بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ ٱللَّهِ لَا تُحْصُوهَآۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٨

Allahın ni'metini birer birer saysanız (bu, ne mümkin? Onu) icmal suretiyle bile sayamazsınız. Şeksiz şübhesiz Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

وَٱللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿١٩

Allah, neyi gizler, neyi açıklarsanız bilir.

— Hasan Basri Çantay

وَٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ ﴿٢٠

Halbuki Allahı bırakıb da çağırdıkları (tapdıkları nesneler) hiç bir şey yaratmazlar. Onların kendileri yaratılıb duruyorlar.

— Hasan Basri Çantay

أَمْوَٰتٌ غَيْرُ أَحْيَآءٍۖ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿٢١

(Onlar) diriler değil, ölülerdir. Ne zaman dirileceklerine şuurları da yokdur.

— Hasan Basri Çantay

إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌۚ فَٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ ﴿٢٢

Sizin Tanrınız bir tek Tanrıdır. Âhirete inanmazların kalbleri (bunu) inkâr edicidir. Onlar büyüksenen (kimse) lerdir.

— Hasan Basri Çantay

لَا جَرَمَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلْمُسْتَكْبِرِينَ ﴿٢٣

Şübhe yok ki Allah onların gizleyecekleri şeyleri de, açıklayacakları şeyleri de bilir. Hakıykat O, büyüksenenleri sevmez.

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُوٓاْ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٢٤

Onlara: «Size Rabbiniz ne indirdi?» denildiği zaman «evvelkilerin masallarını» dediler.

— Hasan Basri Çantay

لِيَحْمِلُوٓاْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِۙ وَمِنْ أَوْزَارِ ٱلَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍۗ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ ﴿٢٥

(Böyle söylemeleri ancak şu akıbete uğrayacakları içindir:) Çünkü onlar kıyamet gününde kendilerinin günâh yüklerini kamilen taşıdıktan başka sapdırdıkları bilgisiz kimselerin veballerinden bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat et ki onların sırtlayacakları bu yükler ne kötüdür!

— Hasan Basri Çantay

قَدْ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى ٱللَّهُ بُنْيَٰنَهُم مِّنَ ٱلْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ ٱلسَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَىٰهُمُ ٱلْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٦

Kendilerinden öncekiler de (tıbkı müşrikler gibi peygamberleri aleyhine) faasid pilânlar kurmuşlardır. Nihayet Allah, onların binalarını tâ temellerinden (yıkmayı) diledi de üstlerindeki tavan tepelerine göçdü (onları helak etdi). Hem bu azâb onlara şuurlarının eremeyeceği tarafdan gelmişdir.

— Hasan Basri Çantay

ثُمَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآءِىَ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تُشَٰٓقُّونَ فِيهِمْۚ قَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْعِلْمَ إِنَّ ٱلْخِزْىَ ٱلْيَوْمَ وَٱلسُّوٓءَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٧

Sonra kıyamet gününde de (Allah) onları rüsvay edecek ve diyecek ki: «Hani sizin, uğurlarında (mü'minlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede»?! Kendilerine ilim verilen (mü'min) ler: «Bu gün, (dediler), hakıykat rüsvaylık, zillet ve azâb kâfirlerin üstündedir».

— Hasan Basri Çantay

ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِىٓ أَنفُسِهِمْۖ فَأَلْقَوُاْ ٱلسَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوٓءٍۭۚ بَلَىٰٓ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۢ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨

Melekler, kendilerine (küfürleri sebebiyle) zulmedenlerin canlarını alacakları Zaman onlar: «Biz hiç bir fenalık yapmazdık» (diye diye) teslîm (oldular). Hayır, Allah sizin neler işler olduğunuzu muhakkak ki çok iyi bilendir.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR