بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

هُوَ ٱلَّذِي جَعَلَ ٱلشَّمۡسَ ضِيَآءٗ وَٱلۡقَمَرَ نُورٗا وَقَدَّرَهُۥ مَنَازِلَ لِتَعۡلَمُواْ عَدَدَ ٱلسِّنِينَ وَٱلۡحِسَابَۚ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۚ يُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ ٥

O Allah’dır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nur yaptı (büyüyüp küçülen) miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu, ki senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah, bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah, anlayacak bir topluluk için âyetlerini açıkça beyan ediyor.

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ فِي ٱخۡتِلَٰفِ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ ٱللَّهُ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يَتَّقُونَ ٦

Elbette gece ile gündüzün, (büyüyüp küçülerek) arka arkaya gelmek suretiyle değişip durmasında, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bütün varlıklarda, Allah’dan korkan bir kavim için büyük deliller ve ibretler vardır; (hepsi Allah’ın kudret ve varlığına, kemal sıfatlarına delâlet ederler.)

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يَرۡجُونَ لِقَآءَنَا وَرَضُواْ بِٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَٱطۡمَأَنُّواْ بِهَا وَٱلَّذِينَ هُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِنَا غَٰفِلُونَ ٧

Öldükten sonra huzurumuzda hesap vereceklerini ummayıp da, dünya hayatına razı ve onunla emniyet içinde olanlar, bir de (eşsiz bir ilâh olduğumuzu isbat eden bunca) delillerimizden gafil bulunanlar...

– Ali Fikri Yavuz

أُوْلَٰٓئِكَ مَأۡوَىٰهُمُ ٱلنَّارُ بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ ٨

İşte bunların, elde ettikleri kötü ameller sebebiyle varacakları yer, cehennem ateşidir.

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ يَهۡدِيهِمۡ رَبُّهُم بِإِيمَٰنِهِمۡۖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهِمُ ٱلۡأَنۡهَٰرُ فِي جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ٩

Fakat iman edip sâlih âmeller işleyen kimseleri, Rableri, imanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akar nimeti bol cennet’lere hidâyet buyurur.

– Ali Fikri Yavuz

دَعۡوَىٰهُمۡ فِيهَا سُبۡحَٰنَكَ ٱللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمۡ فِيهَا سَلَٰمٞۚ وَءَاخِرُ دَعۡوَىٰهُمۡ أَنِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٠

Bunların, cennette duaları: “- Allah’ım! Seni tesbih ve tenzîh ederiz” sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep SELÂM’dır. Dualarının sonu ise: “-Bütün hamdler âlemlerin Rabbine mahsustur”, gerçeğidir.

– Ali Fikri Yavuz

۞ وَلَوۡ يُعَجِّلُ ٱللَّهُ لِلنَّاسِ ٱلشَّرَّ ٱسۡتِعۡجَالَهُم بِٱلۡخَيۡرِ لَقُضِيَ إِلَيۡهِمۡ أَجَلُهُمۡۖ فَنَذَرُ ٱلَّذِينَ لَا يَرۡجُونَ لِقَآءَنَا فِي طُغۡيَٰنِهِمۡ يَعۡمَهُونَ ١١

Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, fenalığı da hemen acele olarak verseydi, muhakkak ecelleri son bulur biterdi. Fakat karşımıza çıkıp hesap vermeyi ummayanları, azgınlıklarında bırakırız, körü körüne giderler.

– Ali Fikri Yavuz

وَإِذَا مَسَّ ٱلۡإِنسَٰنَ ٱلضُّرُّ دَعَانَا لِجَنۢبِهِۦٓ أَوۡ قَاعِدًا أَوۡ قَآئِمٗا فَلَمَّا كَشَفۡنَا عَنۡهُ ضُرَّهُۥ مَرَّ كَأَن لَّمۡ يَدۡعُنَآ إِلَىٰ ضُرّٖ مَّسَّهُۥۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلۡمُسۡرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٢

İnsana (hastalık gibi) bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken, bize dua eder durur. Fakat ondan sıkıntısını giderdiğimiz zaman, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize dua etmemiş gibi geçer gider. (eski sapıklığına devam eder). İşte o haddi aşan müşriklere, yaptıkları ameller, böyle süslü gösterilmektedir.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَقَدۡ أَهۡلَكۡنَا ٱلۡقُرُونَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَآءَتۡهُمۡ رُسُلُهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤۡمِنُواْۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ١٣

Andolsun, biz, senden önceki devirlerdekileri, kendilerine Peygamberleri mucizelerle geldikleri halde, zulmettikleri ve imana gelmedikleri vakit helâk ettik. İşte mücrim kavimleri, biz böyle cezalandırırız.

– Ali Fikri Yavuz

ثُمَّ جَعَلۡنَٰكُمۡ خَلَٰٓئِفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ مِنۢ بَعۡدِهِمۡ لِنَنظُرَ كَيۡفَ تَعۡمَلُونَ ١٤

Sonra, onların arkasından, sizi arzda halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işliyeceksiniz?

– Ali Fikri Yavuz

وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَاتُنَا بَيِّنَٰتٖ قَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرۡجُونَ لِقَآءَنَا ٱئۡتِ بِقُرۡءَانٍ غَيۡرِ هَٰذَآ أَوۡ بَدِّلۡهُۚ قُلۡ مَا يَكُونُ لِيٓ أَنۡ أُبَدِّلَهُۥ مِن تِلۡقَآيِٕ نَفۡسِيٓۖ إِنۡ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّۖ إِنِّيٓ أَخَافُ إِنۡ عَصَيۡتُ رَبِّي عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ ١٥

Böyle iken, âyetlerimiz, müşriklere birer açık delil olarak okunduğu zaman, karşımızda hesap vermeyi ummayanlar: “- Bundan başka bir KUR’AN getir veya bunu değiştir” dediler. Sen de ki: “- Onu kendiliğimden değiştirmekliğim, benim için mümkün değil. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime isyan edersem, gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.”

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00