بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ سَوۡفَ أَسۡتَغۡفِرُ لَكُمۡ رَبِّيٓۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٩٨
Sizin için, dedi: Rabbim’e sonra istiğfar edeceğim hakikat bu: Gafur O, Rahim O.
Dedi ki: Sizin için ilerde Rabbımdan mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O'dur O, Gafur, Rahim.
Yakub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
(Ya'kub): «Sizin için Rabbime sonra istiğfar ederim. Hakıykat şudur ki O, çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir» dedi.
Hz. Yakub, oğullarına; «Sizin için daha sonra af dileyeceğim. Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir» dedi.
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَبَوَيۡهِ وَقَالَ ٱدۡخُلُواْ مِصۡرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ ٩٩
Vakta ki Yusuf’un yanına vardılar, ebeveynini kucakladı, yanına aldı ve buyurun, dedi: Mısır’a inşAllah emn-ü istirahatle girin.
Onlar Yusuf'un yanına girdiklerinde; o anasını, babasını bağrına bastı ve: Allah'ın isteği ile Mısır'a emin olarak girin, dedi.
(Mısır’a gidip) Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve “Allah’ın iradesi ile güven içinde Mısır’a girin” dedi.
Sonra vaktaki onlar (Yuusufun) nezdine girdiler. O, babasını ve anasını kucakladı (yanına aldı) ve: «Allahın iradesiyle,hepiniz emin emin Mısır (şehrine) girin» dedi.
Hz. Yakub ailesi, Hz. Yusuf'un yanına vardığında O, ana babasını bağrına bastı ve «Allah'ın izni ile Mısır'a güven içinde giriniz» dedi.
وَرَفَعَ أَبَوَيۡهِ عَلَى ٱلۡعَرۡشِ وَخَرُّواْ لَهُۥ سُجَّدٗاۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأۡوِيلُ رُءۡيَٰيَ مِن قَبۡلُ قَدۡ جَعَلَهَا رَبِّي حَقّٗاۖ وَقَدۡ أَحۡسَنَ بِيٓ إِذۡ أَخۡرَجَنِي مِنَ ٱلسِّجۡنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلۡبَدۡوِ مِنۢ بَعۡدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيۡطَٰنُ بَيۡنِي وَبَيۡنَ إِخۡوَتِيٓۚ إِنَّ رَبِّي لَطِيفٞ لِّمَا يَشَآءُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ ١٠٠
Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki rüyamın tevili bu, hakikatten Rabbim, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve size badiyeden getirdi, şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat Rabbim meşiyyetinde lâtif, hakikat bu, O, öyle Alîm, öyle Hakîm.
Ana-babasını tahtın üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Babacığım; işte bu; vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbım, onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de; şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbım, dilediğine lütufkardır. Muhakkak ki O'dur O, Hakim, Alim.
Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıb oturtdu. Hepsi onun için (ona kavuşdukları için) secdeye kapandılar. (Yuusuf) dedi ki: Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm rü'yânın tehakkukudur. Gerçek, Rabbim onu doğru çıkardı. Bana iyilik etdi. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir. Hakkıyle bilen, tam hikmet saahibi olan Odur».
Ana babasını makam koltuğuna oturttu, bu arada hep birlikte önünde secdeye kapandılar. Bunun üzerine Hz. Yusuf, babasına dedi ki; «Babacığım, bu olay, bir zamanlar gördüğüm rüyanın somut yorumudur, Rabbim o rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca beni hapisten çıkararak ve şeytanın kışkırtması sonucunda kardeşlerimle aramın açılmasından sonra sizleri çöl ortasından kaldırıp yanıma getirerek bana lütufta bulundu. Hiç kuşkusuz Rabbim dilediklerine karşı lütufkâr davranır. O her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır.»
۞ رَبِّ قَدۡ ءَاتَيۡتَنِي مِنَ ٱلۡمُلۡكِ وَعَلَّمۡتَنِي مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ فَاطِرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ أَنتَ وَلِيِّۦ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ تَوَفَّنِي مُسۡلِمٗا وَأَلۡحِقۡنِي بِٱلصَّٰلِحِينَ ١٠١
Ya Rab, Sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana ehadisin tevilinden bir ilim öğretdin, gökleri, yeri yaradan Rabbim! Benim dünya ve âhirette veliym Sensin beni müslim olarak al ve beni salihîne ilhak buyur.
Rabbım; bana Sen mülk verdin ve sözlerin te'vilini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı; Sen, dünyada da, ahirette de benim velimsin. Müslüman olarak canımı al. Ve beni salihlere kat.
Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”
«Ya Rab, Sen bana mülk (-ü saltanat) verdin ve sözlerin te'vîlini öğretdin. Ey gökleri ve yeri yaratan, sen, dünyâda da, âhiretde de benim yârimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni saalihler (zümresin) e kat».
Rabbim, sen bana egemenlikten pay verdin, beni olayları (ya da rüyaları) yorumlamaya ilişkin bazı bilgiler ile donattın. Ey göklerin ve yerin yaradanı! Gerek dünyada, gerek ahirette tek dayanağım sensin; canımı müslüman olarak al ve beni iyi kulların arasına kat.»
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهِ إِلَيۡكَۖ وَمَا كُنتَ لَدَيۡهِمۡ إِذۡ أَجۡمَعُوٓاْ أَمۡرَهُمۡ وَهُمۡ يَمۡكُرُونَ ١٠٢
Bu işte, gayb haberlerinden, sana onu vahy ile bildiriyoruz, yoksa onlar işlerine karar verip mekir yaparlarken sen yanlarında değildin.
Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onlar, elbirliği edip düzen kurdukları zaman; sen, orada değildin.
İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.
(Habîbim), bu (kıssa), sana vahy edegeldiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) onlar hıyle yaparak işleyecekleri işi kararlaşdırdıkları zaman sen yanlarında değildin.
Ey Muhammed! Bu anlatılanlar, gayba ilişkin haberlerdir, onları sana vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa Hz. Yakub'un oğulları, biraraya gelerek kardeşlerinin tuzak kurmayı kararlaştırdıkları sırada sen yanlarında değildin.
وَمَآ أَكۡثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوۡ حَرَصۡتَ بِمُؤۡمِنِينَ ١٠٣
Ve insanların ekserisi sen ne kadar hırslansan mü'min değildirler.
Sen, ne kadar hırs göstersen de; yine insanların çoğu, inanmazlar.
Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.
Sen ne kadar hırs göstersen yine insanların çoğu îman ediciler değildir.
Sen insanların iman etmesini ne kadar ısrarla istersen iste, onların çoğu iman etmeyecektir.
وَمَا تَسۡـَٔلُهُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرٞ لِّلۡعَٰلَمِينَ ١٠٤
Buna karşı onlardan bir ecir de istemiyorsun, o ancak bütün âlemîne ilâhî bir tezkirdir.
Halbuki sen, buna karşı onlardan hiç bir ücret de istemiyorsun. O, alemler içn bir öğütten başka bir şey değildir.
Hâlbuki sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an) âlemler içinde ancak bir öğüttür.
Halbuki sen buna (bu tebliğaata) karşı onlardan hiç bir ücret de istemiyorsun. O (Kur'an) âlemlere nasıyhatden başka bir şey değildir.
Oysa sen bu çabana karşılık onlardan herhangi bir ücret istemiyorsun. Kur'an, tüm insanlara seslenen bir hatırlatmadır sadece.
وَكَأَيِّن مِّنۡ ءَايَةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يَمُرُّونَ عَلَيۡهَا وَهُمۡ عَنۡهَا مُعۡرِضُونَ ١٠٥
Bununla beraber göklerde yerde ne kadar âyet var ki üzerine uğrarlar onlardan yüz çevirir geçerler.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki; yüzlerini çevirerek onları görüp geçerler.
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.
Göklerde ve yerde (Allahın varlığını, birliğini ve kemâl-i kudretini isbat eden) nice âyetler (nişaneler) vardır ki (insanlar) bunlardan yüz çevirici olarak, üstüne basar geçerler.
Göklerde ve yerde nice ayetler, nice ibret içerikli belgeler vardır, yanlarından geçtikleri halde onları umursamazlar.
وَمَا يُؤۡمِنُ أَكۡثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشۡرِكُونَ ١٠٦
Onların ekserisi Allah’a şirk koşmaksızın iman etmez.
Onların çoğu; Allah'a iman etmezler, ille de şirk koşanlardır onlar.
Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.
Onların çoğu Allaha îman etmez, ille Allaha ortak katanlardır onlar.
Onların çoğu, Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazlar.
أَفَأَمِنُوٓاْ أَن تَأۡتِيَهُمۡ غَٰشِيَةٞ مِّنۡ عَذَابِ ٱللَّهِ أَوۡ تَأۡتِيَهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ١٠٧
Ya artık Allah’ın azâbından umumunu saracak bir beliyye gelivermesinden veya şuurları yokken kendilerine ansızın saatin gelivermesinden emandamıdırlar ?
Allah tarafından onları kuşatacak bir azabın kendilerine gelip çatmasından veya farkında olmadan kıyamet saatinin ansızın gelmesinden emin midirler?
Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?
Onlar (aammeyi) kaplayacak bir azâb-ı ilâhînin kendilerine gelib çatmasına, yahud kendileri farkında olmayarak onlara ansızın kıyamet kopub gelmesine (karşı) kendilerini emîn mi gördüler?
Acaba onlar, hepsini birlikte çarpacak, yaygın bir ilahi azaba uğramayacaklarından ya da hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın kıyametin başlarına kopmayacağından emin midirler?
قُلۡ هَٰذِهِۦ سَبِيلِيٓ أَدۡعُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا۠ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِيۖ وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ١٠٨
De ki: işte benim meslekim bu, basıret üzere Allah’a’da davet ederim ben ve banan tabi olanlar, ve Allah’ı tesbih ile tenzih eylerim ve ben müşriklerden değilim.
De ki: Benim yolum işte budur. Allah'a basiretle davet ediyorum, ben de bana uyanlar da, Allah'ı tenzih ederiz. Ben, asla müşriklerden değilim.
De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
De ki (Habîbim:) «işte bu, benim yolumdur. Ben (insanları) Allaha (körü körüne değil) bir basıyret üzere da'vet ediyorum. Ben de, bana tâbi olanlar da (böyleyiz). Allahı (ortaklardan) tenzîh ederim. Ben müşriklerden değilim».
Ey Muhammed, de ki; «İşte benim yolum budur, ben inandırıcı kanıtlar göstererek insanları Allah'a çağırırım. Bana uyanlar da öyle yaparlar. Allah'ı her türlü noksanlıktan uzak tutarım. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim.»