بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٤٢

Onlar ki sabretmişlerdir ve hep Rab’lerine tevekkül kılarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar sabreden ve yalnız Rabblarına tevekkül edenlerdir.

— İbni Kesir

Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(O muhacirler hak yolunda) sabr-u sebat edenler ve ancak Rablerine güvenib dayanmakda olanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, sabrederler ve sırf Allah'a dayanırlar.

— Seyyid Kutub

وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُّوحِىٓ إِلَيْهِمْۚ فَسْـَٔلُوٓاْ أَهْلَ ٱلذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٤٣

Senden evvel de Resul olarak başka değil, ancak kendilerine vahy veriyor idiğimiz erler göndermişizdir, ehli zikre sorun bilmiyorsanız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.

— İbni Kesir

Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.

— Diyanet İşleri

Senden evvel kendilerine vahy eder olduğumuz erkeklerden başkasını biz peygamber göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir erbabına sorun.

— Hasan Basri Çantay

Senden önceki peygamberlerimiz de kendilerine vahiy indirdiğimiz birer insandı. Eğer bilmiyorsanız, daha önce kendilerine kitap verilenlere sorunuz.

— Seyyid Kutub

بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلزُّبُرِۗ وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٤٤

Beyyinelerle ve kitaplarla; sana da bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni nâsa anlatasın ve gerek ki tefekkür edeler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kitablar ve apaçık delillerle. Sana da insanlara indirileni açıklayasın diye bu zikri indirdik. Belki düşünürler.

— İbni Kesir

(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.

— Diyanet İşleri

(O peygamberler) apaçık bürhanlarla (mu'cizelerle) ve kitablarla (gönderildiler. Habîbim) biz sana da Kur'ânı indirdik. Tâki insanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve tâki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.

— Hasan Basri Çantay

O peygamberleri açık deliller ile ve kitaplar ile göndermiştik. Sana da, insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur'an'ı indirdik.

— Seyyid Kutub

أَفَأَمِنَ ٱلَّذِينَ مَكَرُواْ ٱلسَّيِّـَٔاتِ أَن يَخْسِفَ ٱللَّهُ بِهِمُ ٱلْأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ ٱلْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٤٥

Ya şimdi eman mı buldu o kimseler: o fenalıkları yapmak için hile kurup duranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden? veya hatır-u hayallerine gelmez cihetlerden kendilerine azâb gelivermesinden?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kötü işler düzenleyenler; Allah'ın kendilerini yere batırmasından, yahut haberleri yokken üzerlerine ansızın azab gelmesinden emin mi bulunuyorlar?

— İbni Kesir

Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden veya (ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden emin mi oldular?

— Diyanet İşleri

Fesâd plânları hazırlayanlar Allahın kendilerini yere batıracağına, yahud şuurlarının eremeyeceği cihetlerden kendilerine azâb gelib çatacağına karşı emîn mi oldu (lar) artık?

— Hasan Basri Çantay

Peygamber'e iğrenç tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden ya da beklemedikleri taraftan gelecek ilahi bir azaba uğramayacaklarından emin midirler?

— Seyyid Kutub

أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِى تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ ﴿٤٦

Veya dönüp dolaşırken kendileri yakalayıvermesinden, ki onlar âciz bırakacak değillerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut onlar dönüp dolaşırken kendilerini yakalamasından mı? Allah'ı aciz bırakacak değillerdir.

— İbni Kesir

Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah’ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Onlar, Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.

— Diyanet İşleri

Yahud onlar dönüb dolaşırlarken (Allahın) kendilerini yakalayıvermesinden (bir eman mı aldılar) ki onlar (hiç bir suretle Allâhı) aaciz bırakıcı değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Ya da ilahi azabın gezilerinden biri sırasında kendilerini yakalamayacağından emin midirler? Onların Allah'ın yapacağını engellemeleri sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَىٰ تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ ﴿٤٧

Yâhut da kendilerini korkuta korkuta, eksilte eksilte alıvermesinden? Demek ki Rabbimiz çok refetli çok merhametli.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut yok olmak endişesindeyken yakalamasından mı? Muhakkak ki Rabbın, Rauf'tur, Ramim'dir.

— İbni Kesir

Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler? Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.

— Diyanet İşleri

Yoksa onlar (Allahın) kendilerini tedricen azaltmak suretiyle cezalandıracağından (emniyyete mi girdiler)? Demek ki Rabbin hakıykat çok esirgeyici, çok merhamet edicidir.

— Hasan Basri Çantay

Ya da ilahi azabın korkulu bir bekleyiş halindelerken başlarına gelmeyeceğinden emin midirler? Hiç şüphesiz Rabbiniz, şefkatli ve merhametlidir.

— Seyyid Kutub

أَوَلَمْ يَرَوْاْ إِلَىٰ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ مِن شَىْءٍ يَتَفَيَّؤُاْ ظِلَٰلُهُۥ عَنِ ٱلْيَمِينِ وَٱلشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِّلَّهِ وَهُمْ دَٰخِرُونَ ﴿٤٨

Ya görmedilerde mi? Her hangi bir şeyden Allah’ın yarattığına bir baksalar a: gölgeleri sağ ve sollarında sürünerek Allah’a secdeler ederek döner dolaşır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın yarattığı şeylerin gölgelerinin sağa sola vurarak boyun eğip Allah'a secde ettiklerini görmüyorlar mı?

— İbni Kesir

Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir.

— Diyanet İşleri

Onlar Allahın yaratdığı her hangi bir şey'e (dikkatle) bakmadılar mı ki onların gölgeleri bile zelîl zelîl Allaha secdekâr olarak durmadan sağa sola dönüyor.

— Hasan Basri Çantay

Kâfirler, Allah'ın yarattığı her şeyin gölgesinin uzayıp kısalarak sağdan sola döndüğünü ve böylece O'na boyun eğerek secde ettiğini görmüyorlar mı?

— Seyyid Kutub

وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٤٩

Hem göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’a secde eder, gerek Dâbbe kısmından olsun ve gerek melâike, ve bunlar kibirlenmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler.

— İbni Kesir

Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler (boyun eğerler).

— Diyanet İşleri

Göklerde olan, yerde olan canlılar ve melekler, kendilerine hiçbir yüksünme gelmeyerek, Allaha secde eder (ler).

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar ve melekler, büyüklük taslamaksızın, Allah'a secde ederler.

— Seyyid Kutub

يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۩ ﴿٥٠

Fevklerinden Rab’lerinin mahafetini duyarlar ve her ne emr olunurlarsa yaparlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Üstlerinden, Rabblarından korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

— İbni Kesir

Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

— Diyanet İşleri

(Evet) kendilerine her suretle kaahir ve haakim olan Rablerinden korkarak (dâima Ona inkiyad ederler. Melekler de) ne emr olunurlarsa onu yaparlar.

— Hasan Basri Çantay

Çünkü onlar üstlerindeki Rabblerinden korkarlar ve kendilerine emredileni yaparlar.

— Seyyid Kutub

وَقَالَ ٱللَّهُ لَا تَتَّخِذُوٓاْ إِلَٰهَيْنِ ٱثْنَيْنِۖ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌۖ فَإِيَّٰىَ فَٱرْهَبُونِ ﴿٥١

Allah da buyurmuştur ki: iki ilâh tutmayın O ancak bir ilâhdır, onun için benden yalnız benden korkun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: İki ilah edinmeyin. O, ancak bir tek ilahtır. Yalnız Ben'den korkun.

— İbni Kesir

Allah, şöyle dedi: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek ilâhtır. O hâlde, yalnız benden korkun.”

— Diyanet İşleri

Allah: «İki Tanrı edinmeyin. O, ancak bir Tanrıdır. Onun için benden, yalınız benden korkun» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Allah «iki ilah edinmeyiniz, o tek bir ilahtır, yalnız benden korkunuz» dedi.

— Seyyid Kutub

وَلَهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَلَهُ ٱلدِّينُ وَاصِبًاۚ أَفَغَيْرَ ٱللَّهِ تَتَّقُونَ ﴿٥٢

Hem göklerde yerde ne varsa onun, din de daima onundur, öyle iken siz Allah’ın gayrisinden mi korkuyorsunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Din de sürekli olarak O'nundur. Yoksa Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz?

— İbni Kesir

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. Öyle iken siz Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?

— Diyanet İşleri

Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) Onundur. Tâat de dâima Onadır. Böyle iken haalâ Allahdan başkasından mı korkuyorsunuz?

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İtaat mercii sürekli olarak hep O'dur. Siz Allah'dan başkasından mı korkuyorsunuz?

— Seyyid Kutub

AYARLAR