بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَلَآ إِنَّ لِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۗ أَلَآ إِنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٥

Uyan göklerde ve yerde ne varsa Allah’ın’dır, uyan Allah’ın vaadi muhakkak haktır ve lâkin ekserisi bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dikkat edin, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Dikkat edin, Allah'ın vaadi şüphesiz bir gerçektir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

— İbni Kesir

Bilesiniz ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

— Diyanet İşleri

Haberiniz olsun ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi şüphesiz Allahındır. Haberiniz olsun ki Allahın va'di şeksiz bir hakdır. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi gerçektir, fakat onların çoğu bunu bilmez.

— Seyyid Kutub

هُوَ يُحْىِۦ وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٥٦

O hem diriltir hem öldürür ve hep döndürülüp ona götürüleceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dirilten ve öldüren O'dur. O'na döneceksiniz.

— İbni Kesir

O, diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz.

— Diyanet İşleri

O, hem diriltir, hem öldürür. (Hepiniz) ancak Ona döndürüleceksiniz.

— Hasan Basri Çantay

Dirilten de öldüren de O'dur. O'nun huzuruna döndürüleceksiniz.

— Seyyid Kutub

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ قَدْ جَآءَتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَآءٌ لِّمَا فِى ٱلصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٥٧

Ey insanlar işte size Rabbiniz’den bir mevıza ve gönüller derdine bir şifa, ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey insanlar; size Rabbınızdan bir öğüt, gçğüslerde olana bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.

— İbni Kesir

Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.

— Diyanet İşleri

Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüd, gönüllerde olan (derd) lere bir şifâ, mü'minler için bir hidâyet ve rahmet gelmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara yol gösterici ve rahmet gelmiştir.

— Seyyid Kutub

قُلْ بِفَضْلِ ٱللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِۦ فَبِذَٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواْ هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٥٨

De ki: Allah’ın fadlile, rahmetile, ancak onunla artık ferahlanın, o onların toplayıp durduklarından hayırlıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bunlar Allah'ın lütfu ve rahmeti iledir. Sadece bunlarla sevinsinler. O, bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.

— İbni Kesir

De ki: “Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Ancak Allahın fazl (-u keremi) ile, rahmetiyle, işte yalınız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıb durdukları (bütün dünyalıklar) ından hayırlıdır».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Allah'ın lütfu ile, rahmeti ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar onların biriktirdikleri dünya malından daha hayırlıdır.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَرَءَيْتُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلَٰلًا قُلْ ءَآللَّهُ أَذِنَ لَكُمْۖ أَمْ عَلَى ٱللَّهِ تَفْتَرُونَ ﴿٥٩

De ki baksanıza : Allah sizin için rızk olarak neler indirdi de siz ondan bir haram, bir helâl yaptınız, size, de: Allah mı izin verdi? Yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Allah'ın size gönderdiği, sizin de bazılarını haram, bazılarını da helal kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?

— İbni Kesir

De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”

— Diyanet İşleri

De ki: «Allahın size indirib de (kendi kendinize) ondan (kimini) haram, (kimini) halâl yapdığınız rızıkdan ne haber? Söyleyin bana?» De ki: «Allah mı size izin verdi de (öyle yapdınız), yoksa Allaha iftira mı ediyorsunuz?»

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Baksanıza Allah'ın size gönderdiği rızıklara? Bunların bir bölümünü haram ve bir bölümünü de helâl saydınız.» De ki; «Bu konuda Allah mı size izin verdi, yoksa O'na iftira mı ediyorsunuz?»

— Seyyid Kutub

وَمَا ظَنُّ ٱلَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى ٱللَّهِ ٱلْكَذِبَ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٦٠

Yalanı Allah’a iftira edenler kıyamet gününü ne zannediyorlar? Her halde Allah insanlara karşı bir lûtuf sahibidir, lâkin ekserisi bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a karşı yalan uyduranlar, kıyamet gününü ne sanıyorlar? Doğrusu Allah, insanlar hakkında lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.

— İbni Kesir

Allah’a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O’nun nimetlerine) şükretmezler.

— Diyanet İşleri

Allaha karşı yalan Uydurmakda devam edenlerin kıyamet günü (hakkındaki) zanları nedir? Şübhesiz ki Allah insanlara fazl (-u kerem) saahibidir. Fakat onların çoğu (bu nimete) şükretmezler.

— Hasan Basri Çantay

Allah'a iftira edenlerin kıyamet günü görecekleri işleme ilişkin görüşleri nedir acaba? Hiç kuşkusuz Allah, insanlara karşı lütufkârdır, fakat onların çoğu şükretmezler.

— Seyyid Kutub

وَمَا تَكُونُ فِى شَأْنٍ وَمَا تَتْلُواْ مِنْهُ مِن قُرْءَانٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِۚ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِى ٱلسَّمَآءِ وَلَآ أَصْغَرَ مِن ذَٰلِكَ وَلَآ أَكْبَرَ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مُّبِينٍ ﴿٦١

Her hangi bir şeinde bulunsan, Kur’an’dan her ne okusan ve her hangi bir amel yapsanız, siz ona dalıb coşarken mutlak biz üzerinizde şahid bulunuruz, Rabbin’den ne yerde ne gökte zerre miskali ve ondan ne daha küçük ne daha büyük hiç bir şey kaçmaz hepsi bir kitabı mübîndedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne işte bulunsan, Kur'an'dan ne okusan ve siz ne iş yaparsanız; yaptıklarınıza daldığınızda mutlaka Biz üzerinizde şahidiz. Yerde ve gökte hiç bir zerre Rabbından gizli değildir. Bundan daha küçüğü de, daha büyüğü de şüphesiz apaçık kitabdadır.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır.

— Diyanet İşleri

Sen her hangi bir işde bulunmaya dur, onun hakkında Kur'andan bir şey okumayadur ve sizler de hiç bir iş işlemeye durun ki onun içine daldığınız vakit biz başınızda şâhidizdir. Ne yerde, ne gökde zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de haaric olmamak üzere (hepsi) muhakkak apaçık bir kitabda (yazılı) dır.

— Hasan Basri Çantay

Ne ile uğraşırsan uğraş. Kur'an'dan hangi parçayı okursan oku, hangi işi yaparsanız yapınız, işinize daldığınızda mutlaka davranışlarınızın tanığı, gözeticisiyiz. Ne yerde ve ne de gökte bulunan zerre ağırlığınca bir şey Rabbinizden saklı kalmaz. Gerek bundan daha küçüğü ve gerekse daha büyüğü mutlaka apaçık bir Kitap'ta yeralır.

— Seyyid Kutub

أَلَآ إِنَّ أَوْلِيَآءَ ٱللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢

Uyan! ki Allah’ın evliyası ne üzerlerine korku vardır ne de onlar mahzun olurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dikkat edin, Allah dostlarında hiç bir korku yoktur. Onlar, mahzun da olacak değillerdir.

— İbni Kesir

Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

— Diyanet İşleri

Haberiniz olsun ki Allahın velî (kul) lan için hiç bir korku yokdur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.

— Hasan Basri Çantay

Haberiniz olsun ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar hiç üzülmeyeceklerdir de.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ ﴿٦٣

Onlar ki Allah’a iman etmişlerdir ve hep takvâ ile korunur dururlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki iman edip takvaya ermişlerdir.

— İbni Kesir

Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.

— Diyanet İşleri

Onlar îman edib takvaaya ermiş olanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar Allah'a inanmış ve kötülüklerden sakınmışlardır.

— Seyyid Kutub

لَهُمُ ٱلْبُشْرَىٰ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَفِى ٱلْءَاخِرَةِۚ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَٰتِ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ ﴿٦٤

Müjde onların dünya hayatında da Âhirette de, Allah’ın kelimatına tebdil yok o işte fevzi azim o.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için dünya hayatında da, ahirette de müjde vardır. Allah'ın sözleri değişmez. Bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

— İbni Kesir

Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.

— Diyanet İşleri

Dünyâ hayaatında da, âhiretde de onlar için müjde (ler) vardır. Allahın sözlerinde asla değişme (imkânı) yokdur. Bu, en büyük seâdetin ta kendisidir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah'ın verdiği sözlerin değişmesi sözkonusu değildir. Büyük kurtuluş, büyük başarı işte budur.

— Seyyid Kutub

وَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْۘ إِنَّ ٱلْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًاۚ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٦٥

Ötekilerin lâfları seni mahzûn etmesin, çünkü izzet, hep Allah’ın’dır, O hepsini işitiyor, hepsini biliyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların sözleri seni üzmesin. Muhakkak ki izzet, bütünüyle Allah'ındır. O, Semi'dir, Alim'dir.

— İbni Kesir

Onların (inkârcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün güç Allah’ındır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) onların (müşriklerin) lâkırdıları seni tasaya düşürmesin. Çünkü bütün izzet ve galebe Allahındır. O, (hepsini) hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir.

— Hasan Basri Çantay

Kafirlerin sözleri sakın seni üzmesin. Çünkü üstünlük tümü ile, Allah'ın tekelindedir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR