012 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمٖۖ وَمَا نَحۡنُ بِتَأۡوِيلِ ٱلۡأَحۡلَٰمِ بِعَٰلِمِينَ ٤٤

Dediler ki: «Karmakarışık bir rüya ve biz karışık rüyaları yormaya bilgi sahipleri değiliz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالَ ٱلَّذِي نَجَا مِنۡهُمَا وَٱدَّكَرَ بَعۡدَ أُمَّةٍ أَنَا۠ أُنَبِّئُكُم بِتَأۡوِيلِهِۦ فَأَرۡسِلُونِ ٤٥

Ve o ikisinden kurtulmuş olan, bir uzunca müddetten sonra hatırladı da dedi ki: «Ben size onun tâbirini haber veririm, beni hemen gönderiniz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

يُوسُفُ أَيُّهَا ٱلصِّدِّيقُ أَفۡتِنَا فِي سَبۡعِ بَقَرَٰتٖ سِمَانٖ يَأۡكُلُهُنَّ سَبۡعٌ عِجَافٞ وَسَبۡعِ سُنۢبُلَٰتٍ خُضۡرٖ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٖ لَّعَلِّيٓ أَرۡجِعُ إِلَى ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَعۡلَمُونَ ٤٦

Hazret-i Yusuf'a geldi dedi ki: (Ey Yusuf!) «Ey pek doğru sözlü! Bize malumat ver, yedi semîz sığır hakkında, ki onları yedi zayıf (sığır) yiyor. Ve yedi yeşil başak ile diğer kuru başaklar (hakkında). Umulur ki o nâsa dönerim, ihtimal ki, biliverirler.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ تَزۡرَعُونَ سَبۡعَ سِنِينَ دَأَبٗا فَمَا حَصَدتُّمۡ فَذَرُوهُ فِي سُنۢبُلِهِۦٓ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تَأۡكُلُونَ ٤٧

Dedi ki: «Yedi yıl alelade ekersiniz. Sonra biçeceğiniz şeyleri başağı içinde bırakırsınız. Ancak yiyeceklerinizden biraz miktar müstesna.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ سَبۡعٞ شِدَادٞ يَأۡكُلۡنَ مَا قَدَّمۡتُمۡ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تُحۡصِنُونَ ٤٨

«Sonra onun ardından yedi şiddetli (sene) gelir ki: onlar için önceden biriktirmiş olduklarınızı yerler. Ancak tohumluk için saklayacağınızdan birazı müstesna.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ عَامٞ فِيهِ يُغَاثُ ٱلنَّاسُ وَفِيهِ يَعۡصِرُونَ ٤٩

«Sonra bunu müteakip bir sene de gelir ki, onda nâs, yağmuruna nâil olur. Ve onda sıkıp sağacaklar.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦۖ فَلَمَّا جَآءَهُ ٱلرَّسُولُ قَالَ ٱرۡجِعۡ إِلَىٰ رَبِّكَ فَسۡـَٔلۡهُ مَا بَالُ ٱلنِّسۡوَةِ ٱلَّٰتِي قَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّۚ إِنَّ رَبِّي بِكَيۡدِهِنَّ عَلِيمٞ ٥٠

Ve hükümdar dedi ki: «O'nu bana getiriniz.» Vaktâ ki O'na elçi geliverdi. Dedi ki: «Efendine dön, O'na sor ki, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Şüphe yok ki, benim Rabbim onların hilelerini bihakkın bilicidir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ مَا خَطۡبُكُنَّ إِذۡ رَٰوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفۡسِهِۦۚ قُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا عَلِمۡنَا عَلَيۡهِ مِن سُوٓءٖۚ قَالَتِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡـَٰٔنَ حَصۡحَصَ ٱلۡحَقُّ أَنَا۠ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ وَإِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٥١

Hükümdar kadınlara dedi ki: «Mühim haliniz ne idi. O vakit ki, Yusuf'un nefsinden muradını almak istemiş idiniz?» Dediler ki: «Hâşâlillâh! Biz O'nun aleyhinde bir fenalık bilmiş değiliz.» Azîz'in karısı da dedi ki: «Şimdi hak tebeyyün etti. O'nun nefsinden ben murad almak istemiştim ve şüphe yok ki, o elbette sâdıklardandır.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

ذَٰلِكَ لِيَعۡلَمَ أَنِّي لَمۡ أَخُنۡهُ بِٱلۡغَيۡبِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي كَيۡدَ ٱلۡخَآئِنِينَ ٥٢

Hazret-i Yusuf dedi ki: «Bu, bilmesi içindir ki, Ben ona gıyabında hıyanet etmiş olmadım. Ve şüphesiz ki, Allah Teâlâ hain olanların hilesini muvaffakiyete erdirmez.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

۞ وَمَآ أُبَرِّئُ نَفۡسِيٓۚ إِنَّ ٱلنَّفۡسَ لَأَمَّارَةُۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّيٓۚ إِنَّ رَبِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ ٥٣

«Ve nefsimi tebrie etmem. Şüphe yok ki nefis fenalıkla pek ziyâde emredicidir. Rabbimin esirgemiş olduğu müstesna. Muhakkak ki Rabbim çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦٓ أَسۡتَخۡلِصۡهُ لِنَفۡسِيۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُۥ قَالَ إِنَّكَ ٱلۡيَوۡمَ لَدَيۡنَا مَكِينٌ أَمِينٞ ٥٤

Ve hükümdar dedi ki: «O'nu bana getirin, O'nu kendime tahsis edeyim. Vaktâ ki O'nunla konuştu. Dedi ki: «Şüphesiz sen bizim yanımızda mevki-i emanet sahibisin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu