden ayırmayız. Biz ona teslim olmuşlardanız, deyin.
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
(Ey mü'minler) deyin ki: «Biz Allaha, bize indirilene (Kur'ân-ı Kerîme), İbrâhîme, İsmâîle, İshaka, Yakuba ve torunlarına (esbaata) indirilenlere, Musâya, İsâye verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rableri katından verilen (Kitâb ve âyetler) e îman etdik. Onlardan hiçbirini (kimine inanmak, kimini inkâretmek suretiyle) diğerinden ayırd etmeyiz. Biz (Allaha) teslîm olmuş (müslümanlar) ız».
Onlara deyin ki; «Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene; Musa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inanırız. Onlar arasında ayırım yapmayız. Biz Allah'a teslim olanlarız.»
فَإِنۡ ءَامَنُواْ بِمِثۡلِ مَآ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهۡتَدَواْۖ وَّإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنَّمَا هُمۡ فِي شِقَاقٖۖ فَسَيَكۡفِيكَهُمُ ٱللَّهُۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ ١٣٧
Eğer böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu buldular, yok yüz çevirirlerse onlar sırf bir şikak içindedirler, Allah da sana onların haklarından geliverecektir, ve O, O işiten, O bilendir.
Onlar da, sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu bulmuşlardır. Şayet yüz çevirirlerse; şüphesiz ki onlar çekişme içerisindedirle. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O, Semi'dir, Alim'dir.
Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Artık, eğer onlar da sizin bu îman etdiğiniz gibi îman ederlerse muhakkak doğru yolu bulmuşlardır. Şâyed yüz çevirirlerse onlar (size karşı) ancak muhaalefetdedirler. (Habîbim) o suretde onlara karşı Allah (sana) yeter (Allah seni sıyânet edecekdir). O, hakkıyle işiden hakkıyla bilendir.
Eğer onlar sizin inandıklarınızın aynısına inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer bu inanca arka dönerlerse mutlaka çatışmaya ve çıkmaza düşerler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O işitendir ve bilendir.
صِبۡغَةَ ٱللَّهِ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبۡغَةٗۖ وَنَحۡنُ لَهُۥ عَٰبِدُونَ ١٣٨
Allah boyasına bak (vaftiz nolacak) Allah’dan güzel boya vuran kim? Biz işte ona ibadet edenleriz.
Allah'ın boyası (ile boyandık) . Boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir? Biz O'na kulluk edenleriz.
“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).
(Biz) Allahın boyasıyle (boyanmışızdır). Allahdan daha güzel boyası olan kim? Biz ona kulluk edenleriz.
Bu din, Allah'ın verdiği bir renktir. Kim Allah'tan daha iyi bir renk verebilir? Biz yalnız O'na kulluk ederiz.
قُلۡ أَتُحَآجُّونَنَا فِي ٱللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمۡ وَلَنَآ أَعۡمَٰلُنَا وَلَكُمۡ أَعۡمَٰلُكُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُخۡلِصُونَ ١٣٩
Deki Allah hakkında bizimle mücadele mi edeceksiniz? Halbuki O bizim de Rabbimiz sizin de, ve bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size, ancak biz ona muhlıslarız.
Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Halbuki O, bizimde Rabbımız, sizim de Rabbınızdır. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Biz O'na muhlis kullarız, de.
Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.”
De ki (Habîbim) : «Siz (Arabdan bir peygamber geldi diye) bizimle Allah hakkında çekişiyor musunuz? Halbuki o bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. (Dilediğini O seçer) Bizim yapdıklarımız (ın mükâfatı) bize, sizin yapdıklarınız (ın mücâzâtı) size âid. Biz ona bütün samîmiyyetimizle bağlanmışızdır».
De ki; «Bizim de sizin de Rabbiniz olan Allah hakkında bizimle çekişiyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na samimi olarak bağlıyız.
أَمۡ تَقُولُونَ إِنَّ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوۡ نَصَٰرَىٰۗ قُلۡ ءَأَنتُمۡ أَعۡلَمُ أَمِ ٱللَّهُۗ وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَٰدَةً عِندَهُۥ مِنَ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ ١٤٠
Yoksa İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub da, Esbat da hep Yehud veya Nesârâ idiler mi diyorsunuz? Deki sizler mi daha iyi bileceksiniz yoksa Allah mı? Allah’ın şahadet ettiği bir hakikati bilerek ketm edenden daha zalim kim olabilir? Allah ettiklerinizden gafil değil.
Yoksa siz: İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve oğulları Yahudi veya Hristiyan idiler mi, diyorsunuz? Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah tarafından yanında bulunan şehadeti gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah sizin yaptıklarınızdan gafil değildir, de.
Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Yoksa siz: «Gerçek, İbrâhîm, İsmâîl, İshak, Ya'kub ve oğulları Yahudi, yahud Hıristiyanlar mı idi» diyorsunuz? De ki: «(Bunu) siz mi daha iyi bilensiniz, yoksa Allah mı? Nezdinde Allahdan (gelen) bir şâhidliği (insanlardan) saklayandan daha zaalim kimdir ki? Allah, sizin yapmakda olduklarınızdan gaafil değil».
Yoksa İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının yahudi ya da hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki; «Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?» Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği saklayandan daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan asla gafil değildir.
تِلۡكَ أُمَّةٞ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٤١
O bir ümmeti geldi geçti, ona kendi kazandığı size de kendi kazandığınız ve siz onların işlediklerinden mesul değilsiniz.
Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız.
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
Onlar birer ümmetdi, (gelib) geçdi. (O ümmetlerin) kazandığı kendilerinin, sizin kazandığınız da sizindir ve siz onların işlemiş olduklarından mes'ûl de olacak değilsiniz.
Onlar daha önce gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız
۞ سَيَقُولُ ٱلسُّفَهَآءُ مِنَ ٱلنَّاسِ مَا وَلَّىٰهُمۡ عَن قِبۡلَتِهِمُ ٱلَّتِي كَانُواْ عَلَيۡهَاۚ قُل لِّلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ يَهۡدِي مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ ١٤٢
Nas içinde süfehâ takımı "bunları bulundukları Kıbleden çeviren ne? diyecek, Deki Meşrik da Magrib de Allah’ındır, O kimi dilerse doğru bir caddeye çıkarır.
İnsanlardan bir kısım beyinsizler diyeceklerdir ki: Onları üzerinde bulundukları kıblelerinden ne çevirdi? De ki: Doğu da Batı da Allah'ındır. O, dilediği kimseyi doğru yola iletir.
Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
İnsanlardan (Yahudî ve müşriklerden) bir takım beyinsizler: «(Müslümanların namazda kıble edinib) üzerinde durdukları (devam etdikleri eski) Kıblesinden çeviren (sebeb) nedir?» diyecekler. De ki (Habîbim): «Doğu da Allahın, batı da. O, kimi dilerse onu doğru yola iletir.»
İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.»
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَٰكُمۡ أُمَّةٗ وَسَطٗا لِّتَكُونُواْ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيۡكُمۡ شَهِيدٗاۗ وَمَا جَعَلۡنَا ٱلۡقِبۡلَةَ ٱلَّتِي كُنتَ عَلَيۡهَآ إِلَّا لِنَعۡلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيۡهِۚ وَإِن كَانَتۡ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُۗ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٞ رَّحِيمٞ ١٤٣
Ve işte böyle sizi doğru bir caddeye çıkarıp ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki siz bütün insanlar üzerine adalet nümunesi, hak şahidleri olasınız, peygamber de sizin üzerinize şahid olsun. Kıbleyi mukaddema durduğun Kâ'be yapışımız da sırf şunun içindir: peygamberin izince gidecekleri; iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım, o elbette Allah’ın hidayet eylediği kimselerden maadasına mutlak ağır gelecekdi, Allah imanınızı zayi edecek değil, Her halde Allah insanlara re'fetli çok refetlidir, Rahimdir.
Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şahidler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahid olsun. Ve senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, peygambere uyanları, ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırdetmek için kıble yaptık. Gerçi bu, büyük bir şeydir. Ama Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler için değil. Allah, elbette imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah, insanlara Rauf ve Rahim'dir.
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
Böylece sizi (Ey Muhammed ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır, insanlara karşı (hakıykatın) şâhidler (i) olasınız, bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahidi olsun diye. (Habîbim) senin haalâ üstünde durageldiğin (Kâ'beyi tekrar) kıble yapmamız; o peygambere (sana) uyanları (senin izince gidenleri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden (irtidâd edeceklerden ve münafıklardan) ayırd etmemiz içindir. Gerçi (Kıblenin bu suretle çevrilmesi) elbette büyük bîr (mesele) dir. Ancak bu, Allanın, doğru yola iletdiği kimseler hakkında (asla vârid) değil. Allah îmanınızı zaayi edecek değildir. Çünkü Allah insanları çok esirgeyendir, (onlara) rahmet (ve inayet) ini râyigân edendir.
Böylece sizi orta yolu benimseyen bir ümmet yaptık ki, siz insanlara örnek olasınız ve peygamber de size örnek olsun. Biz sırf Peygambere uyanları, bağlı kalanları O'na uymaktan vazgeçenlerden ayırdedelim diye daha önce yöneldiğin kıbleyi tekrar kıble yaptık. Bu değişiklik, Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı boşa çıkaracak değildir. Hiç şüphesiz, Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.