بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كـَلَّاۚ سَيَكۡفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمۡ وَيَكُونُونَ عَلَيۡهِمۡ ضِدًّا ٨٢
Hayır yarın ibadetlerini inkâr edecekler de aleyhlerine zıdd olacaklar. Görmedin mi biz o şeytanları o kâfirlerin üzerine salmışız onları kaynatıp oynatıp kıvrandırıyorlar.
Hayır, onlar kendilerinin ibadetlerini inkar edecekler ve aleyhlerine döneceklerdir.
Hayır! İlâhları, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.
Hayır, öyle değil. O (Tanrıları) onların tapmalarına küfredecekler, onların aleyhine (yardımcı ve) düşman olacaklar.
Hayır. O düzmece ilahlar, müşriklerin kendilerine yönelik tapınmalarını reddedecekler ve onlara karşı çıkacaklardır.
أَلَمۡ تَرَ أَنَّآ أَرۡسَلۡنَا ٱلشَّيَٰطِينَ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ تَؤُزُّهُمۡ أَزّٗا ٨٣
Hayır yarın ibadetlerini inkâr edecekler de aleyhlerine zıdd olacaklar. Görmedin mi biz o şeytanları o kâfirlerin üzerine salmışız onları kaynatıp oynatıp kıvrandırıyorlar.
Bilmiyor musun ki; kafirlerin üzerine, onları kışkırtan şeytanlar gönderdik.
Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?
Görmedin mi biz kâfirlerin başına, kendilerini alabildiğine (günaha tahrik ve) tehyîc eden, şeytanları gönderdik.
Şeytanları, kâfirlerin üzerine kışkırtıcı olarak saldığımızı görmedin mi?
فَلَا تَعۡجَلۡ عَلَيۡهِمۡۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمۡ عَدّٗا ٨٤
Aleyhlerinde acele etme, biz onlar için ancak bir sayı sayıyoruz.
Şu halde sen, onlara karşı acele etme. Biz, onların günlerini saydıkça sayıyoruz.
Ey Muhammed! Şu hâlde, onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız.
Binâen'aleyh sen onlara karşı (azâb istemekde) acele etme. Biz ancak onların (günlerini ve nefeslerini) sayıyoruz.
Onların bir an önce yok edilmelerini isteme. Biz onların yaptıklarını ve alıp verdikleri nefesleri tek tek sayıyoruz.
يَوۡمَ نَحۡشُرُ ٱلۡمُتَّقِينَ إِلَى ٱلرَّحۡمَٰنِ وَفۡدٗا ٨٥
Müttekîleri vedf halinde (bir mesus olarak) huzuru rahmana cemedeceğimiz gün.
O gün muttakileri Rahman'ın huzurunda, O'na gelmiş konuklar olarak toplarız.
(85-86) Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
(85-86) Müttakıyleri O çok esirgeyici (Allahın) huzuruna (süvari elçiler gibi) toplayacağımız, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün,
O gün kötülükten sakınanları seçkin konuklara yaraşır bir saygınlıkla, rahmeti bol olan Allah'ın huzurunda biraraya getiririz.
وَنَسُوقُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرۡدٗا ٨٦
Mücrimleri de susuz olarak cehenneme sevkedeceğiz.
Mücrimleri de suya götürür gibi cehenneme süreriz.
(85-86) Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
(85-86) Müttakıyleri O çok esirgeyici (Allahın) huzuruna (süvari elçiler gibi) toplayacağımız, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün,
Buna karşılık ağır günahkârları, susamış hayvan sürüleri gibi cehenneme süreriz.
لَّا يَمۡلِكُونَ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَنِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحۡمَٰنِ عَهۡدٗا ٨٧
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamayacaklar.
Rahman'ın katında, ahid almış olanlardan başkası asla şefaatta bulunamayacaktır.
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Çok esirgeyici (Allahın) nezdinde ahd edinmiş olanlardan başkaları şefaat (hakkına) mâlik olmayacaklardır.
Allah'ın bu yolda yetki verdiği kimseler dışında hiç kimse bir başkasına aracılık, şefaat edemez.
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَلَدٗا ٨٨
O rahman veled edindi dediler.
Bir kısım kimseler: Rahman çocuk edindi, dediler.
Onlar, “Rahmân, bir çocuk edindi” dediler.
Dediler ki: «Çok esirgeyici (Allah) bir evlâd edindi».
Bazı kâfirler «Rahmeti bol olan Allah, evlat edindi» dediler.
لَّقَدۡ جِئۡتُمۡ شَيۡـًٔا إِدّٗا ٨٩
Kasem olsun pek ağır pek şeni bir cürette bulundunuz.
Andolsun ki; ortaya çok kötü bir şey attınız.
Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız.
Andolsun ki siz pek çirkin bir şey söylediniz.
Sizler, böyle demekle son derece çirkin bir iddia ileri sürdünüz.
تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرۡنَ مِنۡهُ وَتَنشَقُّ ٱلۡأَرۡضُ وَتَخِرُّ ٱلۡجِبَالُ هَدًّا ٩٠
Az daha ondan gökler çatlayacak ve dağlar yıkılıp yerlere geçecek.
Neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecekti;
(90-91) Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!
(90-91) Onlar O çok esirgeyici (Allaha) bir evlâd iddia etdiler diye, bu (sözden) dolayı nerdeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıb çökecekdir.
Bu iddia karşısında nerede ise gökler paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü ile göçerek yerle bir olacak.
أَن دَعَوۡاْ لِلرَّحۡمَٰنِ وَلَدٗا ٩١
O Rahman’a veled iddia ettiler diye.
Rahman'a çocuk isnad etmelerinden ötürü.
(90-91) Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!
(90-91) Onlar O çok esirgeyici (Allaha) bir evlâd iddia etdiler diye, bu (sözden) dolayı nerdeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıb çökecekdir.
Onlar rahmeti bol olan Allah'a çocuk yakıştırdılar diye.
وَمَا يَنۢبَغِي لِلرَّحۡمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ٩٢
Halbuki veled edinmek rahmana yaraşmaz.
Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz.
Hâlbuki Rahmân’a bir çocuk edinmek yakışmaz.
Halbuki O çok esirgeyen (Allah) için bir evlâd edinmek asla yakışmaz.
Oysa rahmeti bol olan Allah'a çocuk edinmek yakışmaz.