بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَلَمَّآ أَن جَآءَ ٱلْبَشِيرُ أَلْقَىٰهُ عَلَىٰ وَجْهِهِۦ فَٱرْتَدَّ بَصِيرًاۖ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّىٓ أَعْلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٩٦

Fakat vaktâ ki hakikaten müjdeci geldi gömleği yüzüne bıraktı gözü açılıverdi, ben size, dedi: Allah’dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim demedim mi ?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat müjdeci gelip de onu yüzüne sürünce; derhal gördü ve dedi ki: Ben, size Allah katından sizin bilmeyeceğinizi biliyorum, dememiş miydim?

— İbni Kesir

Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakub, “Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi.

— Diyanet İşleri

Fakat müjdeci gelib de onu (Ya'kubun) yüzüne koyduğu, o da derhal (yeni başdan) görür bir haale geldiği zaman dedi ki: «Ben size bilmeyeceğiniz şeyleri Allahdan muhakkak biliyorum demedim mi»?

— Hasan Basri Çantay

Hz. Yakub'un müjdeli haberi taşıyan oğlu gelip de gömleği babasının yüzüne sürünce, gözleri açılıverdi ve oğullarına «ben size Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum demedim mi?» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا ٱسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَآ إِنَّا كُنَّا خَٰطِـِٔينَ ﴿٩٧

Dediler, ey bizim şefakatli pederimiz, bizim için günahlarımızı istiğfar ediver, bizler hakikaten büyük günah işlemiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Ey babamız; bizim için mağfiret dile, biz gerçekten suçlular idik.

— İbni Kesir

Oğulları, “Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler.

— Diyanet İşleri

(Mısırdan gelen evlâdları) dediler: «Ey pederimiz, bizim için (günâhlarımıza) istiğfar ediver. Biz hakıykaten suçlular idik».

— Hasan Basri Çantay

Oğulları; «Ey babamız! Bizim adımıza Allah'tan günahlarımızı affetmesini dile, biz kesinlikle suçluyuz» dediler.

— Seyyid Kutub

قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّىٓۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٩٨

Sizin için, dedi: Rabbim’e sonra istiğfar edeceğim hakikat bu: Gafur O, Rahim O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Sizin için ilerde Rabbımdan mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O'dur O, Gafur, Rahim.

— İbni Kesir

Yakub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.

— Diyanet İşleri

(Ya'kub): «Sizin için Rabbime sonra istiğfar ederim. Hakıykat şudur ki O, çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Hz. Yakub, oğullarına; «Sizin için daha sonra af dileyeceğim. Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir» dedi.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ٱدْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ ﴿٩٩

Vakta ki Yusuf’un yanına vardılar, ebeveynini kucakladı, yanına aldı ve buyurun, dedi: Mısır’a inşAllah emn-ü istirahatle girin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar Yusuf'un yanına girdiklerinde; o anasını, babasını bağrına bastı ve: Allah'ın isteği ile Mısır'a emin olarak girin, dedi.

— İbni Kesir

(Mısır’a gidip) Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve “Allah’ın iradesi ile güven içinde Mısır’a girin” dedi.

— Diyanet İşleri

Sonra vaktaki onlar (Yuusufun) nezdine girdiler. O, babasını ve anasını kucakladı (yanına aldı) ve: «Allahın iradesiyle,hepiniz emin emin Mısır (şehrine) girin» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Hz. Yakub ailesi, Hz. Yusuf'un yanına vardığında O, ana babasını bağrına bastı ve «Allah'ın izni ile Mısır'a güven içinde giriniz» dedi.

— Seyyid Kutub

وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى ٱلْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُۥ سُجَّدًاۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُءْيَٰىَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّى حَقًّاۖ وَقَدْ أَحْسَنَ بِىٓ إِذْ أَخْرَجَنِى مِنَ ٱلسِّجْنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلْبَدْوِ مِنۢ بَعْدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيْطَٰنُ بَيْنِى وَبَيْنَ إِخْوَتِىٓۚ إِنَّ رَبِّى لَطِيفٌ لِّمَا يَشَآءُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ ﴿١٠٠

Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki rüyamın tevili bu, hakikatten Rabbim, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve size badiyeden getirdi, şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat Rabbim meşiyyetinde lâtif, hakikat bu, O, öyle Alîm, öyle Hakîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ana-babasını tahtın üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Babacığım; işte bu; vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbım, onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de; şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbım, dilediğine lütufkardır. Muhakkak ki O'dur O, Hakim, Alim.

— İbni Kesir

Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

— Diyanet İşleri

Babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıb oturtdu. Hepsi onun için (ona kavuşdukları için) secdeye kapandılar. (Yuusuf) dedi ki: Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm rü'yânın tehakkukudur. Gerçek, Rabbim onu doğru çıkardı. Bana iyilik etdi. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir. Hakkıyle bilen, tam hikmet saahibi olan Odur».

— Hasan Basri Çantay

Ana babasını makam koltuğuna oturttu, bu arada hep birlikte önünde secdeye kapandılar. Bunun üzerine Hz. Yusuf, babasına dedi ki; «Babacığım, bu olay, bir zamanlar gördüğüm rüyanın somut yorumudur, Rabbim o rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca beni hapisten çıkararak ve şeytanın kışkırtması sonucunda kardeşlerimle aramın açılmasından sonra sizleri çöl ortasından kaldırıp yanıma getirerek bana lütufta bulundu. Hiç kuşkusuz Rabbim dilediklerine karşı lütufkâr davranır. O her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır.»

— Seyyid Kutub

رَبِّ قَدْ ءَاتَيْتَنِى مِنَ ٱلْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِى مِن تَأْوِيلِ ٱلْأَحَادِيثِۚ فَاطِرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ أَنتَ وَلِىِّۦ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِۖ تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٠١

Ya Rab, sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana elhadisin tevilinden bir ilim öğretdin, Gökleri, yeri yaradan Rabbim! : Benim dünya ve âhirette veliym sensin beni müslim olarak al ve beni salihîne ilhak buyur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbım; bana Sen mülk verdin ve sözlerin te'vilini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı; Sen, dünyada da, ahirette de benim velimsin. Müslüman olarak canımı al. Ve beni salihlere kat.

— İbni Kesir

Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”

— Diyanet İşleri

«Ya Rab, Sen bana mülk (-ü saltanat) verdin ve sözlerin te'vîlini öğretdin. Ey gökleri ve yeri yaratan, sen, dünyâda da, âhiretde de benim yârimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni saalihler (zümresin) e kat».

— Hasan Basri Çantay

Rabbim, sen bana egemenlikten pay verdin, beni olayları (ya da rüyaları) yorumlamaya ilişkin bazı bilgiler ile donattın. Ey göklerin ve yerin yaradanı! Gerek dünyada, gerek ahirette tek dayanağım sensin; canımı müslüman olarak al ve beni iyi kulların arasına kat.»

— Seyyid Kutub

ذَٰلِكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَۖ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوٓاْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ ﴿١٠٢

Bu işte, gayb haberlerinden, sana onu vahy ile bildiriyoruz, yoksa onlar işlerine karar verip mekir yaparlarken sen yanlarında değildin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onlar, elbirliği edip düzen kurdukları zaman; sen, orada değildin.

— İbni Kesir

İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.

— Diyanet İşleri

(Habîbim), bu (kıssa), sana vahy edegeldiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) onlar hıyle yaparak işleyecekleri işi kararlaşdırdıkları zaman sen yanlarında değildin.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Bu anlatılanlar, gayba ilişkin haberlerdir, onları sana vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa Hz. Yakub'un oğulları, biraraya gelerek kardeşlerinin tuzak kurmayı kararlaştırdıkları sırada sen yanlarında değildin.

— Seyyid Kutub

وَمَآ أَكْثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ ﴿١٠٣

Ve insanların ekserisi sen ne kadar hırslansan mü'min değildirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, ne kadar hırs göstersen de; yine insanların çoğu, inanmazlar.

— İbni Kesir

Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.

— Diyanet İşleri

Sen ne kadar hırs göstersen yine insanların çoğu îman ediciler değildir.

— Hasan Basri Çantay

Sen insanların iman etmesini ne kadar ısrarla istersen iste, onların çoğu iman etmeyecektir.

— Seyyid Kutub

وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿١٠٤

Buna karşı onlardan bir ecir de istemiyorsun, o ancak bütün âlemîne ilâhî bir tezkirdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki sen, buna karşı onlardan hiç bir ücret de istemiyorsun. O, alemler içn bir öğütten başka bir şey değildir.

— İbni Kesir

Hâlbuki sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an) âlemler içinde ancak bir öğüttür.

— Diyanet İşleri

Halbuki sen buna (bu tebliğaata) karşı onlardan hiç bir ücret de istemiyorsun. O (Kur'an) âlemlere nasıyhatden başka bir şey değildir.

— Hasan Basri Çantay

Oysa sen bu çabana karşılık onlardan herhangi bir ücret istemiyorsun. Kur'an, tüm insanlara seslenen bir hatırlatmadır sadece.

— Seyyid Kutub

وَكَأَيِّن مِّنْ ءَايَةٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ ﴿١٠٥

Bununla beraber göklerde yerde ne kadar âyet var ki üzerine uğrarlar onlardan yüz çevirir geçerler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki; yüzlerini çevirerek onları görüp geçerler.

— İbni Kesir

Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.

— Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde (Allahın varlığını, birliğini ve kemâl-i kudretini isbat eden) nice âyetler (nişaneler) vardır ki (insanlar) bunlardan yüz çevirici olarak, üstüne basar geçerler.

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yerde nice ayetler, nice ibret içerikli belgeler vardır, yanlarından geçtikleri halde onları umursamazlar.

— Seyyid Kutub

وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشْرِكُونَ ﴿١٠٦

Onların ekserisi Allah’a şirk koşmaksızın iman etmez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların çoğu; Allah'a iman etmezler, ille de şirk koşanlardır onlar.

— İbni Kesir

Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.

— Diyanet İşleri

Onların çoğu Allaha îman etmez, ille Allaha ortak katanlardır onlar.

— Hasan Basri Çantay

Onların çoğu, Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR