بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْقَارِعَةُ ﴿٣﴾
Ne bildirdi ki sana; nedir o karia?
يَوْمَ يَكُونُ ٱلنَّاسُ كَٱلْفَرَاشِ ٱلْمَبْثُوثِ ﴿٤﴾
O gün ki nâs çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak.
وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ ٱلْمَنفُوشِ ﴿٥﴾
Dağlar da didilmiş elvan yünler gibi atılacaktır.
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٦﴾
İşte o vakit mizanları ağır basan kimse.
فَهُوَ فِى عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ ﴿٧﴾
O artık hoşnud bir hayattadır.
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٨﴾
Fakat mizanları hafif gelen kimse.
فَأُمُّهُۥ هَاوِيَةٌ ﴿٩﴾
O vakit onun anası haviyedir.
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا هِيَهْ ﴿١٠﴾
Ve bildin mi haviye nedir?
نَارٌ حَامِيَةٌۢ ﴿١١﴾
Kızışmış bir ateş.