بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَرَبُّكَ ٱلْغَفُورُ ذُو ٱلرَّحْمَةِۖ لَوْ يُؤَاخِذُهُم بِمَا كَسَبُواْ لَعَجَّلَ لَهُمُ ٱلْعَذَابَۚ بَل لَّهُم مَّوْعِدٌ لَّن يَجِدُواْ مِن دُونِهِۦ مَوْئِلًا ﴿٥٨

Hem o mağrifeti çok rahmet sahibi Rabbin onları kesibleri ile derhal muâhaze ediverecek olsa idi haklarında azâbı elbette ta'cil buyururdu, fakat onlar için bir mîyâd vardır ki o gelince hiç bir çarei necat bulamazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber Rabbın Gafur'dur, merhamet sahibidir. Eğer onları, yaptıklarından dolayı hemen yakalasaydı; elbette çabucak azaba uğratırdı. Fakat onların bir vadesi vardır ve ondan kaçıp sığınacak yer bulamazlar.

— İbni Kesir

Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.

— Diyanet İşleri

(Bununla beraber) Rabbin rahmet saahibi çok yarlığayıcıdır. Eğer onları kazandıkları (günâhlar) yüzünden yakalayacak olsaydı elbette onların azabını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için va'd edilen bir zaman vardır ki onun karşısında hiç bir melce' bulamayacaklardır.

— Hasan Basri Çantay

Affedici ve merhametli Rabb'in, eğer onları kötülükleri karşılığında hemen cezalandırmak isteseydi, azaplarını çabuklaştırırdı. Fakat onların belirli bir vadesi vardır, o zaman gelince, kaçıp saklanacakları bir sığınak bulamazlar.

— Seyyid Kutub

وَتِلْكَ ٱلْقُرَىٰٓ أَهْلَكْنَٰهُمْ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِم مَّوْعِدًا ﴿٥٩

Daha o memleketler ki biz onları zulmettiklerinde helâk etmişiz ve helâklarına bir mîyâd tayin eylemişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte zulmettiklerinden dolayı helak ettiğimiz kasabalar. Onları yok etmek için, bir süre tayin etmiştik.

— İbni Kesir

İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler.. Helâk edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik.

— Diyanet İşleri

İşte (halkı) zulmetdikleri zaman helak etdiğimiz memleketler! Biz bunların helakleri için de bir zaman ta'yin etmişizdir.

— Hasan Basri Çantay

İşte şu kentler, halklarının zalimlikleri yüzünden onları yok ettik ve yok oluşları için belirli bir vakit kararlaştırdık.

— Seyyid Kutub

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِفَتَىٰهُ لَآ أَبْرَحُ حَتَّىٰٓ أَبْلُغَ مَجْمَعَ ٱلْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِىَ حُقُبًا ﴿٦٠

Bir vakit de Musâ fetâsına demişti ki: durmayacağım tâ iki denizin cemolduğu yere kadar varacağım, yâhud senelerce gideceğim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Musa delikanlısına demişti ki: Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya, yahut yıllarca yürümeye kararlıyım.

— İbni Kesir

Hani Mûsâ, beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.”

— Diyanet İşleri

Bir zaman Musa, gene (bir adamı) na şöyle demişdi: «Ben iki denizin birleşdiği yere varıncaya kadar durmayıb gideceğim, yahud (maksadıma erişinceye dek) uzun zamanlar geçireceğim».

— Hasan Basri Çantay

Hani Musa, genç arkadaşına «Hiçbir güç beni durduramaz, ya iki denizin birleştiği yere varırım, ya da yıllarca yol yürürüm» demişti.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَٱتَّخَذَ سَبِيلَهُۥ فِى ٱلْبَحْرِ سَرَبًا ﴿٦١

Bunun üzerine ikisi bir vaktaki iki deniz arasının cemolduğu yere vardılar balıklarını unuttular o vakit o, denizde bir deliğe yolunu tutmuştu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İkisi, iki denizin birleştiği yere gelince; balıklarını unuttular. O, bir delikten kayıp denizi boyladı.

— İbni Kesir

Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.

— Diyanet İşleri

Bunun üzerine onlar bu iki (deniz) arasının birleşik yerine ulaşınca balıklarını unutdular. (Balık) denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuşdu.

— Hasan Basri Çantay

İki denizin birleştiği yere vardıklarında yanlarındaki balığı bir kenarda unuttular, o da bir yeraltı deliğinden kayarak denize kaçtı.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَىٰهُ ءَاتِنَا غَدَآءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِن سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا ﴿٦٢

Bu sûretle vakta ki geçtiler fetâsına getir, dedi: Kuşluk yemeğimizi, hakikaten biz bu seferimizden yorgunluğa giriftar olduk.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Oradan uzaklaştıkları vakit Musa delikanlısına; azığımızı çıkar, bu yolculuğumuzdan andolsun ki yorgun düştük, dedi.

— İbni Kesir

Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.

— Diyanet İşleri

Vaktaki (oradan geçip gitdiler) Musa gene (adamın) a dedi ki: «Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan, andolsun, yorgun düşdük».

— Hasan Basri Çantay

İki denizin birleştiği yeri geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına, «Azığımızı getir bakalım, gerçekten bu yolculuğumuzda çok yorgun düştük» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالَ أَرَءَيْتَ إِذْ أَوَيْنَآ إِلَى ٱلصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ ٱلْحُوتَ وَمَآ أَنسَىٰنِيهُ إِلَّا ٱلشَّيْطَٰنُ أَنْ أَذْكُرَهُۥۚ وَٱتَّخَذَ سَبِيلَهُۥ فِى ٱلْبَحْرِ عَجَبًا ﴿٦٣

Gördün mü? dedi: kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum, ve bana onu söylememi her halde şeytan unutturdu, o âcayib bir sûrette denizdeki yolunu tutmuştu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bak sen, kayalığa vardığımızda balığı unutmuşum. Şeytandan başkası unutturmadı onu bana. Şaşılacak şekilde o, denizi boylayıvermiş, dedi.

— İbni Kesir

Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.

— Diyanet İşleri

(Gene): «Gördün mü, dedi, kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Onu söylememi bana şeytandan başkası unutdurmadı. O, şaşılacak bir suretde deniz (e atıldı), yolunu tutub gitdi».

— Hasan Basri Çantay

Genç arkadaşı Musa'ya «Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum, bana onu hatırlatmayı unutturan mutlaka şeytandır, balık şaşırtıcı bir şekilde canlanarak denize kaçtı» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالَ ذَٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۚ فَٱرْتَدَّا عَلَىٰٓ ءَاثَارِهِمَا قَصَصًا ﴿٦٤

İşte dedi: aradığımız o ya, bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Musa; zaten istediğimiz buydu, dedi. Hemen izlerinin üstünden gerisin geri döndüler.

— İbni Kesir

Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler.

— Diyanet İşleri

(Musa) «İşte, dedi, bizim arayacağımız bu idi». Şimdi izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler.

— Hasan Basri Çantay

Musa; «Bizim aradığımız da buydu zaten» dedi. Hemen geldikleri yoldan kendi izlerini sürerek geri döndüler.

— Seyyid Kutub

فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَآ ءَاتَيْنَٰهُ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَٰهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا ﴿٦٥

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ilim öğretmiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki Biz, ona; katımızdan bir rahmet vermiş ve kendisine nezdimizden bir ilim öğretmiştik.

— İbni Kesir

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

— Diyanet İşleri

Derken kullarımızdan (öyle) bir kul buldular ki biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, kendisine nezdimizden (haas) bir ilim öğretmişdik.

— Hasan Basri Çantay

Orada kendisine tarafımızdan rahmet sunduğumuz ve katımızdan dolaysız biçimde ilim öğrettiğimiz bir kulumuzu buldular.

— Seyyid Kutub

قَالَ لَهُۥ مُوسَىٰ هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَىٰٓ أَن تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا ﴿٦٦

Musâ, ona öğretildiğin ilimden bana bir rüşd öğretmen şartı ile sana ittiba edebilir miyim? dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Musa ona: Sana öğretilen ilimden bana öğretmen için, peşinden geleyim mi? dedi.

— İbni Kesir

Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.

— Diyanet İşleri

Musa ona: «Sana, doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbi' olayım mı?» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Musa, ona «Sana öğretilen bilginin birazını bana öğreterek olgunlaşmamı sağlaman amacı ile peşinden gelebilir miyim?» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا ﴿٦٧

Doğrusu, dedi: sen benimle sabredemezsin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O da dedi ki: Doğrusu sen, benim yaptıklarıma asla dayanamazsın.

— İbni Kesir

Adam, şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”

— Diyanet İşleri

O da (Musâya): «Doğrusu sen benim beraberimde sabretmiye asla muktedir olamazsın».

— Hasan Basri Çantay

O kulumuz, Musa'ya dedi ki; «Sen benimle beraber olmaya katlanamazsın.»

— Seyyid Kutub

وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَىٰ مَا لَمْ تُحِطْ بِهِۦ خُبْرًا ﴿٦٨

Havsalanın almadığı şeye nasıl sabredeceksin?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl dayanırsın?

— İbni Kesir

“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”

— Diyanet İşleri

«(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabr edersin?» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Sebeplerini kavrayamayacağın olaylar karşısında nasıl sabredeceksin.

— Seyyid Kutub

AYARLAR