بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَالَ ٱجۡعَلۡنِي عَلَىٰ خَزَآئِنِ ٱلۡأَرۡضِۖ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٞ ٥٥

Yûsuf şöyle dedi: “- Beni Mısır’ın hazineleri üzerine memur et; çünkü, ben iyi korur, iyi bilirim.”

– Ali Fikri Yavuz

وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ يَتَبَوَّأُ مِنۡهَا حَيۡثُ يَشَآءُۚ نُصِيبُ بِرَحۡمَتِنَا مَن نَّشَآءُۖ وَلَا نُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٥٦

İşte, Yûsuf’u zindandan kurtardığımız gibi, kendisine Mısır memleketinde de kudret ve şeref verdik. Orada istediği yerde makam sahibi oluyordu. Biz, rahmetimizi dilediğimiz kimseye ulaştırırız ve iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmeyiz.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَأَجۡرُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ ٥٧

İman edip takva yolunu tutanlar için, elbette ahiret mükâfatı da hayırlıdır.

– Ali Fikri Yavuz

وَجَآءَ إِخۡوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَعَرَفَهُمۡ وَهُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ ٥٨

Bir de Yûsuf’un kardeşleri gelip karşısına çıktılar. Yûsuf hemen onları tanıdı. Halbuki, onlar Yûsuf’u tanımıyorlardı. (Zahire almak için Mısır’a gelmişlerdi).

– Ali Fikri Yavuz

وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ قَالَ ٱئۡتُونِي بِأَخٖ لَّكُم مِّنۡ أَبِيكُمۡۚ أَلَا تَرَوۡنَ أَنِّيٓ أُوفِي ٱلۡكَيۡلَ وَأَنَا۠ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ ٥٩

Yûsuf onların bütün zahire yüklerini hazırlayınca şöyle dedi: “- Bana, baba bir erkek kardeşiniz (bünyamin’i) de getirin. Görmüyor musunuz (onun hissesiyle beraber) size tam ölçek veriyorum. Ben konuklayanların hayırlısıyım.

– Ali Fikri Yavuz

فَإِن لَّمۡ تَأۡتُونِي بِهِۦ فَلَا كَيۡلَ لَكُمۡ عِندِي وَلَا تَقۡرَبُونِ ٦٠

Eğer onu bana getirmezseniz, benim yanımda ölçek (zahire) yok ve bana yaklaşmayın.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالُواْ سَنُرَٰوِدُ عَنۡهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَٰعِلُونَ ٦١

Kardeşleri: “- Onu (Bünyamini) babasından istemeye çalışırız ve her halede başarırız.” dediler.

– Ali Fikri Yavuz

وَقَالَ لِفِتۡيَٰنِهِ ٱجۡعَلُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ فِي رِحَالِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَعۡرِفُونَهَآ إِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ ٦٢

(Yûsuf, zahireyi ölçen) uşaklarına dedi ki: “- Onların (zahire karşılığında verdikleri) mallarını yüklerinin içine koyun. Olur ki, ailelerine döndükleri zaman, farkına varırlar da belki yine gelirler.”

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّا رَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَبِيهِمۡ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا ٱلۡكَيۡلُ فَأَرۡسِلۡ مَعَنَآ أَخَانَا نَكۡتَلۡ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ ٦٣

Bu şekilde babalarına döndükleri zaman, şöyle dediler: “- Ey Babamız! Bizden ölçek (zahire) menedildi. Şimdi kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle beraber gönder de zahire ölçüp alalım. Biz muhakkak onu koruruz.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالَ هَلۡ ءَامَنُكُمۡ عَلَيۡهِ إِلَّا كَمَآ أَمِنتُكُمۡ عَلَىٰٓ أَخِيهِ مِن قَبۡلُ فَٱللَّهُ خَيۡرٌ حَٰفِظٗاۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ ٦٤

(Babaları Yâkub A.S.) dedi ki: “-Bundan önce, kardeşi Yûsuf’u size emniyet ettiğim gibi, hiç onu size emniyet eder miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve o, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

– Ali Fikri Yavuz

وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَٰعَهُمۡ وَجَدُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ رُدَّتۡ إِلَيۡهِمۡۖ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مَا نَبۡغِيۖ هَٰذِهِۦ بِضَٰعَتُنَا رُدَّتۡ إِلَيۡنَاۖ وَنَمِيرُ أَهۡلَنَا وَنَحۡفَظُ أَخَانَا وَنَزۡدَادُ كَيۡلَ بَعِيرٖۖ ذَٰلِكَ كَيۡلٞ يَسِيرٞ ٦٥

Nihayet zahire yüklerini açtıkları zaman, sermayelerini kendilerine iade edilmiş bulunca şöyle dediler: “- Ey babamız! Daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş, yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, hem bir deve yükü fazla zahire alırız; şimdi bu aldığımız, pek az bir zahiredir.”

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00