بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَيَٰقَوْمِ أَوْفُواْ ٱلْمِكْيَالَ وَٱلْمِيزَانَ بِٱلْقِسْطِۖ وَلَا تَبْخَسُواْ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْاْ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٨٥

Ey kavmim kileyi, teraziyi dengi dengine tam tutun ve nasın eşyasına densizlik etmeyin ve Yer yüzünde müfsidlik ederek fenalık yapmayın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey kavmim; ölçüyü ve tartıyı yerine getirin. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

— İbni Kesir

“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim ölçekde ve tartıda adaleti yerine getirin. Nâsin eşyasını (mallarını, hakkını) eksiltmeyin. Yer yüzünde fesadcılar olarak fenalık yapmayın».

— Hasan Basri Çantay

«Ey soydaşlarım, bir şey ölçer ya da tartarken adalete uyarak ölçüyü ve tartıyı tam tutunuz. Halkın mallarına düşük değer biçmeyiniz. Yeryüzünde kargaşa çıkarıp dirliği bozmayınız.

— Seyyid Kutub

بَقِيَّتُ ٱللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَۚ وَمَآ أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ ﴿٨٦

Allah’ın halâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır, eğer mü'min iseniz, mamaafih ben sizin üzerinizde gözcü değilim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İman ediyorsanız; Allah'ın geri bıraktığı sizin için daha hayırlıdır. Sonra ben, sizin üzerinizde bir koruyucu da değilim.

— İbni Kesir

“Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”

— Diyanet İşleri

«Eğer mü'min kimseler iseniz Allah'ın (halâlınden) bırakdığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. (Bununla beraber) ben sizin üzerinizde bir bekçi de değilim».

— Hasan Basri Çantay

Eğer mü'min kimseler iseniz, Allah'ın size bıraktığı pay, hakkınızda daha hayırlıdır. Ben sizi gözetlemekle, korumakla görevli değilim.»

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰشُعَيْبُ أَصَلَوٰتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ ءَابَآؤُنَآ أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِىٓ أَمْوَٰلِنَا مَا نَشَٰٓؤُاْۖ إِنَّكَ لَأَنتَ ٱلْحَلِيمُ ٱلرَّشِيدُ ﴿٨٧

Ya Şuayb, dediler: atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamızı sana namazını emrediyor? Her halde sen, çok uslu akıllısın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Ey Şuayb; senin namazın mı bize babalarımızın taptıklarını ve mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmamızı men'ediyor? Sen, doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin.

— İbni Kesir

Dediler ki: “Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.”

— Diyanet İşleri

Dediler ki: «Ey Şuayb, atalarımızın tapdığı şeylerden, yahud mallarımızdan ne dilersek onu yapmamızdan vaz geçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen, muhakkak ki sen (biliyoruz) yumuşak huylu, aklı başında (bir adam) sın».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşları dedi ki; «Ey Şuayb, atalarımızın taptıkları ilahlara tapmayı bırakmamızı ve mallarımız konusunda dilediğimiz tasarrufları yapmaktan kaçınmamızı emreden, empoze eden faktör, şu kıldığın namaz mıdır? Aslında sen yumuşak huylu, uslu ve aklı başında bir adamsın.»

— Seyyid Kutub

قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَءَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّى وَرَزَقَنِى مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًاۚ وَمَآ أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَآ أَنْهَىٰكُمْ عَنْهُۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا ٱلْإِصْلَٰحَ مَا ٱسْتَطَعْتُۚ وَمَا تَوْفِيقِىٓ إِلَّا بِٱللَّهِۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ ﴿٨٨

Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben Rabbim’den bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve O kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakiyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Ey kavmim; ben Rabbımdan apaçık bir delil üzere iken O, bana kendisinden güzel bir rızık ihsan etmişse; ne dersiniz? Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar islah etmekten başka bir isteğim yoktur. Başarım; ancak Allah'tadır. O'na tevekkül ettim ve O'na yöneliyorum.

— İbni Kesir

Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!. Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim, dedi, ya ben Rabbimden (gelen) apaçık bir bürhanın üzerinde isem ve O, bana kendisinden güzel bir rızk ihsan etmiş ise? (Buna) ne dersiniz? Size etdiğim yasağa rağmen, kendim size muhaalefet etmek istemiyorum ki. Ben gücümün yetdiği kadar ıslahdan başka bir şey arzu etmem. Benim muvaffakıyyetim ancak Allahın yardımıyledir. Ben yalınız Ona güvenib dayandım ve yalınız Ona dönerim».

— Hasan Basri Çantay

Şuayb dedi ki; «Soydaşlarım, baksanıza, ya ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam ve O bana kendi rahmetinin sonucu olarak temiz bir geçim kaynağı vermiş ise? Yasakladığım hareketleri kendim yaparak size ters düşmek istemiyorum. Tek isteğim, gücümün yettiği oranda bozuklukları düzeltmektir. Başarım Allah'ın yardımına bağlıdır. Yalnız O'na dayanıyor ve sadece O'na yöneliyorum.»

— Seyyid Kutub

وَيَٰقَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِىٓ أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَآ أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَٰلِحٍۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ ﴿٨٩

Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi Nuh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir musîbete giriftâr etmesin, Lût kavmi de sizden uzak değildir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey kavmim; bana karşı gelmeniz; Nuh kavminin, Hud kavminin, Salih kavminin başına gelen felaketin benzerini, sakın başınıza getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak değildir.

— İbni Kesir

“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim, bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin, ya Hûd kavminin, yahud Saalih kavminin başlarına gelenler gibi size bir musîybet yüklemesin. Lût kavmi de sizden uzak değil».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşlarım, içinizdeki bana ters düşme, zıt çıkma tutkusu, Nuh'un, Hud'un ya da Salih'in soydaşlarının başına gelen felâketler gibi bir felâketin sizin de başınıza gelmesine sakın yolaçmasın. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil.

— Seyyid Kutub

وَٱسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيْهِۚ إِنَّ رَبِّى رَحِيمٌ وَدُودٌ ﴿٩٠

Rabbinize istiğfar edin sonra ona tevbe ile rücu edin, şüphe yok ki Rabbim Rahimdir, veduddur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra da tevbe edin O'na. Doğrusu benim Rabbım, Rahim'dir, Vedud'dur.

— İbni Kesir

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”

— Diyanet İşleri

«Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra Ona tevbe ile rücû edin. Çünkü Rabbim çok esirgeyendir, (mü'minleri) çok sevendir».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşlarım, Rabbinizden af dileyiniz, sonra O'na yöneliniz. Hiç şüphesiz Rabbim kullarına karşı merhametlidir, sevecendir.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَىٰكَ فِينَا ضَعِيفًاۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَٰكَۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ ﴿٩١

Ya Şuayb! dediler: biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zaıyf buluyoruz, eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recmederdik, senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yok.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Ey Şuayb; söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve seni aramızda cidden zayıf görüyoruz. Taraftarların olmasaydı, seni taşlardık. Esasen sen, bizim yanımızda şerefli kimse de değilsin.

— İbni Kesir

Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”

— Diyanet İşleri

Dediler ki: «Ey Şuayb, biz senin söylemekde olduğundan bir çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni de içimizden cidden zaîf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı muhakkak ki seni taşla öldürürdük. Sen bizden üstün bir şeref saahibi değilsin ki...»

— Hasan Basri Çantay

Medyenoğulları dediler ki; «Ey Şuayb, söylediklerinin çoğundan hiçbir şey anlamıyoruz. Seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı, seni taşa tutarak öldürürdük. Sen bizim gözümüzde saygın ve dokunulmaz bir kişi değilsin.

— Seyyid Kutub

قَالَ يَٰقَوْمِ أَرَهْطِىٓ أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَٱتَّخَذْتُمُوهُ وَرَآءَكُمْ ظِهْرِيًّاۖ إِنَّ رَبِّى بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ ﴿٩٢

Ey kavmim! Dedi: benim taallûkatım size Allah’dan daha mı Aziz ki onu arkanıza atıp unuttunuz, haberiniz olsun ki Rabbim bütün amellerinizi muhıttır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Ey kavmim; benim taraftarlarım size göre Allah'tan daha mı üstün ki O'na sırt çevirdiniz? Doğrusu Rabbım, sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.

— İbni Kesir

Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.”

— Diyanet İşleri

(Şuayb): «Ey kavmim, dedi, size göre benim kabilem mi Allahdan daha şereflidir ki Onu (tutub) arkanıza atılmış (değersiz) bir şey edindiniz? Benim Rabbim (in ilmi) şübhesiz ne yaparsanız (hepsini) çepçevre kuşatıcıdır».

— Hasan Basri Çantay

Ey soydaşlarım, aşiretim sizin gözünüzde Allah'dan daha mı üstün, daha mı önemlidir ki, O'na sırt döndünüz, O'nu yabana attınız? Hiç kuşkusuz, yaptığınız her hareket Rabbimin bilgisinin kapsamı içindedir.

— Seyyid Kutub

وَيَٰقَوْمِ ٱعْمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّى عَٰمِلٌۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَٰذِبٌۖ وَٱرْتَقِبُوٓاْ إِنِّى مَعَكُمْ رَقِيبٌ ﴿٩٣

Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın, ben vazifemi yapıyorum ileride bileceksiniz: kimmiş o kendine rüsvay edecek azâb gelecek? Ve kimmiş yalancı? Gözetin, ben de sizinle beraber gözetiyorum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kime rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetletin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim.

— İbni Kesir

“Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim, elinizden geleni yapın. Ben de (vazîfemi) yapıcıyım: Yakında bileceksiniz ki kendisini rüsvay edecek azâb kime gelecekdir ve o yalancı kimdir? (O azabı) gözetleyin, ben de sizinle beraber (onu) gözetleyiciyim».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşlarım, siz bildiğiniz gibi hareket ediniz, ben de bildiğim gibi hareket edeyim. Hangimizin perişan edici bir azaba uğrayacağını, hangimizin yalancı olduğunu yakında göreceksiniz. Bekleyiniz; ben de sizinle birlikte bekliyorum.

— Seyyid Kutub

وَلَمَّا جَآءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَأَخَذَتِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِى دِيَٰرِهِمْ جَٰثِمِينَ ﴿٩٤

Vaktâ ki emrimiz geldi Şuayb’ı ve maiyyetinde iman edenleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, o zulmedenleri ise, sayha yakaladı da diyarlarında çöke kaldılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Emrimiz gelince; Şuayb'ı ve beraberindeki inananları, katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Zulmedenleri de korkunç bir ses yakaladı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

— İbni Kesir

(Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

— Diyanet İşleri

Vaktaki (azâb) emrimiz geldi. Hem Şuaybı, hem onun maiyyetinde îman etmiş olanları, bizden bir esirgeme olarak, kurtardık. Zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı da yurdlarında diz üstü çöke kaldılar (helak oldular).

— Hasan Basri Çantay

Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde Şuayb ile beraberindeki mü'minleri, rahmetimizin sonucu olarak kurtardık. O zalimler müthiş bir gürültüye tutuldular da evlerinde, oldukları yerde yığılıp kalıverdiler.

— Seyyid Kutub

كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَآۗ أَلَا بُعْدًا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ ﴿٩٥

Sanki orada şenlik kurmamışlardı bak Semûd defi olduğu gibi Medyen de defi oldu gitti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki; Semud da Medyen de Allah'ın rahmetinden uzaklaştı.

— İbni Kesir

Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.

— Diyanet İşleri

Sanki onlar zâten orada oturmamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud (kavmi) rahmet-i ilâhiyyeden nasıl uzaklaşdıysa Medyen (kavmi) ne de öylece bir uzaklık (verildi).

— Hasan Basri Çantay

Sanki az önce o evlerde yaşayanlar onlar değildi. Hey, Semudoğulları nasıl kahroldularsa, Medyenoğulları da öyle kahrolsunlar!

— Seyyid Kutub

AYARLAR