بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَجَآءَهَا ٱلۡمَخَاضُ إِلَىٰ جِذۡعِ ٱلنَّخۡلَةِ قَالَتۡ يَٰلَيۡتَنِي مِتُّ قَبۡلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسۡيٗا مَّنسِيّٗا ٢٣
Derken ağrı onu bir hurma dalına götürdü, ay dedi: nolaydım bundan evvel öleydim ve unutulmuş gitmiş olaydım.
Doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Keşki, dedi; bundan evvel öleydim de unutulup gideydim.
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.
Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmıya) sevk etdi. «Keşki, dedi, bundan evvel öleydim, unutulub gideydim».
Bir süre sonra doğum sancıları tutunca bir hurma ağacının altına sığınmak zorunda kaldı ve «Keşke, daha önce ölmüş ve hafızalardan silinmiş olsaydım» dedi.
فَنَادَىٰهَا مِن تَحۡتِهَآ أَلَّا تَحۡزَنِي قَدۡ جَعَلَ رَبُّكِ تَحۡتَكِ سَرِيّٗا ٢٤
Derken ona altından nida etti: sakın mahzun olma, Rabbin senin altında bir su arkı vücûde getirdi.
Altından ona şu nida geldi: Üzülme sakın, Rabbın senin ayağının altında bir ırmak akıttı.
Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.”
(24-25-26) Aşağısından ona şu nida geldi: «Tasalanma, Rabbin senin alt (yan) ında bir su arkı vücûda getirmişdir. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derilmiş taze hurma dökülecekdir. Artık ye, iç. Göz (ün) aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen «ben, de, o çok esirgeyici (Allaha) oruç adadım. Onun için bu gün hiç bir kimseye kat'iyyen söz söylemeyeceğim.»
Bu arada, ayakları altından şöyle bir ses duydu; «Sakın üzülme, Rabb'in senin için ayaklarının altından akan bir dere açtı.»
وَهُزِّيٓ إِلَيۡكِ بِجِذۡعِ ٱلنَّخۡلَةِ تُسَٰقِطۡ عَلَيۡكِ رُطَبٗا جَنِيّٗا ٢٥
Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine derilmiş tâze hurmalar dökülsün.
Hurma dalını kendine doğru silkele; üstüne taze hurma dökülsün.
“Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün.”
(24-25-26) Aşağısından ona şu nida geldi: «Tasalanma, Rabbin senin alt (yan) ında bir su arkı vücûda getirmişdir. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derilmiş taze hurma dökülecekdir. Artık ye, iç. Göz (ün) aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen «ben, de, o çok esirgeyici (Allaha) oruç adadım. Onun için bu gün hiç bir kimseye kat'iyyen söz söylemeyeceğim.»
Hurmanın dalını silkele de üzerine olgun ve taze hurmalar dökülsün.
فَكُلِي وَٱشۡرَبِي وَقَرِّي عَيۡنٗاۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ ٱلۡبَشَرِ أَحَدٗا فَقُولِيٓ إِنِّي نَذَرۡتُ لِلرَّحۡمَٰنِ صَوۡمٗا فَلَنۡ أُكَلِّمَ ٱلۡيَوۡمَ إِنسِيّٗا ٢٦
Artık ye, iç, gözün aydın olsun, bunun üzerine şayed beşerden birini görürsen ben, de: rahmana oruç adadım, onun için bu gün hiç bir inse söz söylemiyeceğim.
Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan; ben Rahman' a oruç adadım. Onun için bugün hiç bir kimseyle konuşmayacağım, de.
“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.
(24-25-26) Aşağısından ona şu nida geldi: «Tasalanma, Rabbin senin alt (yan) ında bir su arkı vücûda getirmişdir. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derilmiş taze hurma dökülecekdir. Artık ye, iç. Göz (ün) aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen «ben, de, o çok esirgeyici (Allaha) oruç adadım. Onun için bu gün hiç bir kimseye kat'iyyen söz söylemeyeceğim.»
Ye, iç, gönlün rahat olsun. Eğer birini görecek olursan 'Ben Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım, bu yüzden bugün hiç kimse ile konuşmayacağım' de.
فَأَتَتۡ بِهِۦ قَوۡمَهَا تَحۡمِلُهُۥۖ قَالُواْ يَٰمَرۡيَمُ لَقَدۡ جِئۡتِ شَيۡـٔٗا فَرِيّٗا ٢٧
Derken onu yüklenerek kavmine getirdi, hey Meryem! Dediler: alimAllah yumurcak bir şey getirdin.
Derken çocuğu alıp kavmine getirdi. Ey Meryem; andolsun ki utanılacak bir şey yaptın, dediler.
Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”
Derken onu yüklenerek kavmine getirdi. Dediler: «Hey Meryem, andolsun sen acâib bir şey yapmışsın».
Bebeğini kucağına alıp yakınlarının yanına gelince kendisine dediler ki; Ey Meryem, sen çok utandırıcı bir suç işledin.
يَٰٓأُخۡتَ هَٰرُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ ٱمۡرَأَ سَوۡءٖ وَمَا كَانَتۡ أُمُّكِ بَغِيّٗا ٢٨
Ey Harûn’un hemşiresi, baban bir kötülük adamı değil idi, anan da bir kahbe değil idi.
Ey Harun'un kızkardeşi; baban kötü birisi değildi, annen de iffetsiz değildi, dediler.
“Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”
«Ey Hâruunun kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi».
Ey Harun'un kız kardeşi, senin ne baban kötü bir adamdı ve ne de annen iffetsiz bir kadındı.
فَأَشَارَتۡ إِلَيۡهِۖ قَالُواْ كَيۡفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي ٱلۡمَهۡدِ صَبِيّٗا ٢٩
Bunun üzerine ona işaret etti, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz dediler.
Bunun üzerine o, çocuğu gösterdi: Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz? dediler.
Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.
Bunun üzerine (Meryem) ona (îsâya) işaret etdi. «Biz, dediler, henüz beşikde bulunan bir sabî ile nasıl konuşuruz»?
Bunun üzerine Meryem, eli ile oğlunu göstererek onunla konuşmalarını önerdi. Onlar da «Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz?» dediler.
قَالَ إِنِّي عَبۡدُ ٱللَّهِ ءَاتَىٰنِيَ ٱلۡكِتَٰبَ وَجَعَلَنِي نَبِيّٗا ٣٠
O dedi ki: haberiniz olsun ben Allah’ın kuluyum, o bana kitap verdi ve beni bir peygamber yaptı.
Çocuk dedi ki: Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.
Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”
(Îsâ dile gelib) dedi ki: «Ben hakıykat Allahın kuluyum. O, bana kitab verdi. Beni peygamber yapdı».
O sırada beşikteki çocuk dile gelerek dedi ki; «Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap vererek beni peygamber yaptı.»
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيۡنَ مَا كُنتُ وَأَوۡصَٰنِي بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ مَا دُمۡتُ حَيّٗا ٣١
Ve beni her nerede olsam mübarek kıldı ve berhayat olduğum müddetçe bana namaz ve zekât tavsiye buyurdu.
Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı ve yaşadığım müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.
“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”
«Beni her nerede olursam mübarek kıldı. Bana, hayatda bulunduğum müddetçe namaz (kılmam) ı, zekât (vermem) i emretdi».
Nerede olursam olayım, beni insanlara yararlı kıldı. Bana sağ oldukça namaz kılmamı ve zekatı emretti.
وَبَرَّۢا بِوَٰلِدَتِي وَلَمۡ يَجۡعَلۡنِي جَبَّارٗا شَقِيّٗا ٣٢
Ve beni valideme hürmetkâr kıldı, bir cebbar şekıy kilmadı.
Bir de anneme iyi davranmamı. Ve beni bedbaht bir zorba kılmadı.
“Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı.”
«Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni bir zorba, bir bedbaht yapmadı».
Beni anama düşkün bir evlat olarak yarattı; dik kafalı ve kötülük düşkünü biri olmaktan uzak tuttu.
وَٱلسَّلَٰمُ عَلَيَّ يَوۡمَ وُلِدتُّ وَيَوۡمَ أَمُوتُ وَيَوۡمَ أُبۡعَثُ حَيّٗا ٣٣
Ve selâm bana hem doğduğum gün hem öleceğim gün, hem diri olarak ba'solunacağım gün.
Selam olsun bana; doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kaldırılacağım günde, dedi.
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”
«Doğduğum gün de, öleceğim gün de, diri olarak (kabrimden) kaldırılacağım gün de selâm (ve selâmet) benim üzerimdedir».
Doğduğum gün, öleceğim gün ve tekrar diriltileceğim gün Allah'ın rahmeti ve bağışı benimle birliktedir.