بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

حَتَّىٰٓ إِذَا بَلَغَ مَغۡرِبَ ٱلشَّمۡسِ وَجَدَهَا تَغۡرُبُ فِي عَيۡنٍ حَمِئَةٖ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوۡمٗاۖ قُلۡنَا يَٰذَا ٱلۡقَرۡنَيۡنِ إِمَّآ أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّآ أَن تَتَّخِذَ فِيهِمۡ حُسۡنٗا ٨٦

Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki : ey Zülkarneyn! ya tazib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin.

– Elmalılı Hamdi Yazır

En sonunda güneşin battığı yere vardığı zaman; onu kara bir suda batıyor buldu. Orada bir kavme rastladı. Zülkarneyn, onlara azab da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin, dedik.

– İbni Kesir

Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.

– Diyanet İşleri

Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki: «Zülkarneyn, (onları) ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik (tarafını) tutman (da serbestsin)».

– Hasan Basri Çantay

Sonunda güneşin battığı yere varınca güneşi, çamurlu bir su pınarında batarken buldu. Orada rastladığı bir toplum ile ilgili olarak kendisine «Ey Zülkarneyn, onlara istersen ceza ver, istersen kendilerine iyi davran» dedik.

– Seyyid Kutub

قَالَ أَمَّا مَن ظَلَمَ فَسَوۡفَ نُعَذِّبُهُۥ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِۦ فَيُعَذِّبُهُۥ عَذَابٗا نُّكۡرٗا ٨٧

Dedi: her kim haksızlık ederse onu muhakkak tazib ederiz, sonra Rabbin’e iade olunur, O da onu görülmedik bir azâba çeker.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Kim zulmederse; ona, azab edeceğiz. Sonra Rabbına döndürülür ve Rabbı; onu, görülmemiş bir azaba uğratır.

– İbni Kesir

Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.

– Diyanet İşleri

Dedi: «Amma kim zulmederse onu azâblandıracağız. Sonra da o, Rabbine döndürülür de O da kendisini şiddetli bir azâb (a dûçâr) eder».

– Hasan Basri Çantay

Zülkarneyn o topluma dedi ki; «Aranızdaki zalimleri cezaya çarptıracağız. Onlar, ilerde Rabb'lerinin huzuruna vardıklarında eşi görülmemiş, ağır bir azaba uğrayacaklardır.

– Seyyid Kutub

وَأَمَّا مَنۡ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَلَهُۥ جَزَآءً ٱلۡحُسۡنَىٰۖ وَسَنَقُولُ لَهُۥ مِنۡ أَمۡرِنَا يُسۡرٗا ٨٨

Amma her kim de iman edip iyi bir iş tutarsa buna da mükâfat olarak en güzel âkıbet vardır ve ona emrimizden bir kolaylık söyleriz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat kim de, iman eder ve salih ameller işlerse; ona, mükafat olarak güzel şeyler vardır. Ona emrimizden kolayını da söyleyeceğiz.

– İbni Kesir

“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”

– Diyanet İşleri

«Amma kim îman eder, güzel de amel (ve hareket) eylerse onun için en güzel bir mükâfat vardır. Ona emrimizden kolay (taraf) ını da söyleyeceğiz».

– Hasan Basri Çantay

İman edip iyi ameller işleyenlere gelince onları, ödüllerin en güzeli beklemektedir. Böylelerine kolay işler buyuracağız.

– Seyyid Kutub

ثُمَّ أَتۡبَعَ سَبَبًا ٨٩

Sonra da bir sebebi takip etti. Tâ gün doğu cihetine vardığı vakit onu bir kavim üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra o, bir yol tuttu.

– İbni Kesir

Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.

– Diyanet İşleri

Sonra o, başka bir yol tutdu.

– Hasan Basri Çantay

Arkasından yine bir sebebe sarılarak yola koyuldu.

– Seyyid Kutub

حَتَّىٰٓ إِذَا بَلَغَ مَطۡلِعَ ٱلشَّمۡسِ وَجَدَهَا تَطۡلُعُ عَلَىٰ قَوۡمٖ لَّمۡ نَجۡعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتۡرٗا ٩٠

Sonra da bir sebebi takip etti. Tâ gün doğu cihetine vardığı vakit onu bir kavim üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaştığında; onun, güneşe karşı hiç bir siper yapmadığımız bir kavmin üzerine doğduğunu gördü.

– İbni Kesir

Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.

– Diyanet İşleri

Nihayet üstüne güneşin (ilk önce) doğduğu yere ulaşdığı zaman onu öyle bir kavmin üzerine doğuyor buldu ki biz onlar için buna karşı (korunacak) hiç bir siper yapmamışdık.

– Hasan Basri Çantay

Sonunda güneşin doğduğu yere varınca güneşi, öyle bir toplumun üzerine doğarken buldu ki, bu adamlar ile güneşin ışınları arasında hiçbir engel, hiçbir sütre koymamıştık.

– Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَۖ وَقَدۡ أَحَطۡنَا بِمَا لَدَيۡهِ خُبۡرٗا ٩١

Böyle, halbuki onun yanında neler vardı temamını biz biliyorduk.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunun gibi, onun yaptıklarının hepsini baştan başa biliyorduk Biz.

– İbni Kesir

İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.

– Diyanet İşleri

İşte (Zülkarneynin işi) böyle idi. Halbuki onun yanında (neler vardı) ki biz hepsini ilm (imiz) le kuşatmışızdır.

– Hasan Basri Çantay

İşte böyle, onun serüveni, bütün ayrıntıları ile bilgimizin kapsamı içindedir.

– Seyyid Kutub

ثُمَّ أَتۡبَعَ سَبَبًا ٩٢

Sonra da diğer bir sebebi takip etti.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da bir yol tuttu.

– İbni Kesir

Sonra yine bir yol tuttu.

– Diyanet İşleri

Sonra yine bir yol tutdu.

– Hasan Basri Çantay

Arkasından yine bir sebebe sarılarak yola koyuldu.

– Seyyid Kutub

حَتَّىٰٓ إِذَا بَلَغَ بَيۡنَ ٱلسَّدَّيۡنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوۡمٗا لَّا يَكَادُونَ يَفۡقَهُونَ قَوۡلٗا ٩٣

Tâ iki sedd arasına vardığı vakit önlerinde bir kavim buldu ki hemen hemen söz anlayacâk bir halde değil gibi idiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

En sonunda iki dağın arasına varınca; orada hemen hemen hiç bir söz anlamayan bir kavme rastladı.

– İbni Kesir

İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.

– Diyanet İşleri

Nihayet iki dağ arasına ulaşdığı zaman onların önünde hemen hiç bir söz anlamaz bir kavm buldu.

– Hasan Basri Çantay

Sonunda iki seddin arasına varınca setlerin berisinde nerede ise hiç söz anlamayan bir toplumla karşılaştı.

– Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰذَا ٱلۡقَرۡنَيۡنِ إِنَّ يَأۡجُوجَ وَمَأۡجُوجَ مُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَهَلۡ نَجۡعَلُ لَكَ خَرۡجًا عَلَىٰٓ أَن تَجۡعَلَ بَيۡنَنَا وَبَيۡنَهُمۡ سَدّٗا ٩٤

Dediler ki ey Zülkarneyn! haberin olsun Ye'cuc ile Me'cuc bu arzda fesad yapıp duruyorlar, onun için onlarla bizim aramıza bir sed yapman şartı ile sana biz bir harc versek olur mu?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Ey Zülkarneyn; Ye'cuc ve Me'cuc bu ülkede doğrusu bozgunculuk yapıyorlar. Bizim ve onların arasına bir sed yapman için sana vergi verelim mi?

– İbni Kesir

Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”

– Diyanet İşleri

Onlar dediler ki: «Zülkarneyn, hakıykat, Ye'cûc ve Me'cûc (bu) yerde fesâd çıkaran (kabile) lerdir. Bizimle onların arasına bir sed yapman üzerine sana bir vergi verelim mi»?

– Hasan Basri Çantay

Bu adamlar «Ey Zülkarneyn, Ye'cuc ile Me'cuc bu yörede sürekli kargaşa çıkaran topluluklardır. Sana bir miktar mal versek, karşılığında onlar ile aramızda bir set yapar mısın?» dediler.

– Seyyid Kutub

قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيۡرٞ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجۡعَلۡ بَيۡنَكُمۡ وَبَيۡنَهُمۡ رَدۡمًا ٩٥

Dedi ki: Rabbim’in beni içinde bulundurduğu ıktidar çok hayırlıdır. Haydin siz bana kuvvet ile yardım edin de ben onlarla sizin aranıza bir redim yapayım.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Rabbımın bana verdikleri sizinkinden daha hayırlıdır. Bana gücünüzle yardım edin de, sizin ve onların arasına sağlam bir duvar yapayım.

– İbni Kesir

Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.

– Diyanet İşleri

Dedi ki: «Rabbimin beni içinde bulundurduğu ni'met (sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Haydin, siz bana (bedenî) kuvvetle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir maania yapayım».

– Hasan Basri Çantay

Zülkarneyn onlara dedi ki; «Rabb'imin bana bağışladığı güç, sizin bana vereceğiniz maldan daha hayırlıdır. Siz bana beden gücünüzle yardımcı olunuz da onlar ile aranıza aşılmaz bir set çekeyim.»

– Seyyid Kutub

ءَاتُونِي زُبَرَ ٱلۡحَدِيدِۖ حَتَّىٰٓ إِذَا سَاوَىٰ بَيۡنَ ٱلصَّدَفَيۡنِ قَالَ ٱنفُخُواْۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَعَلَهُۥ نَارٗا قَالَ ءَاتُونِيٓ أُفۡرِغۡ عَلَيۡهِ قِطۡرٗا ٩٦

Bana demir kütleleri getirin, tam iki ucu denkleştirdiği vakit körükleyin dedi, tam onu bir ateş haline koyduğu vakit getirin bana dedi: üzerine erimiş bakır dökeyim.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bana demir kütleleri getirin. Bunlar iki dağın arasını doldurunca; körükleyin, dedi. Nihayet o, bir ateş haline gelince; bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim, dedi.

– İbni Kesir

“Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi.

– Diyanet İşleri

«Bana demir kütleleri getirin». (O karşılıklı iki dağın) iki yanı tam denkleşdiği vakit «üfleyin» dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haaline koyduğu zaman da «Getirin bana, dedi, üstüne erimiş bakır dökeyim».

– Hasan Basri Çantay

Bana demir parçaları getiriniz. Getirdikleri demir parçalarının oluşturduğu yığını yanlardaki setlerin tepeleri ile aynı düzeye çıkarınca adamlara «körükleri çalıştırınız» dedi. Demir yığınını ateş haline getirince «Bana biraz erimiş bakır getiriniz de üzerine dökeyim» dedi.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu