بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
مَّا تَسۡبِقُ مِنۡ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسۡتَـٔۡخِرُونَ ٥
Hiç bir ümmet ecelini ne sebkeder nede geriletebilirler.
Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve ne de yaşama süresini aşabilir.
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
وَقَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِي نُزِّلَ عَلَيۡهِ ٱلذِّكۡرُ إِنَّكَ لَمَجۡنُونٞ ٦
Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler : mutlaka sen mecnunsun!
Müşrikler dediler ki; «Ey kendisine Kur'an inen adam, sen kesinlikle delinin birisin.»
Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”
لَّوۡمَا تَأۡتِينَا بِٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٧
Getirsene o melâikeyi sadıklardan isen!
Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gelseydin ya.
“Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
مَا نُنَزِّلُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَمَا كَانُوٓاْ إِذٗا مُّنظَرِينَ ٨
Biz o melâikeyi ancak hakk ile indiririz ve o vakit onlara göz açtırılmaz.
Oysa biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz.»
Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا ٱلذِّكۡرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ ٩
Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz.
Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ فِي شِيَعِ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٠
Celâlim Hakk’ı için senden önce evvelkilerin şîaları içinde de Resuller gönderdik.
Ey Muhammed, biz senden önce de eskiden yaşamış çeşitli milletlere peygamberler göndermiştik.
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
وَمَا يَأۡتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ ١١
Ve onlara hiç bir Resul gelmiyordu ki onunla istihza eder olmasınlar.
Bu milletler, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya almışlardır.
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
كَذَٰلِكَ نَسۡلُكُهُۥ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ١٢
Biz ona mücrimlerin kalblerinde böyle bir sülûk veririz.
Biz böylece peygamberleri alaya alma huyunu günahkârların kalplerine aşılarız.
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ وَقَدۡ خَلَتۡ سُنَّةُ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٣
Ona iman etmezler, halbuki önlerinde evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Onlar Kur'an'a inanmazlar. Oysa daha önceki yoldaşları hakkında ilahi kanun işlemişti.
Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.
وَلَوۡ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِم بَابٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّواْ فِيهِ يَعۡرُجُونَ ١٤
Üzerlerine Semâ’dan bir kapı açsak da orada urûc ediyor olsalar, diyeceklerdi ki her halde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyüye tutulmuş bir kavmiz.
Eğer onlara bir kapı açsak da göğe çıkmaya koyulsalar.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
لَقَالُوٓاْ إِنَّمَا سُكِّرَتۡ أَبۡصَٰرُنَا بَلۡ نَحۡنُ قَوۡمٞ مَّسۡحُورُونَ ١٥
Üzerlerine Semâ’dan bir kapı açsak da orada urûc ediyor olsalar, diyeceklerdi ki her halde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyüye tutulmuş bir kavmiz.
«Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı,» derler.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.