بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعۡضَ ٱلَّذِي نَعِدُهُمۡ أَوۡ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيۡنَا مَرۡجِعُهُمۡ ثُمَّ ٱللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا يَفۡعَلُونَ ٤٦

Onlara va'dettiğimizin bir kısmını sana hemen göstersek de yahut senin ruhunu alsak da onların dönüşü Bizedir. Sonra Allah onların ne yapacaklarına da şahittir!

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلِكُلِّ أُمَّةٖ رَّسُولٞۖ فَإِذَا جَآءَ رَسُولُهُمۡ قُضِيَ بَيۡنَهُم بِٱلۡقِسۡطِ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ ٤٧

Her ümmetin bir peygamberi vardır; o peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir, hiçbirine zulmedilmez

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٤٨

(48-49) «Ne zamandır bu va'dedilen (azap); eğer doğru söylüyorsanız?» diyorlar. De ki: «Ben Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir yarar, ne de bir zarara malikim!» Her ümmetin bir eceli vardır; ecelleri gelince artık bir an geride kalamazlar, ileri de gidemezler.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

قُل لَّآ أَمۡلِكُ لِنَفۡسِي ضَرّٗا وَلَا نَفۡعًا إِلَّا مَا شَآءَ ٱللَّهُۗ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌۚ إِذَا جَآءَ أَجَلُهُمۡ فَلَا يَسۡتَـٔۡخِرُونَ سَاعَةٗ وَلَا يَسۡتَقۡدِمُونَ ٤٩

(48-49) «Ne zamandır bu va'dedilen (azap); eğer doğru söylüyorsanız?» diyorlar. De ki: «Ben Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir yarar, ne de bir zarara malikim!» Her ümmetin bir eceli vardır; ecelleri gelince artık bir an geride kalamazlar, ileri de gidemezler.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِنۡ أَتَىٰكُمۡ عَذَابُهُۥ بَيَٰتًا أَوۡ نَهَارٗا مَّاذَا يَسۡتَعۡجِلُ مِنۡهُ ٱلۡمُجۡرِمُونَ ٥٠

De ki: «Ne dersiniz, şayet O'nun azabı size yatarken veya gündüzün gelecek olsa, suçlular bunlardan hangisinin hemen gelmesini isterler?»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ ءَامَنتُم بِهِۦٓۚ ءَآلۡـَٰٔنَ وَقَدۡ كُنتُم بِهِۦ تَسۡتَعۡجِلُونَ ٥١

Bu azap meydana geldikten sonra mı ona iman edeceksiniz? Yoksa şimdi mi? Halbuki siz onun acele gelmesini istiyordunuz?

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ ٱلۡخُلۡدِ هَلۡ تُجۡزَوۡنَ إِلَّا بِمَا كُنتُمۡ تَكۡسِبُونَ ٥٢

Sonra o zulmedenlere denilecek ki: «Tadın bakalım o sonsuz azabı! Vaktiyle kazandığınızın dışında bir sebeple cezalandırılacak da değilsiniz?»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

۞ وَيَسۡتَنۢبِـُٔونَكَ أَحَقٌّ هُوَۖ قُلۡ إِي وَرَبِّيٓ إِنَّهُۥ لَحَقّٞۖ وَمَآ أَنتُم بِمُعۡجِزِينَ ٥٣

«Sahi doğru mu bu?» diye senden soruyorlar. De ki: «Evet, Rabbime yemin ederim ki, o dosdoğru ve siz, bundan yakayı kurtaramazsınız.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلَوۡ أَنَّ لِكُلِّ نَفۡسٖ ظَلَمَتۡ مَا فِي ٱلۡأَرۡضِ لَٱفۡتَدَتۡ بِهِۦۗ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ ٱلۡعَذَابَۖ وَقُضِيَ بَيۡنَهُم بِٱلۡقِسۡطِ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ ٥٤

Zulmetmiş olan herkes bütün yeryüzüne malik olsaydı, azabı gördükleri zaman hepsi içten içe pişmanlık duyarak kendisini kurtarmak için onu feda ederdi; fakat aralarında hüküm adalet ile imza edilmiştir, hiçbirine zulmedilmez!

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَلَآ إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۗ أَلَآ إِنَّ وَعۡدَ ٱللَّهِ حَقّٞ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٥٥

Uyan! Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Uyan! Allah'ın va'di muhakkak gerçektir; ne var ki çoğu bilmezler.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

هُوَ يُحۡيِۦ وَيُمِيتُ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٥٦

O hem diriltir, hem de öldürür ve hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz!

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00