بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦۖ فَلَمَّا جَآءَهُ ٱلرَّسُولُ قَالَ ٱرۡجِعۡ إِلَىٰ رَبِّكَ فَسۡـَٔلۡهُ مَا بَالُ ٱلنِّسۡوَةِ ٱلَّٰتِي قَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّۚ إِنَّ رَبِّي بِكَيۡدِهِنَّ عَلِيمٞ ٥٠

Bunu duyan hükümdar: «Getirin bana onu» dedi. Bunun üzerine ona gönderilen adam gelince Yusuf: «Haydi efendine dön de sor ona, ellerini doğrayan kadınların maksatları neymiş? Şüphesiz ki, Rabbin onların hilelerini çok iyi bilir.» dedi.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

قَالَ مَا خَطۡبُكُنَّ إِذۡ رَٰوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفۡسِهِۦۚ قُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا عَلِمۡنَا عَلَيۡهِ مِن سُوٓءٖۚ قَالَتِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡـَٰٔنَ حَصۡحَصَ ٱلۡحَقُّ أَنَا۠ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ وَإِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٥١

Hükümdar o kadınlara: «Derdiniz neydi ki, o zaman Yusuf'un nefsinden murad almağa, onunla birlikte olmaya kalkıştınız?» dedi. Onlar: «Haşa, Allah için biz onun aleyhine bir kötülük bilmiyoruz!» dediler. Azizin karısı: «Şimdi gerçek ortaya çıktı; onun nefsinden ben kam almak istedim. O ise kesinlikle doğru söyleyenlerdendir.» dedi.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

ذَٰلِكَ لِيَعۡلَمَ أَنِّي لَمۡ أَخُنۡهُ بِٱلۡغَيۡبِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي كَيۡدَ ٱلۡخَآئِنِينَ ٥٢

Bundan maksadım, benim ona gerçekten gıyabında hıyanet etmediğimi ve Allah'ın kesinlikle hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını bilmesini sağlamaktı.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

۞ وَمَآ أُبَرِّئُ نَفۡسِيٓۚ إِنَّ ٱلنَّفۡسَ لَأَمَّارَةُۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّيٓۚ إِنَّ رَبِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ ٥٣

Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis kötülüğü emreder; meğer Rabbim rahmetiyle bağışlaya, çünkü Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦٓ أَسۡتَخۡلِصۡهُ لِنَفۡسِيۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُۥ قَالَ إِنَّكَ ٱلۡيَوۡمَ لَدَيۡنَا مَكِينٌ أَمِينٞ ٥٤

Hükümdar da dedi ki: «Onu bana getirin, kendime müşavir yapayım.» Bunun üzerine onunla konuşunca da: «Sen bugün yanımızda gerçekten bir mevki sahibi ve güvenilir bir kişisin.» dedi.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

قَالَ ٱجۡعَلۡنِي عَلَىٰ خَزَآئِنِ ٱلۡأَرۡضِۖ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٞ ٥٥

Dedi ki: «Beni ülke hazineleri üzerine memur et, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim!»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ يَتَبَوَّأُ مِنۡهَا حَيۡثُ يَشَآءُۚ نُصِيبُ بِرَحۡمَتِنَا مَن نَّشَآءُۖ وَلَا نُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٥٦

Ve işte böylece Yusuf'u o ülkede yerleştirdik; neresinde isterse makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyi davrananların mükafatını zayi etmeyiz.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلَأَجۡرُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ ٥٧

Ahiret mükafatı, iman edip takva yolunu tutanlar için elbette daha hayırlıdır.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَجَآءَ إِخۡوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَعَرَفَهُمۡ وَهُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ ٥٨

Birden Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler; gelip yanına girdiler; hemen onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ قَالَ ٱئۡتُونِي بِأَخٖ لَّكُم مِّنۡ أَبِيكُمۡۚ أَلَا تَرَوۡنَ أَنِّيٓ أُوفِي ٱلۡكَيۡلَ وَأَنَا۠ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ ٥٩

Onların bütün hazırlıklarını tamamladığında dedi ki: «Bana sizin baba bir kardeşinizi getirin! Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en yaranışıyım!

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

فَإِن لَّمۡ تَأۡتُونِي بِهِۦ فَلَا كَيۡلَ لَكُمۡ عِندِي وَلَا تَقۡرَبُونِ ٦٠

Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size zahire yok ve bana da yaklaşmayım»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00