بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهِ إِلَيۡكَۖ وَمَا كُنتَ لَدَيۡهِمۡ إِذۡ أَجۡمَعُوٓاْ أَمۡرَهُمۡ وَهُمۡ يَمۡكُرُونَ ١٠٢

Ey Rasûlüm, bu kıssa, sana vahy ile bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Yoksa o Yûsuf’un kardeşleri, işlerine karar verip hile yaparlarken sen yanlarında değildin.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَآ أَكۡثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوۡ حَرَصۡتَ بِمُؤۡمِنِينَ ١٠٣

Sen ne kadar şiddetli arzulasan da yine insanların çoğu iman edici değillerdir.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَا تَسۡـَٔلُهُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرٞ لِّلۡعَٰلَمِينَ ١٠٤

Buna karşı (yaptığın tebliğ ve imana davetten dolayı) onlardan bir mükâfat da istemiyorsun. O Kur’ân, bütün âlemlere ancak bir nasihattır.

– Ali Fikri Yavuz

وَكَأَيِّن مِّنۡ ءَايَةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يَمُرُّونَ عَلَيۡهَا وَهُمۡ عَنۡهَا مُعۡرِضُونَ ١٠٥

Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine, kudret ve azametine delâlet eden) ne kadar alâmet var ki, insanlar, üzerlerinden geçerler de, bunlardan ibret almayıp yüz çevirirler.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَا يُؤۡمِنُ أَكۡثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشۡرِكُونَ ١٠٦

Onların çoğu, ancak Allah’a ortak koştukları halde, Allah’a iman etmezler.

– Ali Fikri Yavuz

أَفَأَمِنُوٓاْ أَن تَأۡتِيَهُمۡ غَٰشِيَةٞ مِّنۡ عَذَابِ ٱللَّهِ أَوۡ تَأۡتِيَهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ١٠٧

Artık onlar, Allah’ın azabından kendilerini, saracak bir musibet gelivermesinden ve yahut haberleri yokken ansızın kıyametin kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

– Ali Fikri Yavuz

قُلۡ هَٰذِهِۦ سَبِيلِيٓ أَدۡعُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا۠ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِيۖ وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ١٠٨

Ey Rasûlüm, de ki: “-İşte benim yolum (vazifem), budur (Allah’ın dinine davettir). Ben, Allah’a bir görüş ve anlayış üzere insanları davet ediyorum. ben ve bana tabi olanlar böyleyiz. Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzîh ederim, ben müşriklerden değilim.”

– Ali Fikri Yavuz

وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِم مِّنۡ أَهۡلِ ٱلۡقُرَىٰٓۗ أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۗ وَلَدَارُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ ١٠٩

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de başka değil, ancak şehirler halkından kendilerine vahy ettiğimiz bir takım erkeklerdi. Şimdi kâfirler, kendilerinden önce gelen inkârcıların akıbetlerinin nasıl olduğuna bakıp ibret almak için yeryüzünde dolaşmadılar mı? Muhakkak ki ahiret yurdu, Allah’dan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ bunu düşünüp anlamıyacak mısınız (Ey kâfirler)?

– Ali Fikri Yavuz

حَتَّىٰٓ إِذَا ٱسۡتَيۡـَٔسَ ٱلرُّسُلُ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُمۡ قَدۡ كُذِبُواْ جَآءَهُمۡ نَصۡرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَآءُۖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُنَا عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ١١٠

Nihayet Peygamberler, kendilerini yalanlayan kavimlerinin iman etmelerinden ümidlerini kesince ve tekzip edildiklerini anlayınca, kendilerine zaferimiz geldi ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Bizim azabımız, mücrimler topluluğundan geri çevrilmez.

– Ali Fikri Yavuz

لَقَدۡ كَانَ فِي قَصَصِهِمۡ عِبۡرَةٞ لِّأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِۗ مَا كَانَ حَدِيثٗا يُفۡتَرَىٰ وَلَٰكِن تَصۡدِيقَ ٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَتَفۡصِيلَ كُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ ١١١

Gerçekten Peygamberlerin kıssalarında, akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulur bir söz değildir. Ancak kendinden önce inen ilâhî kitabların tasdîki ve her şeyin beyanıdır. O, iman edecek bir kavim için, bir hidayet ve bir rahmettir.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00