بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ثُمَّ كُلِى مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ فَٱسْلُكِى سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۚ يَخْرُجُ مِنۢ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَٰنُهُۥ فِيهِ شِفَآءٌ لِّلنَّاسِۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩

Sonra meyvaların hepsinden ye de Rabbin’in müyesser kıldığı yollara koy, içlerinden renkleri muhtelif bir içecek peydâ olur ki onda insanlara bir şifa vardır, her halde bunda tefekkür edecek bir kavim için elbet bir âyet var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra her tür üründen ye. Sonra da Rabbının işlemen için gösterdiği yoldan yürü. Karınlarından insanlara şifa olan, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar. Bunda düşünen bir kavim için şüphesiz bir ayet vardır.

— İbni Kesir

“Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.” Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.

— Diyanet İşleri

(68-69) Rabbin bal arısına: «Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların senin için yapacakları) çardaklardan evler (kovanlar) edin, sonra meyve (ve çiçek) lerin her birinden ye de Rabbinin (bal imâlinde öğretdiği ve) kolaylıklar gösterdiği yaylım yollarına git» diye ilham etdi. Onların karınlarından (ağızlarından) renkleri çeşidli şerbet (bal) çıkar ki onda insanlar için şifâ vardır. İşte bunda da tefekkür edecek bir zümre için elbette bir âyet var.

— Hasan Basri Çantay

Sonra her meyvadan ye, Rabbinin önüne açtığı bütün yolları aş.» Arının karnından değişik renkli ve insanlar için şifa kaynağı olan bir içecek (bal) çıkar. Bu olayda düşünen kimseler için ibret dersi vardır.

— Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّىٰكُمْۚ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَىٰٓ أَرْذَلِ ٱلْعُمُرِ لِكَىْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـًٔاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ ﴿٧٠

Hem Allah sizi halketti, sonra sizi vefat ettiriyor, içinizden kimi de erzeli ömre reddolunuyor ki biraz ilimden sonra bir şey bilemez olsun, her halde Allah hem Alim hem kadîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah sizi yaratmıştır, sonra da öldürecektir. İçinizden bir kısmı ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki bilirken bilmez olur. Muhakkak Allah Alim'dir, Kadir'dir.

— İbni Kesir

Allah, sizi yarattı. Sonra sizi öldürecek. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.

— Diyanet İşleri

Sizi Allah yaratdı. Sizi yine O öldürecek. İçinizden kimi — bildikden sonra (çocuk gibi) bir şey bilmesin diye — en aşağı ömre kadar geri götürülür. Allah (her şey'i) hakkıyle bilen, kemâliyle kaadir olandır.

— Hasan Basri Çantay

Allah sizi yarattı, sonra canınızı alır; kiminizin ömrü en rezil, en güçsüz yaşlara kadar uzatılır da adam vaktiyle bildiklerinin hiçbirini bilmez olur. Hiç şüphesiz Allah her şeyi bilir ve her şeyi yapabilir.

— Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ فِى ٱلرِّزْقِۚ فَمَا ٱلَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّى رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَآءٌۚ أَفَبِنِعْمَةِ ٱللَّهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١

Allah bazınızı bazınıza rızıkta tafdıl de etti, fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakilere reddediyorlar da hepsi onda müsavi oluyorlar da değil, şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? Allah size kendilerinizden zevceler de verdi ve size zevcelerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi hoş hoş nimetlerden merzuk buyurdu, şimdi bâtıla inanıyorlar da onlar Allah’ın nimetine küfür mü ediyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar buyrukları altında bulunanların rızıklarını vermezler. Halbuki bunda hepsi eşittir. Yoksa Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?

— İbni Kesir

Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?

— Diyanet İşleri

Allah rızk hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. O üstün kılınanlar, onda hepsi eşit olmak üzere, rızklarını ellerinin altındakilere verici değildirler. O halde bunlar Allahın ni'metini bilerek inkâr mı ediyorlar?

— Hasan Basri Çantay

Allah rızık alanında bir bölümünüzü diğerlerinizden üstün kıldı. Üstün konumdakiler rızıklarını, buyrukları altındaki yoksullarla paylaşmıyorlar ki, herkes eşit geçim düzeyine kavuşsun. Acaba Allah'ın nimetlerini inkar mı ediyorsunuz?

— Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَٰجًا وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَٰتِۚ أَفَبِٱلْبَٰطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ ٱللَّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ ﴿٧٢

Allah bazınızı bazınıza rızıkta tafdıl de etti, fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakilere reddediyorlar da hepsi onda müsavi oluyorlar da değil, şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? Allah size kendilerinizden zevceler de verdi ve size zevcelerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi hoş hoş nimetlerden merzuk buyurdu, şimdi bâtıla inanıyorlar da onlar Allah’ın nimetine küfür mü ediyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah sizin için kendinizden eşler yarattı. Eşlerinizden de sizin için oğullar, torunlar varetti. Temiz şeylerden size rızık verdi. Böyleyken batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

— İbni Kesir

Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

— Diyanet İşleri

Allah sizin için kendilerinizden çiftler yapdı. Size çiftlerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi güzel güzel (nimetler) den rızıklandırdı. Şimdi baatıla inanıyorlar da onlar, Allahın ni'metlerine nankörlük mü ediyorlar?

— Hasan Basri Çantay

Allah size kendi türünüzden eşler sundu; bu eşlerinizden size çocuklar, torunlar verdi, size temiz rızıklar bağışladı. Durum böyleyken, onlar batıla inanıp Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?

— Seyyid Kutub

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٧٣

Allah’ı bırakıp da kendilerine göklerden ve Yerden zerrece bir rızka malik olmayan ve olmak ihtimali bulunmayan şeylere tapıyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; Allah'ı bırakarak, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan, olsa bile veremeyen şeylere mi tapınıyorlar?

— İbni Kesir

Allah’ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar.

— Diyanet İşleri

(Müşrikler) Allâhı bırakıb da kendileri için ne göklerden, ne yerden hiç bir rızka, hiç bir şey'e mâlik olmayan ve buna güçleri dahi yetmeyen şeylere (putlara) taparlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine göklerden ya da yerden hiçbir rızık veremeyen buna asla gücü yetmeyen düzmece ilahlara taparlar.

— Seyyid Kutub

فَلَا تَضْرِبُواْ لِلَّهِ ٱلْأَمْثَالَۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧٤

Artık Allah’a temsiller yapmağa kalkmayın, çünkü Allah bilir siz bilmezsiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a benzerler koşmaya kalkmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz.

— İbni Kesir

Artık Allah’a (şanına uymayan) benzetmeler yapmaya kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz.

— Diyanet İşleri

Artık Allaha benzerler koşub durmayın. Çünkü Allah (her şey'i) biliyor, siz bilmiyorsunuz.

— Hasan Basri Çantay

Allah'a benzerler yakıştırmaya kalkışmayınız. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz.

— Seyyid Kutub

ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًا عَبْدًا مَّمْلُوكًا لَّا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَىْءٍ وَمَن رَّزَقْنَٰهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۖ هَلْ يَسْتَوُۥنَۚ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٧٥

Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şeye kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allah’ın’dır amma çokları bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, size bir misal verir: Başkasının malı olan ve hiç bir şeye gücü yetmeyen bir köle ile tarafımızdan güzel bir rızka nail olup gizli veya açık infak eden; hiç bir olur mu? Hamd, Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.

— İbni Kesir

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.

— Diyanet İşleri

Allah şöyle bir mesel irâd etdi: Hiç bir şey'e gücü yetmeyen memlûk bir kul, bir de (hür) bir zât ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızk nasıyb etmişizde o, bundan gizli ve aşikâr harcayıp duruyor. Bunlar hiç müsâvî olurlar mı? (Bütün) hamd Allahındır. Hayır, onların çoğu bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Allah, özgürlüğünden yoksun, hiçbir şey yapmaya gücü yetmeyen, bir köle ile kendisine bağışladığımız güzel nimetlerin bir bölümünü başkalarına veren kimseyi size örnek veriyor. Hiç bunlar bir olur mu? Allah'a hamdolsun ki, gerçek meydana çıktı. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

— Seyyid Kutub

وَضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًا رَّجُلَيْنِ أَحَدُهُمَآ أَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَىْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوْلَىٰهُ أَيْنَمَا يُوَجِّههُّ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۖ هَلْ يَسْتَوِى هُوَ وَمَن يَأْمُرُ بِٱلْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٧٦

Allah şunu da bir temsil getirdi: iki kişi birisi dilsiz, hiç bir şeye kudreti yok, efendisine sade bir ağırlık, ne tarafa gönderilse hiç bir hayre yaramaz, hiç bu, adâletle âmir olan ve doğru bir yolda giden kimseye müsavi olabilir mi?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; iki kişiyi de misal veriyor: Biri hiç bir şeye gücü yetmez bir dilsizdir ki, efendisine yüktür. Nereye gönderse bir hayır getirmez. Bununla; doğru yolda olup adaletle emreden bir olur mu hiç?

— İbni Kesir

Allah, (şöyle) iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür. Nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz. Bu, adaletle emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu?

— Diyanet İşleri

Allah (şu) iki kişiyi de misâl getirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiç bir şey beceremez ve o, efendisinin üstünde bir yükdür. O, bunu nereye gönderse hayır getirmez. Hiç bu, adaletle emreden, kendisi dosdoğru bir yol üzerinde bulunan kişi ile bir olur mu?

— Hasan Basri Çantay

Allah bir de şu iki adamı örnek verir: Adamlardan biri dilsizdir, hiçbirşey yapamaz efendisine yüktür, gönderildiği hiçbir yerden başarı ile dönmez. Şimdi bu adam hiç doğru yolda olan ve adalete uygun emirler veren bir kimse ile bir olur mu?

— Seyyid Kutub

وَلِلَّهِ غَيْبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۚ وَمَآ أَمْرُ ٱلسَّاعَةِ إِلَّا كَلَمْحِ ٱلْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ ﴿٧٧

Bütün Semavât-ü arzın gaybını bilmek de Allah’a mahsus, saat emri ise sâde lemhi basar gibi yâhud daha yakındır, şüphe yok ki Allah her şeye kadir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. Saat hadisesi ise ancak bir göz kırpma gibi veya daha yakındır. Şüphesiz ki Allah; her şeye Kadir'dir

— İbni Kesir

Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

— Diyanet İşleri

Göklerin ve yerin ğaybı (nı bilmek) Allaha mahsusdur. Saat (kıyamet) haadisesi de (başka değil) ancak göz kırpma gibidir. Yahud o, daha yakındır. Çünkü Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir.

— Hasan Basri Çantay

Göklere ve yere ilişkin bilinmezlerin bilgisi Allah'ın tekelindedir. Kıyamet olayı, yakınlığı bakımından bir göz kırpması gibidir ya da bundan bile daha yakındır. Hiç şüphesiz, Allah'ın gücü her şeye yeter.

— Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ أَخْرَجَكُم مِّنۢ بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔا وَجَعَلَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٨

Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizi, annelerinizin karnından Allah çıkardı. Hiç bir şey bilmezdiniz. Ve size kulaklar, gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz.

— İbni Kesir

Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.

— Diyanet İşleri

Allah sizi analarınızın karınlarından, kendiniz hiç bir şey bilmiyorken, çıkardı. Size, şükredesiniz diye kulaklar, gözler, gönüller verdi. Tâki şükredesiniz.

— Hasan Basri Çantay

Allah sizi, hiçbir şey bilmez halde, analarınızın karınlarından çıkardı, size kendisine şükredesiniz diye işitme duyusu, gözler ve kalpler verdi.

— Seyyid Kutub

أَلَمْ يَرَوْاْ إِلَى ٱلطَّيْرِ مُسَخَّرَٰتٍ فِى جَوِّ ٱلسَّمَآءِ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا ٱللَّهُۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٧٩

Görmediler mi baksalar a kuşlara cevvi Semâ’da müsahharlar iken onları Allah’dan başka tutan nedir? Elbette bunda iman edecek bir kavim için çok âyetler var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göğün boşluğunda; Allah'ın buyruğuna boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah'tan başka kimse tutmaz. İnanan bir kavim için muhakkak ki bunda ayetler vardır.

— İbni Kesir

Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

— Diyanet İşleri

Yerle gök arasında (Allaha) râm (ve) müsehhar ol (arak uçuş) an kuşları görmediler mi? Bunları (orada) Allahdan başkası tutmuyor. Bunda da îman edecek bir kavm için nice âyetler (ibretler) vardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar gök boşluğunda, süzülen kuşları görmüyorlar mı? Onları dengede tutan Allah'dan başkası değildir. Bu olayda mü'minler için birçok ibret dersleri vardır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR