بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَفَرَءَيۡتَ ٱلَّذِي كَفَرَ بِـَٔايَٰتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالٗا وَوَلَدًا ٧٧
Şimdi şu küfredip de bana muhakkak mal ve veled verilecek diyen adamı gördün.
Ayetlerimizi inkar eden; bana elbette mal ve çocuk verilecektir, diyeni gördün mü?
Âyetlerimizi inkâr edip “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü?
(Şu) âyetlerimizi (inkâr ile) kâfir olan ve «Bana elbette mal ve evlâd verilecekdir» diyen adamı gördün mü?
Ey Muhammed, şu ayetlerimizi inkâr eden ve «Bana kesinlikle mal ve evlat verilecek» diyen adamı gördün mü?
أَطَّلَعَ ٱلۡغَيۡبَ أَمِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحۡمَٰنِ عَهۡدٗا ٧٨
Gaybe muttali mi olmuş? Yoksa rahmanın huzurunda bir ahid mi almış?
O, görülmeyeni mi biliyor yoksa Rahman katından bir söz mü almış?
Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahmân’dan bir söz mü almış?
O, gayba mı vaakıf, yoksa çok esirgeyici (Allah) nezdinde bir ahid mi edinmiş?
Gaybın bilgisi mi önüne açıldı, yoksa rahmeti bol olan Allah'dan kesin söz mü aldı?
كـَلَّاۚ سَنَكۡتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُۥ مِنَ ٱلۡعَذَابِ مَدّٗا ٧٩
Hayır biz onun dediğini yazacağız ve kendisine azâbdan bir med çekeceğiz.
Hayır, onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz, onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız!
Hayır, öyle değil. Biz onun söyleyegeldiği (sözü) yazar, azabını da uzatdıkca uzatırız.
Hayır, öyle bir şey yok. Onun söylediklerini yazacağız ve uğrayacağı azabı alabildiğine arttıracağız.
وَنَرِثُهُۥ مَا يَقُولُ وَيَأۡتِينَا فَرۡدٗا ٨٠
Ve o söylediği şeyleri hep elinden alacağız da o bize tek başına gelecek.
Onun söylemekte olduğuna Biz, mirasçı olacağız. Kendisi Bize tek olarak gelecektir.
Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek.
Onun söyler olduğuna biz mîrascı olacağız ve o, bize tek başına gelecekdir.
Sözünü ettiği malı ve evladı bize kalacak da kendisi yalnız başına huzurumuza gelecektir.
وَٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةٗ لِّيَكُونُواْ لَهُمۡ عِزّٗا ٨١
Tuttular Allah’tan başka mabudlar edindiler ki kendilerine izzet ve kuvvet olsunlar diye.
Onlar; kendilerine güç kazandırsın diye, Allah'ı bırakarak ilahlar edindiler.
Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah’tan başka ilâhlar edindiler.
Onlar kendileri için bir izzet (ve kuvvet kaynağı) olsunlar diye Allahdan başka (düzme) Tanrılar edindiler.
Müşrikler, Allah'ı bir yana bırakarak kendilerine destek olsunlar diye çeşitli ilahlar edindiler.
كـَلَّاۚ سَيَكۡفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمۡ وَيَكُونُونَ عَلَيۡهِمۡ ضِدًّا ٨٢
Hayır yarın ibadetlerini inkâr edecekler de aleyhlerine zıdd olacaklar. Görmedin mi biz o şeytanları o kâfirlerin üzerine salmışız onları kaynatıp oynatıp kıvrandırıyorlar.
Hayır, onlar kendilerinin ibadetlerini inkar edecekler ve aleyhlerine döneceklerdir.
Hayır! İlâhları, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.
Hayır, öyle değil. O (Tanrıları) onların tapmalarına küfredecekler, onların aleyhine (yardımcı ve) düşman olacaklar.
Hayır. O düzmece ilahlar, müşriklerin kendilerine yönelik tapınmalarını reddedecekler ve onlara karşı çıkacaklardır.
أَلَمۡ تَرَ أَنَّآ أَرۡسَلۡنَا ٱلشَّيَٰطِينَ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ تَؤُزُّهُمۡ أَزّٗا ٨٣
Hayır yarın ibadetlerini inkâr edecekler de aleyhlerine zıdd olacaklar. Görmedin mi biz o şeytanları o kâfirlerin üzerine salmışız onları kaynatıp oynatıp kıvrandırıyorlar.
Bilmiyor musun ki; kafirlerin üzerine, onları kışkırtan şeytanlar gönderdik.
Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?
Görmedin mi biz kâfirlerin başına, kendilerini alabildiğine (günaha tahrik ve) tehyîc eden, şeytanları gönderdik.
Şeytanları, kâfirlerin üzerine kışkırtıcı olarak saldığımızı görmedin mi?
فَلَا تَعۡجَلۡ عَلَيۡهِمۡۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمۡ عَدّٗا ٨٤
Aleyhlerinde acele etme, biz onlar için ancak bir sayı sayıyoruz.
Şu halde sen, onlara karşı acele etme. Biz, onların günlerini saydıkça sayıyoruz.
Ey Muhammed! Şu hâlde, onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız.
Binâen'aleyh sen onlara karşı (azâb istemekde) acele etme. Biz ancak onların (günlerini ve nefeslerini) sayıyoruz.
Onların bir an önce yok edilmelerini isteme. Biz onların yaptıklarını ve alıp verdikleri nefesleri tek tek sayıyoruz.
يَوۡمَ نَحۡشُرُ ٱلۡمُتَّقِينَ إِلَى ٱلرَّحۡمَٰنِ وَفۡدٗا ٨٥
Müttekîleri vedf halinde (bir mesus olarak) huzuru rahmana cemedeceğimiz gün.
O gün muttakileri Rahman'ın huzurunda, O'na gelmiş konuklar olarak toplarız.
(85-86) Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
(85-86) Müttakıyleri O çok esirgeyici (Allahın) huzuruna (süvari elçiler gibi) toplayacağımız, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün,
O gün kötülükten sakınanları seçkin konuklara yaraşır bir saygınlıkla, rahmeti bol olan Allah'ın huzurunda biraraya getiririz.
وَنَسُوقُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرۡدٗا ٨٦
Mücrimleri de susuz olarak cehenneme sevkedeceğiz.
Mücrimleri de suya götürür gibi cehenneme süreriz.
(85-86) Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
(85-86) Müttakıyleri O çok esirgeyici (Allahın) huzuruna (süvari elçiler gibi) toplayacağımız, günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün,
Buna karşılık ağır günahkârları, susamış hayvan sürüleri gibi cehenneme süreriz.
لَّا يَمۡلِكُونَ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَنِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحۡمَٰنِ عَهۡدٗا ٨٧
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamayacaklar.
Rahman'ın katında, ahid almış olanlardan başkası asla şefaatta bulunamayacaktır.
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Çok esirgeyici (Allahın) nezdinde ahd edinmiş olanlardan başkaları şefaat (hakkına) mâlik olmayacaklardır.
Allah'ın bu yolda yetki verdiği kimseler dışında hiç kimse bir başkasına aracılık, şefaat edemez.